İran Esad’ı destekliyor. Körfez ülkeleri ise Esad’a karşı. Esad Müslüman Kardeşler’e karşı. Müslüman Kardeşler, General Sisi’ye karşı. Ama Körfez ülkeleri Sisi’yi destekliyor. Dolayısıyla Müslüman Kardeşlere karşılar. İran, Hamas’ı destekliyor, Hamas’ta Müslüman Kardeşleri. Hamas ABD karşıtı! Körfez ülkeleri ABD yanlısı. Ama Türkiye ve Körfez ülkeleri Esad’a karşı ama Türkiye aynı zamanda Müslüman Kardeşler tarafında, General Sisi’ye karşı. Ama General Sisi, Körfez ülkeleri tarafından destekleniyor. Ortadoğu’ya hoş geldiniz, iyi günler dileriz.”

Bu ifadeler Financial Times’tan KN el-Sabah’a ait.

Alaycı bir üslupla Ortadoğu’yu böyle özetliyor Financial Times’ın lejyoneri…

Bizim topraklarımıza Müslümanlar’ı ayrıştırmak için fitne tohumlarını atan Batılılar sonuca ulaşmanın hazzını yaşıyorlar.

Yine bir İslam coğrafyasına, Müslüman topraklarına havadan bombalar ardından denizden tonlarca füzeler yağdırılacak.

Şimdiden savaş tam tamları çalmaya başlayan medya ise haber şehvetiyle canlı yayında futbol maçı anlatır gibi büyük bir heyecanla aktaracaklar Şam’ın nasıl bombalandığını izleyicilerine…

ABD bölgede kan davasının artmasını, etnik ve mezhepsel ayrışmanın keskinleşmesini bekledi aylarca. Şimdi kıvama hazır olduğunu düşünüyor.

Müttefikler de “hazır ol” vaziyette Obama’nın komutunu bekliyor. Obama ise bu şekilde “patron benim” mesajını vermiş oluyor bütün dünyaya.

Ama müdahale denilir denilmez istem dışı olarak insanın aklına Irak geliyor, Afganistan geliyor, Colin Powell geliyor, cehenneme çevirdikleri İslam Coğrafyası geliyor, bir milyonu aşkın masumun akıtılan kanı geliyor, kirletilen yüz binlerce namus, yağmalanan Bağdat, huzura muhtaç sefalet içinde eski günlerini mumla arayan bir Irak geliyor.

ABD ve ortaklarının bıraktıkları hasarın onarılması belki yüz yıllarımızı alacak.

Zaten vicdan sahibi olup da Suriye’ye yapılacak müdahaleyi en iyimser yönüyle değerlendirenler dahi “ehven-i şer” nitelemesinin bir adım ötesine geçemiyor.

Maalesef bugün Suriye’de masum sivil halkın içine düştüğü/düşürüldüğü konum celladına gülümseyen adamın durumundan farksız.

Masum Suriye halkı zulümlerden zulüm beğenmekle karşı karşıya. Ya Esad’ın kimyasalına razı olacaklar, ya da ABD’nin bombalarına…

Bizim Batı’nın hakemliğine, Batı’nın ordularına, Batı’nın gücüne ihtiyaç duyacak hallerimiz asla olmamalı.

Mısır’da darbeyi önlemek de, Müslüman Kardeşleri korumak da, Esad zulmünü durdurmak da Batı’nın değil sadece bizim meselemiz olmalıydı.

ABD tarafından olası müdahaleyle ilgili ilginç ifşaatlar gelmeye devam ediyor.

Mesela ABD Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi’nden Pentagon’a yakın bir isim olan Edward N. Luttwak’ın New York Times’a yazdığı makale Siyonist zihniyetin sinsi planlarını ele veriyor.

“Amerika’nın hedefinin, bir açmazı sürdürmek olması gerektiğini ve bunu mümkün kılabilmek için tek yolun, Esad güçleri öne çıkar gibi göründüğünde isyancıları silahlandırmak, isyancılar kazanır gibi olduğundaysa desteği kesmek olduğu” görüşünü savunan Luttwak ifşaatlarını şöyle sürdürüyor:

“Bu strateji, Obama yönetiminin şimdiye kadar uyguladığı politikaya yakındır. Suriye’de taraflardan biri kazanırsa ABD kaybeder. Suriye’de derinleşen krizle birlikte ABD’nin çıkarlarına zarar vermeyecek tek sonuç durumun uzun süreli bir çıkmaza dönüşmesidir. ABD’nin halihazırda izlediği strateji de buna yakın. Bazıları El Kaide ile ilişkilendirilen radikal gruplar, Suriye’deki en etkin savaş gücü haline geldi. Esad rejiminin İran destekli yeniden inşası, Ortadoğu’nun tamamında İran’ın gücünü ve statüsünü artıracak. Eğer isyancı gruplar kazanmayı başarırsa, bu grupların ABD’ye düşman bir hükümet kurmaya çalışacakları neredeyse kesin. Suriye’de cihatçılar zafer kazanırsa İsrail de kuzey sınırında huzur beklemesin.”

İşte Haçlı zihniyeti bu.

Eskiden bu tür planları gizli yürütürlerdi. Şimdi açık açık deklare ediyorlar.
Kimyasalı icat eden de, pazarlayan da, yaygınlaşmasını sağlayan da Batı.

Esad kimyasalı herhalde bahçesinde üretmedi.

1988’de İran’a karşı Saddam’ın kimyasal silah kullanmasına yardım eden ABD’den

Müslüman’a fayda yok.

“Küfür tek millettir”.

Bilge Kral Aliya kurtuluşun nerede olduğunu ne güzel ifade etmiş: “Olduğunuz gibi kalın. Dininizi, milliyetinizi koruyun. Kimliğinizi kaybetmenin bedeli köleliktir.”