Dayatılan Kemalizm

Geçen haftaki “Kemalizm adına okunan hutbe” adlı yazımla ilgili yurt içi ve de yurt dışından hayli telefonlar aldım... Hem sorular, hem de memnuniyet ifade eden sözler...
Şimdi de başörtülü vatandaşlara reva görülen muameleleri ekranlardan izleyince bu konuya yeniden dönmek gereğini duydum.
Anadolu’nun işgalindeki Yunan ve de Fransız askerlerinin tavırlarını tarih kitaplarının sayfalarından okuyoruz. Yaşımızın müsait olması açısından da büyüklerimizden hep dinledik...
Neydi o kara günler?
İngilizlerin İttihatçı çeteleriyle yaptıkları işbirliği sonucu, hem koskocaman Osmanlı İmparatorluğu parçalanıp gitti, hem de son kale kalan Anadolu topraklarına Fransızlar, Yunanlılar, İtalyanlar çıkarma yaptılar.
Kısacası, anayurt gavur tarafından işgal edildi...
İşte o işgal günlerinde en büyük ihanetleri, kadınların başörtüleriyle peçeleri idi. Gördükleri yerde Müslüman hanımların örtülerine saldırıyorlardı.
Bu bir işgal ruhudur.
O ruh yalnızca Haçlı çetelerine aittir...
Osmanlı ordusu üç kıtada at koşturduğu halde hiç kimsenin ne kilisesine dokundu, ne örtüsüne saldırdı, ne inançlarını kınadı, ne de ‘İlle de benim gibi düşüneceksiniz’ diye dayattı...
Şimdikiler demek istiyorum...
Beyinlerine örtü düşmanlığını kimler sokmuşsa... Kimler bu askerlerimizi kinlendirip onların mekan değiştirmesini sağlamışsa...
Manisa Belediye Başkanı ve de eşine buradan selam ve saygılarımı sunuyorum... Birinci geldiği halde başörtüsü yüzünden ödülünü alamayan kızımıza da sevgilerimi...
Kazaları gerçekten geçmiş olsun...
Zaman kötü olmuş olsaydı çoktan falakaya yatırılmış olurlardı.
Manisa Belediye Başkanı’nın, eşi hanımefendiyle birlikte katıldıkları bir resepsiyonda kimi subayların ortamı terk etmeleri gerçekten günümüzün kanayan sosyal yaralarından en önemlisi... Nasıl işse, asker kendi halkına sırtını çeviriyor, kaçıyor, kızıyor, kinleniyor.
Ordumu tenzih ederim, ama bu subaylar!
Kimin ekmeği ile kime kinleniyorsunuz?
Üzerinizde taşıdığınız elbiselerden tutun da, cebinizdeki maaşa kadar her şeyiniz bu başörtülülerin emekleri, alın teri...
Hatta, Kandil dağlarında PKK terörüne karşı bu ülke için canlarını seve seve veren yiğitler bu başörtülülerin çocukları...
Para onlardan, ekmek onlardan, şehitler onlardan...
Siz ne yapmaya çalışıyorsunuz Allah aşkına?..
Tepki olsun diye, biz de mi sizin gibi yapmalıyız? Eşlerinizi, çocuklarınızı görünce yoldan mı çıkmalıyız? Yoksa iş yerimize uğradıklarında yüzümüzü ekşitip onlara kindar olduğumuzu mu hissettirmeliyiz?..
Yaptığınızı beğeniyor musunuz?
Bu hatanızı Mustafa Kemal’e mal edemezsiniz. Mustafa Kemal, sağlığında hiçbir başörtülüye ne arkasını dönmüştür, ne de salonu terk ederek “asosyal” bir davranışta bulunmuştur. Çünkü bu şahsiyetin hem eşi başörtülü, hem de anası...
İnsan anasına sırtını döner mi?
Kinlenir mi?
Morlaşır mı?...
Daha da aydınlanmak isterseniz, M. Kemal’in başörtüsü konusundaki Konya söylemlerini açın okuyun. O zaman belki yüzünüz kızarır, belki yaptığınız hatanın farkına varırsınız... Ama bu ülkede, kendi resimlerini Mustafa Kemal’in yerine koyarak afişe edenlerin kurduğu bir rejim vardır ki adına Kemalizm ideolojisi diyorlar.
Unsurları mutlaka açılmaya dayalı olan çağdaş, lâik cumhuriyet ideolojisi imiş!
Öylesi ahlaki ilkelerden yoksun bir saplantıyı yıllardır Milli Şef mantığında halkımıza dayatıyorlar, halkımız da bu yabancı bakışa yıllardır direniyor...
Ve de direnecek...