Benim Fıtratımda Sevmek Var

Evliyadan bir zat, suda bata çıka ilerlemeye çalışan bir akrep görür. Onu kurtarmaya karar verir ve parmağını uzatır. Fakat akrep onu sokar. O zat tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır, ama akrep onu tekrar sokar. Yakınlardaki başka birisi ona, onu sürekli sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler. Ama mübarek zat şöyle der:

“Sokmak akrebin fıtratında vardır. Benim fıtratımda ise sevmek var. Akrep sokuyor diye kendi fıtratımda olan sevmekten niçin vazgeçeyim?”

Büyüklerimiz buyurmuşlar ki;

Her kabın dışına içindeki sızar.

İçinde iyilik olan insanlardan hiç zarar gelmez,
İçinde kötülük olan insanlardan ise hiç fayda gelmez.

…ve korkunç gerçek!

İşte eğitim sistemimizdeki en büyük eksiklik…
İnsanların içine iyilik tohumları ekmek!

Müzik

Ses dinlerken, ud, keman, ney, saz, kaval gibi hiçbir çalgı çalmamalıdır.
Keyf için, eğlence için, her çalgıyı çalmak ve dinlemek harâmdır. Çalgı, içki içenlerin âdetidir. İçki ise, nefsi kuvvetlendirir. Kalbi za’îfletir. Yalnız muhârebede, askerin moralini kuvvetlendirmek için, bando, muzika çalmak ve bunlara sulh zemânında da hâzırlanmak ve düğünlerde davul, def çalmak, her müslimâna câizdir. [Siyâsî toplantılar da, harb sâhası demekdir.]
Çalgı âletlerinin, kendileri harâm değildir. Bunları çalmak ve dinlemek harâmdır.

Şaban Ayı

Dinimizin kıymet verdiği mübârek üç aylardan ikincisi olan Şaban ayı başladı. Allahü teâlâ, Şaban ayını, Peygamberimize “sallallahü aleyhi ve sellem” mahsus kılmıştır.

Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

(Şaban-ı şerîf, benim kendime mahsus bir aydır. Hak teâlâ hazretleri Arş-ı âlânın meleklerine azamet-i şâniyle buyurur ki: “Ey benim meleklerim, gördünüz mü? Benim kullarım, sevgilimin ayına tâzim ve hürmet ediyorlar. İzzetim, celâlim hakkı için ben de kullarımı af ve mağfiretime nail eyledim.”)

Şaban ayında oruç tutmakla ilgili hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:

“Her kim, Şaban-ı şerîfte üç gün oruç tutarsa, Hak teâlâ, Cennet-i âlâda ona bir yer hazırlar.”

Şaban ayının son günleri gökte hilâli aramak da ibâdettir. Çünkü, oruca Ramazan hilâlini görmekle başlanır. Şaban-ı şerîf, hayırların çoğaldığı, bereketlerin indiği, hataların terkedildiği, günahların örtüldüğü bir aydır. Bu ayda Peygamber efendimize çok salevât-ı şerîfe okumalıdır.

Nemaz

İbni Cevzî, (El-mugnî) ismindeki tefsîrinde buyuruyor ki, (Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” buyurdu ki, beş namâz vaktleri gelince, melekler der ki, ey Âdem oğulları, kalkınız! İnsanları yakmak için hâzırlanmış olan ateşi namâz kılarak söndürünüz).

İmâm-ı Rabbânî (Kaddesallahü sirrehülaziz)

İmâm-ı Rabbânî hazretleri, büyük oğlu Muhammed Sâdık’a yazdığı birinci cilddeki 260. mektûbun son kısmında şöyle buyurdu:

“Ey oğlum! Kutb-i irşâdın feyz vermesi ve ondan feyz almakla ilgili ma’rifetler, “Mebde’ ve Me’âd” risâlesinde, “İfâde ve istifâde” bâbında yazılmışdı. Sırası gelmiş iken, fâideli olan bu ma’rifeti de, buraya yazıyorum. Orada yazılı olan ile karşılaştırınız! Kutb-i irşâd, kemâlât-i ferdiyyeye de mâlikdir. Çok az bulunur. Asırlardan, çok uzun zaman sonra, böyle bir cevher dünyâya gelir. Kararmış olan âlem onun gelmesi ile aydınlanır. Onun irşâdının ve hidâyetinin nûrları, bütün dünyâya yayılır. Yer küresinin ortasından tâ arşa kadar herkese; rüşd, hidâyet, îmân ve ma’rifet onun yolu ile gelir. Herkes, ondan feyz alır. Arada o olmadan, kimse bu ni’mete kavuşamaz. Onun hidâyetinin nûrları, bir okyanus gibi, (çok kuvvetli radyo dalgaları gibi) bütün dünyâyı sarmıştır. O deryâ, sanki buz tutmuştur. Hiç dalgalanmaz (ya’nî şöhretten uzak olur, onu kimse tanımaz.) O büyük zâtı tanıyan ve seven bir kimse, onu düşünürse, yâhud, o, bir kimseyi sever, onun yükselmesini isterse, o kimsenin kalbinde, sanki bir pencere açılır. Bu yoldan, sevgisi ve ihlâsına göre, o deryâdan kalbi feyz alır. Bunun gibi bir kimse, Allahü teâlâyı zikr ederse ve bu zâtı hiç düşünmezse, meselâ onu tanımazsa, yine ondan feyz alır. Fakat, birinci feyz daha fazla olur. Bir kimse, o büyük zâtı inkâr eder, beğenmezse, yâhud o büyük zât, bu kimseye incinmiş ise, Allahü teâlâyı zikretse bile, rüşd ve hidâyete kavuşamaz. Ona inanmaması veya onu incitmiş olması, feyz yolunu kapatır. O zât, bunun istifâdesini istememiş olmasa bile, onun zararını istemese bile, hidâyete kavuşamaz. Rüşd ve hidâyet, var görünür ise de yoktur. O zâta inanan ve sevenler, onu düşünmeseler de ve Allahü teâlâyı zikr etmeseler de, yalnız sevdikleri için, rüşd ve hidâyet nûruna kavuşurlar. Fârisî beyt tercümesi:

Susdum artık, zekîlere bu yeter,
Çok bağırdım, dinleyen varsa eğer.

Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamdolsun. O, Rahmândır ve Rahimdir. O’nun resûlü Muhammed aleyhisselâma ve Âline ve Eshâbına sonsuz salât ve selâm olsun.”