BİR DEMİRYOLU RÜYASI SEVİYORUM DİYEBİLMEKTİR



Yıl Eylül 1987.
Türkiye Gazetesi Temsilcisi olarak Gümüşhane Bölgesine atandım. İnsanlara hizmet edecektim. Ancak, bölgeyi çok iyi tanımam gerekiyordu. Öyle de yaptım. Artık Gümüşhane’yi ve Gümüşhaneli’yi çok iyi tanıyordum.
Gümüşhane’nin makus talihini yenmesi için, bir gazeteci olarak çareler arıyordum.
Her taraf dağ, taş olduğu için hayvancılık yapılamıyordu. Fabrika yok. Bir kuşburnu ürünleri üretim tesisi vardı. O da yarım yamalak çalışıyordu. Rize’nin çayı, Ordu’nun fındığı ne ise, Kuşburnu da Gümüşhane ekonomisinin lokomotifi olabilirdi. Kuşburnu ile ilgili haberlere ağırlık verdim. Fakat, olmuyordu. Başka çareler bulunmalıydı.
Kürtün yöresindeki silah ustalarına iş imkanı olarak bir silah fabrikası kurulabilirdi. Bu fikir üzerinde ısrarla durmaya başladım. Fakat daha başka şeyler de yapılmalıydı. Gümüşhane’deki konut sıkıntısına da çare bulunmalıydı.
Gümüşhane’den sürekli olarak Trabzon’a diyalize girmek için giden hastaların sıkıntılarına da çare bulunmalıydı. Bunlarla da ilgilendim ama yine yetmiyordu.
Daha.. daha…
Mutlaka bir şeyler düşünmeli, buradaki insanların da insanca yaşayabilmesi için mutlaka bir şeyler yapılmalıydı.
Ama ne?
Sonra Gümüşhane’nin maden potansiyeli geldi aklıma. Altın, gümüş, bakır, çinko, demir, mağnezyum, kömür, mermer vs. zengin maden yatakları neden işletilmesin? Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi Gümüşhane’yi ziyaretlerinden sonra Seyahatname isimli kitabında diyor ki; “Mama tabaklarının dahi gümüşten yapıldığı Gümüşhane’de fakirliğin adı bilinmemektedir.” Ayrıca edindiğim bazı istihbari bilgiler doğrultusunda anladım ki zengin altın yatakları da var. Bunların niçin çalıştırılmadığına kafa yorarken ulaşım problemi geldi aklıma.
Evet, en büyük problem. Bu problem mutlaka çözüme kavuşturulmalıydı ama nasıl? Karayolları iyileştirilmişti. Zigana’ya tünel vurulmuştu. Ancak, karayolu taşımacılığı pahalı bir maliyet gerektiriyordu. Tek çözümün demiryolu olacağını düşündüm. Fakat, bu fikrimi kime, nasıl kabul ettirecektim. Karşıma çıkan ilk kişiye bu fikrimi açtığım zaman bana güldü. Belki de içinden deli bu adam demiştir, kim bilir? Fakat fikrimin takipçisi olarak kamu kurum ve kuruluşlarındaki müdürlere, siyasilere, bürokratlara, milletvekillerine, Adalet Bakanına, KTÜ’den gelen profesörlere, doçentlere, hasılı kelam her karşıma çıkana bu konuyu her fırsatta dile getirmeye gayret ettim. Bazı kişiler gülüp geçerken, bazıları da düşünüyordu. Bu hususta bir haber patlatmak istiyordum ama bu konunun yetkili bir ağızdan resmen ifade edilmesi gerekiyordu. Nihayet aradığım fırsat elime geçti. Gümüşhane’nin ilk Kuşburnu ve Pestil Festivali kapsamında düzenlenen Gümüşhane sempozyumunda, yanlış hatırlamıyorsam, Atatürk Üniversitesinden bir Yardımcı Doçent, şu sözlerle bombayı patlattı: “Gümüşhane’ye bir Üniversite ve Demiryolu Şarttır.” Böylelikle ilk haberimi yaptım. Bu, bana cesaret vermişti.
Daha sonraki yıllarda bu fikrin arkasında durmaya devam ettim. Zamanın Adalet Bakanı M.Oltan Sungurlu’da bir kahvehane konuşmasında Erzincan-Gümüşhane-Trabzon demiryolu için fizibilite çalışmalarının tamamlandığı yolundaki beyanı beni çok heyecanlandırmıştı. Hemen yeni gelen vali Ayhan Çevik’i makamında ziyaret ederek durumu anlattım. Ayhan Bey de benim gibi heyecanlanarak yanımda hemen Ankara’yı aradı. Fakat, bu heyecan fazla sürmedi. 3-5 gün sonra fizibilite falan yapılmadığı, ancak yapılması için teklif verildiği haberi gelmişti. Bu kadarı bile çok sevindiriciydi.
Gümüşhane’ye gittiğim Eylül 1987 yılından, Ekim 1994 yılına kadar bu fikrin takipçisi oldum. Her platformda bu konuyu dile getirdim.
Ekim 1994 yılında Erzincan’a döndükten sonra diktiğim ağaçların! Meyve verişlerini basında çıkan haberlerden zevkle takip ettim.
Gümüşhane’de Diyaliz ünitesi kurulmuştu. Kürtünde bir silah imalathanesi kurulmuştu. Kuşburnu ürünleri Türkiye’nin her yerinde kabul görmeye başlamıştı. Konut problemi çözülmüştü. Bu arada sebep olduğum bütün bu hizmetlerin neticesinde ödülleri de hep başkaları kaptı. Ama olsun. Bana, demiryolu konulu panel için geçen yaz davet edildiğim Gümüşhane’de panelistlerin, davetlilerin ve basın mensuplarının olduğu akşam yemeğinde bir basın mensubu arkadaşımın yerinden kalkarak yüksek sesle, “Yılmaz Bey, seni seviyoruz. Bu Gümüşhanelilerin hepsi seni seviyor” diye haykırması yeter. Benim için en büyük ödül, bu insanların sevgisini kazanabilmiş olmamdır.
Fakat demiryolu meselesi rüyalarımı süslemeye devam ediyordu. Çünkü böyle bir projenin gerçekleşmesi demek, Gümüşhane’nin kalkınması demek. Böyle bir projenin gerçekleşmesi demek, Erzincan’ın kalkınması demek, Trabzonun kalkınması demek, Anadolunun, Türkiye’nin kalkınması demek, aynı zamanda Türkiye’nin ortadoğudaki öneminin daha da artması demekti.
Halen bu konunun takipçisiyim. Yetkili bir ağızdan çıkan her Erzincan Trabzon demiryolu meselesi beni çok heyecanlandırmakta, bu rüyanın gerçekleştirilmesine adım adım yaklaşıldığını hissettirmektedir. Geçtiğimiz günlerde akşam radyo başında haberleri dinlerken, Cumhurbaşkanımız Sayın Gül’ün kamuoyuna yaptığı bir açıklamada Erzincan Trabzon demiryolunun gerçekleştirilmesi zamanının geldiğine de işaret etmesi, beni oturduğum yerden zıplatmaya yetmişti.
Fakat çok, çok üzüldüğüm bir husus var;
Bu konuda, 24 ayar Erzincanlı olduğunu iddia edenlerden tutun da, Erzincan sevdalısıyım diyenlere kadar hiç kimsede bir kıpırdanma göremiyorum. Gümüşhane, Trabzon, Rize, Ordu, Giresun, Artvin, Bayburt ve Erzurum illeri demiryolu meselesini sahiplenmek için basın yayın organları ve sivil toplum kuruluşları ile ayağa kalkarken, ortalığı sallarken, Erzincanlı’da hiçbir hareket yok. Ne basın mensuplarında, ne sivil toplum örgütlerinde hiç ses yok. Böyle Erzincanlı’lık olmaz. Silkinin ve kendinize gelin.
Geçen yaz Gümüşhane’de düzenlenen demiryolu ile ilgili panele Erzincan’dan İl Genel Meclis Başkanı Ünal Tuygun, bazı sivil toplum kuruluşlarının başkanları ile basın mensupları da davet edilmişti. Basın mensuplarının Gümüşhane’ye gidiş ve dönüşü için Erzincan Valiliğinden araç istedim. İl dışı olduğu gerekçesi ile araç tahsis edilmediği gibi, panele de kimse gitmemişti. Erzincan’ı ve Erzincanlı’yı temsilen tek başıma orada olmakla birlikte çok üzüldüm. Trabzon, Rize ve Giresun basın mensupları hep oradaydı. Erzincan ise kayıp. Çünkü Erzincanlı’nın böyle bir derdi, tasası yok. Olsa da olur, olmasa da…
Neyse ki çok sevdiğimiz ve çok çalışkan bir Bakanımız var.
Ben istemeyi, sevinmeyi ve heyecanlanmayı bilmem diyenler varsa gitsin Binali Yıldırım beyin elini öpsün.
Sakın ha! Bu sözlerimi de yanlış anlamayın. Herkesin siyasi görüşüne saygım var. Kendim de 12 Eylül 1980 yılından bu yana hiçbir siyasi partiye üye olmadım. Bu hususta her partiyi ve her siyasiyi hizmet ettiği kadar severim, etmediği kadar da sevmem. Benim için ölçü budur. 12 Eylül 2010 referandumundan üç gün önce ailece İstanbul’a gitmiştik. Referandum günü eşim, çocuğum ve ben uçakla Erzincan’a geldik, oyumuzu kullandık ve ertesi gün tekrar uçakla İstanbul’a döndük. Çünkü ülkemi ve milletimi seviyorum. Seviyorum diyenin ise fedakarlığa her an hazır olması gerekmekte olduğunu da biliyorum.
Ama ben 24 ayar Erzincanlıyım, ben Erzincan sevdalısıyım diyenlere sözüm şu ki;
Bunu bir daha, bir daha ve bir daha düşünsünler.
Seviyorum demek, bu kadar ucuz olmamalı
Memleketine sevdalı olmak, memleketi ve insanlarına faydalı olabilmek için can atmak lafla olmaz. Bir Erzincanlı olarak bu satırları yazmağa utanıyorum. Ama mecbur edenler de biraz utanmalı. Hatta biraz değil, çok utanmalı.
Bu arada özellikle vurgulamak istediğim bir husus da şudur:
Erzincan Trabzon demiryolu projesinde Gümüşhane mutlaka hak ettiği şekilde nasiplendirilmelidir. Güzergah behemahal Gümüşhane merkezden geçirilmelidir. Aksi taktirde maliyetten kaçarak kestirme bir yol düşüncesi ile hareket etmek ileride telafisi imkansız bir pişmanlığa sebep olacaktır. Onun için bu işin hesabı, getirisi ve götürüsü çok iyi hesap edilmelidir.
Erzincan-Gümüşhane-Trabzon demiryolu projesinde bugün gelinen nokta, sevindirici ve umut vericidir. Emeği geçen herkese minnet ve şükran duygularımı ifade etmek istiyorum.

Yılmaz Garip
Gazeteci-Yazar