Yardım - Arama - Üyeler - Takvim
Tam Forum Görünümü: Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök’ün ruhla ilgili sorularına cevaplar-1
www.gumushane.gen.tr - Forum > Serbest Kürsü > Serbest Kürsü
ahmetsecer
Gördüğüm kadarıyla Ertuğrul Özkök’ün ruhla ilgili kafası bir hayli karışmış. Geçen gün yazdığı yazısında DNA'yı keşfeden bilim adamlarının ruh olmadığına yönelik sözlerine inanan Özkök, "allak bullak oldum" diyerek içinde yaşadığı ikilemi açıkça tarif etmiş. İnsanı ruhu olmayan bir makine olarak gören bilim adamlarının sözlerinden örnekler vermiş. Ayrıca yine bilim adamlarının hücrelerimizin, organların bilinçli olmadığını, hiçbir şeyden haberi olmadıklarını söylediklerini yazmış. Ertuğrul Özkök’te buradan insanın ruhu olmadığını, bizi biz yapan hücrelerin, dolayısıyla organların bilinci olmadığını çıkarmış. Şimdi Ertuğrul Özkök’ün sorularının cevaplarını verelim, böylece kafasındaki sis perdesi kalkar ve çok daha net düşünüp gerçekleri görebilir.

Şimdi öncelikle Ertuğrul Özkök’ün sadece bir kitaptan allak bullak olması, vesveselere kapılması insanın zayıf yaratıldığını gösteriyor, sadece okuduğu birkaç sayfadan bu kadar etkilenebiliyor. Hâlbuki o bilim adamı deyip de gözünde büyüttüğü insan son derece aciz bir insandır, kendi vesveselerini, içinden çıkamadığı düşüncelerini, kendi dar bakışıyla, kavrayamayan ruhuyla, beyninin dar perspektifiyle kitaba dökmüş. Aklının son derece yetersiz olduğu açıkça anlaşılıyor. Şimdi aklı ermeyen bir insanın yazdığı bir kitapla insanın aklı neden allak bullak olsun, neden bu kadar etkilensin? Akılla, Kuran’la düşünüldüğünde cevap çok açıktır, gerçekler gün gibi ortadadır.

“Ruhun olmadığı tezi bugüne kadar kurduğumuz bütün sistemleri altüst ediyor.En başta dinleri” demiş Özkök. Öncelikle şunu belirteyim, tek hak din var o da İslam’dır ve dimdik ayakta durmaktadır. Şimdi biri çıkacak, dar ufkuyla bir şeyler söyleyecek ve hak din olan İslam yıkılacak ve herkes allak bullak olacak öyle mi? Tam tersine hakikatler o kadar açık ve nettir ki, gözümüzle görürüz, kulağımızla işitiriz, elimizle dokunuruz, burnumuzla koklarız. Bunların hepsi asla aksinin savunulamayacağı gerçeklerdir. Biz buna ruh diyoruz. Hisseden, seven, üzülen, korkan, şefkat duyan, acıyan insan bir ruha sahiptir, cansız bir makineden ibaret değildir. Özkök öyle tarif ettiği gibi ruhsuz olsa şehit olan askerlerimiz için öyle duygu dolu sözcükler yazamazdı. Bütün bunları ruhunda hissettiği için yazdı. Dolayısıyla her insanın sahip olduğu bir ruh var, bu ruhuyla hareket ediyor, bu ruhuyla yaşıyor, bu ruhuyla seviniyor, seviyor, hissediyor ve bu ruhuyla da ahirete gidip hesap veriyor.

Yine yazısında “ölümü, ruhun bedenden ayrılması olarak tasarlayan ve bize kabul ettiren tektanrılı, çoktanrılı dinlerin hepsi birer hurafe mi” diye sormuş Özkök. Bir kere tasarlamak diye bir şey yok, dinde ruhun bedenden ayrılması ve ahirete gitmesi kesin olarak var. Çoktanrılı din diye bir şey de yok, sadece Allah var ve hak din olan İslam var. Çok tanrılı dinler, teslis inancı, Musevilikte Allah’a yönelik saygıya uygun olmayan ifadeler hurafedir. Ama hak din tektir ve İslam’dır.

“Ya psikologlar, psikiyatrlar? Hepsi birer şarlatan mı bu insanların?” diye devam ediyor Özkök. Dünyaca tanınmış, Allah’ın varlığına, birliğine inanan, dindar binlerce psikolog ve psikiyatrist var. Kimi de akıl hastası, ya da ateist bu psikiyatristlerin. Şimdi hepsini neden aynı kefeye koyuyoruz? Bu toptan kullanılan ifadeler tam anlamıyla bilinçaltı kurgulamalardır ve son derece yanlıştır. Bu şekilde Özkök insanları çok yanlış yönlendirmektedir. Sanki çok tanrılı din varmış gibi, bütün psikiyatristler psikopatmış gibi ifadeler kullanmak doğru olmayan şeyleri insanların bilinçaltına kazıma çalışmasıdır.

Ertuğrul Özkök geçen günde “20 senem kalmıştı, babam da o yaşta vefat etmişti” diyor. Sanırım ölümün yaklaştığını düşündükçe vesveseye kapıldı. “Ölünce acaba ruhum olacak mı, olmayacak mı? Ahirete gidecek miyim, gitmeyecek miyim?” gibi düşünceler kafasında dolaşmaya başladı. Özkök’e şunu söylemek istiyorum, tabii ki ahiret var, Allah var. Bunların hepsi kesin olarak gerçek. Bu konuları gerçekten bilen ilim sahibi, derin iman sahibi kişilere sorsun, onlarla konuşsun. Böylece vesveselerinden arınır ve bütün vesveseleri güneşte eriyen buz gibi paramparça olur.

Ertuğrul Özkök’ün kafasındaki soruları birkaç yazıda cevap vermek istiyorum, çünkü sorularını detaylı olarak açıklamak istiyorum, yazılarımı okursa kendisine çok faydası olacağını düşünüyorum.


ahmetsecer
Bu yazımda da Ertuğrul Özkök’ün ruhla ilgili vesveselerini açıklamaya devam ediyorum. Bu yazının tamamen iyi niyetle, doğruları kendisine bildirmek amacıyla yazıldığını da bilmesini isterim. Şimdi yazısında şöyle devam ediyor Özkök: “Tabii asıl soru. İnsan denen bu mükemmel makineyi, aptal, hiçbir şeyden habersiz hücrelerin meydana getirmesine ne diyeceğiz?” Şimdi Ertuğrul Bey’in bir hücrenin neler yaptığını düşünmesini rica ediyorum, tek bir hücrenin yaptığını acaba bir insan yapabilir mi? Emin olun ki değil bir insan, yüzlerce bilim adamı bir araya gelse hücrenin başardıklarını yapamayacak, hatta hücrede gördükleri akıl, düzen ve intizam karşısında hayretlerini dile getireceklerdir.

Herhangi bir hücrenin zekâsını incelediğinizde hayretler içinde kalırsınız. Kromozomların zekasını, onların yaptığı yüksek teknolojiye ait akıl almaz, mükemmel atakları, olağanüstü tedbirleri, olağanüstü savunma sistemlerini bir kıyaslayalım. Mesela bir hücre şekeri ya da proteini çok mükemmel imal edebiliyor. Ama bir insan bunu asla yapamaz. Tek bir amino asit bile yapamaz. Ama hücre mükemmel yaptığı gibi kapkaranlık vücudun içerisinde götürüp milyonlarca hücre arasından ilgili yere yerleştiriyor. Bir insan kapkaranlık bir ortamda proteine ihtiyaç olan bir hücreyi ne kadar zamanda tespit eder biliyor musunuz? Milyonlarca sene verseniz yine bulamaz. Bu yüzden hücrenin aptal olduğu iddiası son derece yanlış bir iddiadır, hücre bütün kompleksliğiyle son derece şuurlu ve bilinçli hareket eder. Zaten bu kadar şuurlu ve akılcı hareket etmesi sayesinde insanlar yaşamlarını devam ettirebilmektedirler. Hücrenin herhangi bir mikroba karşı üstün bir savunma sistemi oluşturmadığını düşünelim, insanın hayatı tek bir mikropla son bulur. Bu yüzden bu iddianın geçersiz olduğu son derece açıktır.

“Bütün bu aptal, etraftan habersiz hücrelere emredecek, onları idare edecek bir patron yoksa, bizler nasıl farklı bireyler olabiliyoruz?” demiş Özkök. Yukarıda anlattığım gibi hücreler aptal değil son derece zekilerdir. Asıl akılsız olan bu gerçekleri göremeyen bazı bilim adamlarıdır. Bu insanların sözlerine hiç kimsenin kanmaması gerekir. Hücreler için “etraftan habersiz” demiş Özkök. Tam tersine hücrelerin bu kadar etraflarından haberdar olması insanın aklının alamayacağı olağanüstü özelliklerinden biridir. Mesela hücre vücudun herhangi bir yerinde enfeksiyon olur, anında haber alır, anında diğer hücrelere haber verir ve bütün vücudu alarma geçirir ve hep birlikte savunma sistemi geliştirip enfeksiyonu yok ederler. Ayrıca yine ona benzer bir mikrop geldiğinde nasıl mücadele edeceklerini gösteren bilgiyi de hücre diğer hücrelere söyleyerek depolar. Mikrobun nasıl yenileceği olmayan hafızalarda saklanır. Bu muazzam bir detay ve muazzam bir üstünlüktür. Şimdi hücre nasıl etrafından habersiz olabilir, habersiz bir hücre nasıl savunma sistemi kurup düşmanlara karşı savunabilir?

Hücre yapacağı her işi, tüm ayrıntılarıyla mükemmel yapar, en ince detayına kadar uygular. Mesela vücutta demir emilimi olacak, “şu anda yüksek olduğuna dair bilgi geldi, demir emilimini durduralım” diyor hücre ve durduruyor. Veya vücutta hormon fazla olduğuna dair bilgi geliyor, hemen karaciğere görev veriliyor ve hormon hemen vücuttan atılıyor. Gözle göremediğiniz küçücük hücrenin başardığı bu işlerin sayısı milyonlarcadır. Bütün bunları insanın haberi bile olmadan yapan hücrenin şuursuz değil, tam tersine son derece akıllı olduğu ortadadır. Tek bir hücrenin yaptığı işleri yazmaya kalksanız yüzlerce kitap yazmak zorunda kalırsınız.

“Bilim bunların cevabını aramaya devam ediyor.” demiş Özkök. Bilim bunların cevabını arayıp zaten buluyor, her seferinde de hayretler içerisinde kalıyorlar. Her seferinde hücrenin kompleks yapısını gören bilim adamlarının nutukları tutuluyor, nefesleri kesiliyor. Birçok bilim adamı karşılarında duran muazzam yaratılış karşısında Allah’a yöneliyor ve iman ediyor.

Newton: Güneş sisteminin, gezegenlerin ve kuyruklu yıldızların harika sistemleri yalnızca akıllı ve güçlü bir varlığın kudretiyle sürebilir. Bu varlık yalnızca dünyanın ruhunu değil herşeyi yönetir, O Allah'tır".1

İnsan Genomu Projesi'nde görevli bilim adamı Gene Myers : "Beni esas hayretler içerisinde bırakan yaşam mimarisidir... sistem son derece kompleks. Sanki dizayn edilmiş gibi... Orada büyük bir akıl var." 2

Kendisiyle konuşmakta olan arkadaşı ona dedi ki: "Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratan, sonra da seni düzgün (eli ayağı tutan, gücü kuvveti yerinde) bir adam kılan (Allah)ı inkar mı ettin?" (Kehf Suresi, 37)

Yazıma üçüncü bölümde devam edeceğim.


1 Principia, Newton, 2nd edition; J. De Vries, Essentials of Physical Science, B. Eerdmans Pub.Co., Grand Rapids, SD, 1958, s.15

2. San Francisco Chronicle, İnsan Genomu Projesi hakkında Tom Abate tarafından yazılan bir makaleden, 19 Şubat 2001

ahmetsecer
“Eğer bir ruhum yoksa ben kimim?” demiş Ertuğrul Özkök. Tabii ki her insanın olduğu gibi Ertuğrul Özkök’ün de bir ruhu var. Düşünen, akleden, vicdanıyla hareket eden, seven, acıyan, şefkat duyan bir ruha sahiptir insan. Hain bir pusuyla şehit edilen onlarca evladımız karşısında ağlayan ve öfkesini dile getiren bir ruha sahiptir. Şimdi bu duyguları ta yüreğinde hisseden bir insan, sevgi ile dolu olduğunu söyleyen bir insan, şehit düşen Mehmetçiklerin ardından yas tutan bir insanın da tabii ki ruhu var demektir.

“Ölüm aptal, geri zekâlı, umursamaz hücrelerin yaşamaktan vazgeçmesinden ibaret bir şeyse, cennete veya cehenneme giden nedir, kimdir?” diye devam etmiş Özkök. Bir önceki yazımda tek bir hücrenin ne kadar muazzam bir akla sahip olduğundan bahsetmiştim. Hiçbir insan tek bir hücrenin gösterdiği aklın zerre kadarını gösteremez. Akılsız bulduğu hücrelerin yaptığını dünyaca ünlü profesörlerin tamamı bir araya gelse yapamaz. Sonuçta hücreler aptal da değiller, umursamaz da değiller, son derece dakik, uyanık ve sistemliler. Sonuç olarak hücreyi böylesine olağanüstü bilinçle yaratan Allah’tır, insanın vücuduna milyonlarca hücreyi yerleştiren ve muazzam sistemlerle donatan da Allah’tır. İnsanın bütün bunlar kendi vücudunda yaşanırken habersiz olması da kendi aczini hissetmesi ve kendisini yaratan Allah’ın yüceliğini görmesi içindir.

“Cennete veya cehenneme giden nedir, kimdir?” diye sormuş Özkök. Bu sorunun cevabı da Kuran’da bildirildiği gibi çok açıktır, cennete ve cehenneme giden ruhtur. İnsanların hepsi ruhtan ibarettir. Öldüklerinde bedenlerini toprağa bırakacaklardır ve ruhları da ahirette toplanacaktır. Dünyaya gözlerini açmış her insanın ruhu bir gün kendisini yaratan Allah’ın huzuruna çıkacak ve hesap verecektir.

“Demek ki ruhsuz dediğimiz insanlar, aslında insanoğlunun en bilinçli varlıklarıymış.” diye devam ediyor Özkök. Bu cümlesini de açıklayayım. Ruhsuz dediğimiz insanlar gerçekten bilinçli olsalardı cehennemde sonsuza kadar yanmazlardı. Demek ki ayette tarif edilen tam anlamıyla doğru. Allah gözleri olan, fakat görmeyen, kulakları olan ama duymayan insanların varlığından bahsediyor. Kalp gözlerinin de kör olduğunu bildiriyor. Siz onları canlı zannedersiniz ama onlar ölüdür diyor Allah. Bu ne demektir? Bizim canlı olarak zannettiğimiz ama aslında ölü olan milyonlarca insan var demektir. Dolayısıyla bu insanlar bilinçli olsalar sonsuza kadar ateşin içinde kalmayı tercih etmeyecekleri ortadadır. Bu da inkâr edenlerin Allah tarafından cehennem için yaratıldığını gösterir.

Andolsun, cehennem için cinlerden ve insanlardan çok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gözleri vardır bununla görmezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)

Eğer onları doğru yola çağırırsanız işitmezler. Onları sana bakar (gibi) görürsün, oysa onlar görmezler bile. (Araf Suresi, 198)

İmanla düşünüldüğünde, Kuran’la düşünüldüğünde, vicdanla düşünüldüğünde insanın gerçekleri görmesi son derece kolaydır. Çünkü gerçek tüm aydınlığıyla ortadadır. Her insan Allah’ın kendi ruhundan üflediği ruha sahiptir. Bu ruhuyla insan olarak dünyada yaşamını sürdürmektedir ve bir gün mutlaka yine bu ruhuyla, sevaplarıyla, günahlarıyla Allah’ın huzuruna getirilecektir. Bu üç yazımı da samimiyetle ve iyi niyetle yazdığımı tekrar söylemek istiyorum. Umarım Ertuğrul Özkök’te kafasındaki soruların cevabını biran önce bulur. Kuran’la düşünmek ve hüküm vermek her insanı doğruya ve kesin gerçeklere kavuşturur…


Asıl içeriğin sadece basit bir görünümüdür. Resimlendirilmiş tam halini görüntülemek için lütfen, buraya tıklayınız.
Invision Power Board © 2001-2024 Invision Power Services, Inc.