Meallerdeki gizli ve sinsi emeller!
Dün, otuza yakın kuruluşun desteği ile bir platformun düzenlediği “Kur’an-ı kerim mealini doğru anlama” yarışmasından; böyle bir yarışmanın, anlayışın zararlarından bahsetmiştik. Broşürdeki, yarışmaya katılım şartlarına bakıyoruz: Tefsir, hadis-i şerif ilimlerinde uzman olma şartı yok, arapça bilmek, ilahiyat okumuş olmak da gerekmiyor. Okuma yazma bilmek kafi.
İşin ne kadar basite, ayağa düşürüldüğünün resmi bu. Kur’an-ı kerime değer veriyor görüntüsü altında, bilerek veya bilmeyerek Kur’an-ı kerimi ne hale düşürüldüğünün, oyuncak haline getirildiğinin göstergesi.

KUR’AN-I KERİMİ ANLAYABİLMEK İÇİN
Halbuki İslam büyükleri, Kur’an-ı kerimi anlayabilmek için, dindeki yirmi ana ilmi, iyi öğrenmek gerekir. Ana ilimlerden biri, tefsir ilmidir. Bu yirmi ana ilmin kolları, seksen ilimdir, demişlerdir. İmam-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: “Üç kimse, Kur’an-ı kerimin manasını anlayamaz: 1- Arabiyi ve tefsir ilmini iyi bilmeyen. 2- Büyük günaha devam eden fasık. 3- Bid’at sahibi olan, Ehl-i sünnet itikadında olmayan.
Herkes haddini bildiği için, asırlardır bu şartlara haiz olmayan kimseler böyle bir teşübbüste bulunmamışlardır.
Bu aklı evveller acaba “Anayasayı Anlama Platformu” oluşturup, anayasayı kim daha iyi anlıyor, yarışması da düzenlemeyi düşünüyorlar mı? Böyle bir şey akıllarına bile gelmez. Gelmiş olsa bile, başta hukukçular hemen karşı çıkar: “Anayasa, herkesin anlayamayacağı bir metindir, hukukçu olmayan rastgele kimseler anayasaya yorum getiremez. Hatta her hukukçunun yorumu bile geçerli olmaz. Ancak, Anayasa Mahkemesi’nin yorumu geçerlidir” deyip, böyle bir patavatsızlıkta bulunanlara hadlerini bildirirler.
Bugün dinin, gerçek sahibi olmadığı için, Kur’an-ı kerimi anlama yarışmasına, patavatsızlığına mani olacak merci de yoktur. Atış serbest, herkes istediği gibi yorumluyor. Zaten, 150 sene öncesinden planlanan da buydu. Dinde kargaşa çıksın, her kafadan bir ses gelsin, din tartışılır hale getirilsin; böylece dinde sorgulamalar başlasın, herkes kendine uygun bir yol tutsun...
Kur’an-ı kerim bilgileri üç kısımdır:
Birincisi: Cenab-ı Hakkın mahluklarından hiç kimseye bildirmediği ilimdir. Bu konuda konuşup fikir ileri sürmek, açıklama yapmaya yeltenmek, kimse için câiz değildir.
İkincisi: Cenab-ı Hakkın, Kur’an-ı kerimden, ancak peygamberine bildirmiş olduğu sırlar. Bu mevzuda, Resulullahtan yahut onun izin verdiği ehl-i irfandan başkasının konuşması doğru olamaz.
Üçüncüsü: Rabbimizin Peygamberine öğretmiş olduğu, ümmetine öğretmesini istediği bilgiler.

MEALİ YAYGINLAŞTIRANLAR!
Bugün bu bilgilere sahip kimse kalmamıştır. Yapılan mealler, tefsirler, daha çok kendi yarım yamalak bilgisine göre yapılmaktadır. Dünyalık menfaat için, şan, şöhret için yapılmaktadır. En tehlikelisi de; dine hizmet adı altında, dini yıkmak için; sinsi yorumlarla, tercümelerle dinin emirleri hakkında halkı şüpheye düşürmek... Bugün mealciler arasında; tesettür farz mı değil mi, namaz üç vakit mi beş vakit mi gibi tartışmalar yapılmıyor mu? Bu kadar açık olan şeyler tartışılabiliyorsa gerisini artık siz düşünün!
Zaten, ilk Kur’an tercümesini Zeki Megamiz adlı bir Hıristiyan Arabın yapmış olması, daha sonra, Cihan Kütüphanesi sahibi Ermeni Mihran Efendi’nin bunu sürdürmesi yine, Türkiye’de Lions Kulüplerinin örgütlenmesini yapan Osman Nebioğlu’nun 1943 yılında kurduğu Nebioğlu Yayınevi tarafından “Türkçe Kur’an-ı kerim” adı ile meal bastırması bu işte art niyetlilerin de olduğunun açık göstergesidir.
Son devrin büyük din âlimlerinden Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, “Mes’eletü Tercümeti’l-Kur’an” adlı eserinde, Kur’an tercümesi, meali modasının arkasındaki gizli ve sinsi emelleri ve dinimizi içten yıkma plânlarını açıklamaktadır. Bu kitap, Bedir Yayınevi tarafından bastırılmıştır.
Bütün bunlar, meal okumanın, okutmanın hele bunu seviyesiz bir şekilde “Bilgi yarışması” şekline sokmanın ne kadar tehlikeli ve veballi bir teşübbüs olduğunu göstermektedir.