Yardım - Arama - Üyeler - Takvim
Tam Forum Görünümü: ÖZGÜRLÜK DİNDARLARA KÜFÜRMÜ
www.gumushane.gen.tr - Forum > Serbest Kürsü > Serbest Kürsü
istikbal
Özgürlük, dindara küfür için mi?

M. Ali Erbil isimli şovmen, “Mum söndü mü oynuyoruz” demiş diye..
Aleviler ayaklandı..
Anında Star tv açıklama yaptı: “M.Ali Erbil’in işine son verilmiştir!”
M. Ali Erbil’in işine son verilmesinden hiç rahatsız değilim..
Şimdi gerekçe kılınan cümlesinden önce, yüzlerce defa bu ülkenin insanlarının inancı ile alay etti o şovmen..
Ahlaksızca hareketlerle, gençlerimizin değerlerini kirletti.
Pantol indirme vakasından sonra, hiçbir tv’nin onu ekrana çıkarmayı cesaret bile edememesi gerekirdi.
Ama birinden çıktı, diğerine girdi..
Şimdi göreceğiz, Alevilere yönelik sözünden sonra, bir başka kanal ona ekranlarını açacak mı?
Güner Ümit’in de başına, aynı söz sebebi ile benzer şeyler gelmişti.
Güner Ümit, o vakadan sonra silinip gitti ekranlardan.
Ama bakar mısınız; aynı ekranlardan, her gün bizim inançlarımıza küfür ediliyor, kızlarımızın başörtüsüne hakaret ediliyor.
“Gericiler” deniliyor.
“Karafatmalar” deniliyor.
“Hamam böcekleri” deniliyor.
Ne mütedeyyin insanlarımız tepkisini koyuyor.
Ne de, o hakaretleri yapanların patronları, “İş akdine son verilmiştir” açıklaması yapıyorlar.
Hatta mütedeyyin insanlara hakaretlerde, bambaşka bir gelişmeye şahit oluyoruz.
“Göbeğini kaşıyan adam” diye, bu ülkenin insanlarına hakaret edenler.. Aldıkları ücrete zam yapılması için patronla tartışıp işten atılınca, yine fatura mütedeyyin insanlara çıkarılıyor,
“Tahammülsüzler.. Yobazlar. Eleştiriye dayanamayıp, gazeteciyi işten kovdurdular.Adım adım sivil diktaya gidiyoruz” diyerek, yine mütedeyyin insanların üzerine çullanıyorlar.
Ama görüyorsunuz işte.. Kıyısından köşesinden, Alevi vatandaşları üzecek bir laf etti diye, o şovmeni anında kapının önüne nasıl koydurdular.
Kimsede, “Alevilerin tahammülsüzlüğü..” itirazı yok şimdi. Kimsede, “Özgürlükler kısıtlanıyor” itirazı yok.Kimsede, “Yapılanın adı sanat düşmanlığıdır. Sanatçılara sahip çıkmalıyız” açıklaması yok.
Sanki bu ülkede, sadece Alevilere saygısızlık edildiğinde, bunun müeyyidesi olmalı..
Başkalarının ise, kendilerine yapılacak her türlü hakareti sineye çekme mecburiyetleri var.
Üniversiteli kızlarımız, başlarındaki örtüye küfür edenlere tahammül etmeli.
İmam Hatipli öğrencilerimiz, diğer liseli arkadaşlarına göre fazladan üç saat Kur’an-ı Kerim dersi okuyorlar diye, onun bunun hakaretine katlanmalı..
Tophane’deki insanlarımız, mahallelerine gelip, sokakta içki içen, sonra da yoldan geçen hanımlara laf atan kendini bilmezlere ses çıkarmamalı..
Kur’an kursuna giden çocuklarımız, “mürteci, çağdışı” suçlamalarına tahammül etmeli..
Ama bir Alevi vatandaşı üzecek bir olay yaşanırsa, hemen herkes ayağa kalkmalı..
Böyle bir çifte standart, daha ne kadar devam edebilir?
Sanat ise..
Mütedeyyin insanlara küfür edilirken de sanat, Alevilere hakaret edilirken de sanat..
Yok o hakaretin sanat ile ilgisi yok ise..
Mütedeyyin insanlara hakaret edilirken de sanat ile ilgisi yok, Alevilere hakaret edilirken de..
Niye birisinde ses çıkarılmıyor, tam aksine hakarete tahammül edilmesi isteniyor da.. Diğerinde “sanatçı” kisveli şovmen, hemen susturuluyor?
Bizler, bu ülkenin üvey çocukları mıyız?
Sadece medya organlarının çifte standardı değil, sözkonusu olan.
Kurumlar da aynı çelişki içinde..
Önümüzdeki günlerde, göreceğiz, Alevilere hakaretin cezasının, RTÜK tarafından nasıl verileceğini.
Ama başörtülü kızlara yapılan hakaretlerde, aynı RTÜK her gün sessiz kalıyor. Eleştiridir” diyor. “Haberdir” diyor.. “Özgürlüktür” diyor.
Hem de, eski iktidarlar döneminde göreve getirilen RTÜK üyeleri tarafından değil. Bu siyasi iktidar döneminde göreve gelen RTÜK üyeleri tarafından..
Yanlış anlaşılmasın..
O şovmene ceza verilmesin şeklinde bir niyetim kesinlikle yok.
Ama, ona verilen cezanın aynısı, mütedeyyin insanlara yapılan hakaretlerde de verilmeli..
Bu ülkenin genel çoğunluğuna yapılan hakaretlerde de uygulanmalı..
Pantolon indirerek, bu ülkenin tamamına hakaret eden bir şaklabanı, üç ay sonra işe alan, en seyredilir saatlerde program yaptırtan, yaptığı programın reklamlarını milyonlarca lira reklam harcaması ile tanıtanlara da ciddi cezaların verilmesi gerekir.. Ki, bu ülkede sadece Alevilerin yaşamadığını bilelim.



DELİKIZ
sad.gif
DELİKIZ
BAŞÖRTÜSÜ KİMİN KEFENİ OLACAKBaşörtüsü yasağı yine gündemde. ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği 3. Sınıf Öğrencisi Gülnur Erdem isimli kızımız ne güzel söylemiş bir gazetedeki yazısında: "Oysa emin olamıyorum. Akıl veren yine çok, ama taşın altında yine kimsenin eli yok. Taşın altında yine benim başım var. Şimdi bir kez daha yıkılırsa hayallerim üzerime, bu kez sağ çıkabilir miyim o enkazın altından?"

Taşın altına yine çocuklarımızın o güzel başlarını mı koyacaklar bende emin değilim. Ancak şu kesin; bu topraklarda yaşayan herkes ama herkes, istediği gibi inanma, düşünme, yaşama, giyinme, yeme, içme, dolaşma, haberleşme, örgütlenme, vb. bütün hak ve özgürlüklere sahip olmadan, bu ülke "bizim" olmayacak! Yasakları savunan, uygulayan kim olursa olsun, mazereti ne olursa olsun, bu ülkenin ve milletin düşmanıdır. memleketimizde sadece ve sadece, özgürlüklere dokunmak yasak olabilir..ilkokuldan ölene kadar hiç bir kayıt ve şart olmadan her şey serbest olmak zorundadır. Kamu düzeni, insanların başkalarına zarar vermesini, ayrımcılık yapmasını, başkalarının haklarına tecavüz etmesini, sosyal barışı bozmayı engelleyici bir denetim sistemiyle sağlanır. Bu düzeni başörtülü bozarsa başörtüsü değil, o kişinin düzeni bozuyor olma eylemi cezalandırılmalıdır. Başı-bacağı açık bozarsa, kıyafeti değil, o an ve o durumda her ne rahatsızlık yaratıyorsa o eylem ve durum cezalandırılmalıdır. Yani insanların doğal halleri, inanç veya yaşam tarzları hiç bir şekilde genel bir yasak veya ceza konusu yapılamaz. Bu manada, yeni bir anayasa ile bu prensip garanti altına alınmadan, seçim sürecinde başörtüsü ile ilgili bir düzenlemeyi tartışmak ahlaken de siyaseten de doğru bir iş olamaz. Ayrıca özel olarak başörtüsünü yasaklayan bir kural olmadığı için, yani bu yasağın anglo-frankofon-siyonist cephenin ülkemizi abluka altında tutmasının adı olan “ancien regime'in keyfi bir zorbalığı ve özel karın ağrısı olduğu unutulmadan, yeni Türkiye’yi herkes için özgürlük şiarı üzerine kurmak için topyekün bir anayasal reformu tartışmak daha önemli ve öncelikli bir gündem olmalıdır. o zamana kadar fiili durum yeterlidir.

Bu çerçevede, başörtüsü yasağı meselesinin yine gündeme geldiği 2004 yılında bu yasağın kalkmasının ne mana ifade edeceğine ilişkin yazdığımız bir makaleyi gündeme binaen tekrar ilginize sunuyoruz:



--------------------------------------------------------------------------------


12 Eylül 1980 darbesi sonrası Kenan Evren ve Vehbi Koç'un ülkemize hediyesi olan başörtüsü yasağıyla yıllardır boğuşuyoruz. Turgut Özal zamanında muhtemelen Özal'ı yıpratma niyetiyle Vehbi Koç'un hazırlattığı 'irtica' dosyasını götürüp o zamanki Cumhurbaşkanı Evren'e vermesiyle başlayan İrtica paranoyası, bugüne kadar üç partiyi iktidar yaptı (RP, MHP, AK Parti), ikisini tekrar aşağı indirdi (DSP,MHP). Başörtüsü yasağı ile sembolleşen bu paranoya, bir de 28 Şubat post modern darbesinde malzeme oldu.

Kamuoyu'nun ezici bir çoğunlukla bu yasağa karşı olduğu biliniyor. CHP'nin, TESEV'in, yani bu soruna duyarsız çevrelerin anketlerinde bile yasak kalksın diyenlerin oranı en az yüzde 70 'ti. İşin ilginci, tüm anketlerde Türban serbest olsun mu? diye soruluyordu. Kamuoyu, Türbanı yasaklayan bir hüküm varmış gibi yanlış yönlendiriliyordu. Başörtüsü yasağının hiç bir hukuki gerekçesi olmadığı, ne yasalarda ne de yönetmeliklerde böyle bir yasaklama hükmü bulunmadığı, öğrencileri üniversitelere sokmayan yöneticilerin tümünün yıllardır açıkça suç işlediği, üstelik disiplin cezası vermek için dahi öğrencinin bir disiplin suçu işlemesi gerekirken, okula dahi giremeyen öğrencilerin çoğuna disiplin cezası vererek okuldan attırıldığı...hala tam olarak kamuoyu tarafından bilinmiyor. Evet, ülkemizde resmen, yasalarla tayin edilmiş açık bir başörtüsü hükmü yasağı yoktur. Fiilen ve zorbalıkla uygulanan bu yasağın tek resmi kaynağı, Anayasa mahkemesinin üniversitelerde kılık kıyafeti serbest bırakan bir düzenlemeyi iptal ederken yaptığı yorumla, Refah ve Fazilet Partilerini kapatırken kullandığı laikliğe aykırılık yorumunun delillerinden biri olarak türban savunusunun Cumhuriyet devrimlerine karşı bir başkaldırının sembolü olarak görülmesi şeklindeki yorumlardan ibarettir. Anayasa mahkemesi kararlarının yasa yerine geçmediği, karar gerekçelerindeki yorumların ise hiçbir hukuki yaptırımının olmadığı bilinmekle birlikte, 367 ve katsayı kararı gibi parlak bir sicile sahip laikçi yaklaşım için ideolojik bağnazlık, hukuku da belirlemektedir. Bu nedenle başörtüsü yasağı hukuk ve özgürlük sorunu olmaktan çıkmış ve bir ideolojik iktidar mücadelesinin konusu haline gelmiştir.

Bu yasağın kalkması, artık Türkiye’nin nasıl bir geleceğe yürüyeceğini de gösterecektir.

Bir gün bu yasak kalkarsa, bileceğiz ki, ya milletlerimiz uyanmış, devletlerine el koymuş, tam bağımsızlık ve gerçek millet egemenliği manasında demokrasiyi yerleştirmiş, batıcı oligarşileri tasfiye ederek hür ve muktedir bir sayfa açmıştır.

Ya da, ABD-İngiltere-İsrail cephesi, BOP konusunda sıkışmış, kitle desteğini alamaz olmuş veya rakiplerinin beklenmedik hamleleri karşısında Müslümanlık silahını kaybetmemek için emirerlerine yasağı kaldırtmaya karar vermiştir.

Birincisinin gerçekleştiğini, tüccar olmayan, batılılarla ilişkilerini bir mecburiyet durumunda tutan ama şehvetle savunmayan, milletini ve geçmişini aşağılamayan, oligarşiye aşağıdan değil yukardan bakan, hakkı ve adaleti, bireysel komplekslerinden üstün tutan ve aklı ihtiraslarının önünde bir kadro ve lider çıkarsa, anlamış oluruz. Bu durumda, başörtüsü çürümüş batıcı oligarşik düzenin kefeni olacaktır.

İkincisinin gerçekleştiğini anladığımızda ise, belki fakülte koridorlarında blucinli, göbeği açık, bira içen garip tipte türbanlı kız çocukları gözümüze çarpar, ve biliriz ki o çocukların başörtüsü takabilmesi örneğin eşcinsel haklarını veya benzeri bir gavur adetini savunmak zorunda bırakılmaları karşılığında mümkün olabilmiştir.. Fakat artık o ülke bizim ülkemizmidir, büyük İsrailmidir, küçük amerikamıdır, gavuristanmıdır yani “Darul harp'mi olmuştur, bilemeyiz...

Bu durumda da, başörtüsü, temsil ettiği tüm değerlerin kefeni olmuş demektir.

Biz, Sütçü İmam'ın ölmediğine inananlardanız...


ahmetozcan1@yahoo.com
Asıl içeriğin sadece basit bir görünümüdür. Resimlendirilmiş tam halini görüntülemek için lütfen, buraya tıklayınız.
Invision Power Board © 2001-2024 Invision Power Services, Inc.