Her ne hikmetse Kur’an’ın en çok vurgu yaptığı ve bir müslümanın tüm hayatını kuşatan temel bir ibadet olan “salat” Türkçemize “namaz” olarak Farsça çevirisiyle geçmiş. Oysa ibadet deyince akla “salat” gelir. Salat Türkçede sadece ölünün arkasından verilen “sala” ve cenaze namazının kılındığı “musalla” taşı ile sınırlı bir kullanıma sahip kalmış.

Hac, Zekat, kelime-i şahadet kelimeleri orijinallerini korumuşlar ama salat ve savm yerini Farsça karşılığı “namaz” ve “oruca” terk etmiş.

“Salat” kavram olarak “namazdan çok daha kapsamlıdır. Bunun için ha “namaz” olmuş ha “salat” ne fark eder diyemiyorum.

“Namazı” daha sembolik ve sınırlı bir ritüel olarak görüyorum. “Salat” ise hem duayı, hem desteği hem de ibadeti içine alan bir kelimedir. Rahmet, bereket anlamları da vardır. “Salavatullahi aleyhim” dediğiniz de “Allah’ın rahmet ve bereketi üzerlerine olsun” demiş oluruz. “Salat” çift yönlüdür. Sadece insan rabbine salat etmez. Rabbi de ona salat eder.

“Allahumme salli ala Muhammed’in..” dualarını okurken “Allahım Muhammed’e salat et (ona rahmet et, onu bağışla ve onu destekle) demiş oluyoruz.

Parantez içinde yazdığımız (s.a.v.) de “Sallallâhu Aleyhi Ve selem” in kısaltmasıdır. Anlamı da Allah ona rahmet etsin ve bereketler ihsan etsin demektir.

Kur’an-ı Kerimde salat kelimesi tüm türevleriyle birlikte 97 kez geçmektedir.

Yüce Rabbimizin en çok vurgu yaptığı ibadet salattır. Salat dinin direğidir. Salat, kulun rabbiyle iletişim hattıdır. Salat kuldan Rabbine dua ve niyaz; Rabbinden kuluna, rahmet, bereket ve inayettir.

Peygamberimiz döneminde “ben Müslüman oldum.” diyen herkes bu iddiasını öncelikle kelime-i tevhid ve salatla izhar ederdi. Onun döneminde münafıklar da dahil olmak üzere namaz kılmayan tek bir Müslüman bile yoktu.

Ayeti kerime salatın belirleyici özelliğini şu ifadelerle ortaya koyuyor:

“Salatı ikame edin ve müşriklerden olmayın.” (Rum: 31)

“Sizi cehenneme sevk eden nedir? Musallinden/ Namaz kılanlardan değildik.” (Müddessir: 42 – 43)

Neden salat bu derece önemli ve müslümanı gayr-i müslimden ayırt edici bir özelliğe sahip?

İlk inen surede, Alak Suresinde baştan sona salat vurgusu yapılır. “Oku, Yaratan Rabbinin adıyla!.. “ diye başlayan sure Allah’ın insana eşsiz bağışlarından, ama insanın Allah’a isyanından bahseder. Sonra insanı iki gruba ayırır. Birisi salat eden ve takvayı emreden kuldur. Diğeri bunun karşısına dikilen ve “Gördün mü engelleyeni kulu namaz kılarken…” uyarısına muhatap olan Allah’ın kendisini görmekte olduğunu düşünmeyen, kendi güç ve kuvvetine güvenip isyan eden, kısaca Allah ile irtibatını koparmış bir kişidir.
Allah bu şımarık ve nankör kula “zebanileri” adres gösterir. Elçisine ise: “O azgın ve nanköre itaat etme, secde et ve yaklaş!” der.

İşte salat, Allah’a secde etmenin ve yaklaşmanın sembolüdür.

Günümüze geldiğimiz zaman, salat kelimesi Müslümanların lügatinde yok, namaz ise ne anlama geldiği bilinmeden okunan dua ve ayetlerle kılınan sembolik ve şekilsel tekrarlara sıkıştırılmış bir ibadet. %99’u Müslüman kabul edilen bir ülkenin %30’unun bile beş vakit kılmadığı bir ibadet.

Oysa salat, daha dar anlamıyla namaz insanlığın başlangıcından beri tüm peygamberlerin hatırlattığı ve insanları davet ettiği ilahi iletişim hattı idi.

“İşte onlar, Adem'in ve Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın soyundan gelen, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerden ve İbrahim'in, İsrail'in ve doğru yolu gösterip, seçtiğimiz kimselerin soyundandır. Onlara Rahman'ın ayetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.

Sonra onların ardından namazı bırakan ve arzularına uyan bir nesil geldi. Bunlar da hüsrana uğrayacaklardır.” (Meryem: 58-59)

Gördüğümüz gibi Yüce Rabbimiz namazı bırakan bir nesli hüsrana uğrayacaklar olarak uyarıyor.

Allah kendilerinden razı olsun, son yıllarda namaz gönüllüleri platformu çıktı da insanların dikkatini bu konuya çekmeye çalışıyor. Müslüman bir toplumun gündemine tekrar “namaz” ibadetinin önemini ve gerekliliğini getiriyor.

Ancak, buna mukabil yine bu Müslüman toplum içinde öyle birileri çıkabiliyor ki milletin gözünün içine baka baka: “Okulda öğrencilere namaz kıldırıyorlar, yada kılınmasına göz yumuyorlar!” “yok mu buna bir dur diyecek, hadlerini bildirecek, namaz yerine onlara bale öğretecek birileri..“ diye bas bas bağırıyorlar.
Namazı bu denli tehdit ve tehlike gibi gören ve göstermeye çalışan bu insanlar, ya hangi toplumda yaşadıklarını unutuyorlar, yada o kadar pervasız ve azgın bir konuma gelmişler ki:

“Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli!”

dizelerinin yer aldığı özgürlük marşımızın anlamını bilmiyorlar. Bu vatan Allah yolunda şehit olma ve “Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli” diye canlarını hiçe sayan ecdadımızın bize emanetidir.

Kur’an’ın ifadesiyle “Salat” insanları ahlaksızlıklardan ve kötülüklerden alıkor.

“Sana vahyolunan kitabı oku! namazı kıl. çünkü namaz, ahlaksızlıktan ve kötülükten alıkor. Elbette Allah'ın zikri/kitabı en büyüktür. Allah, yaptıklarınızı bilir.“ (Ankebut: 45)

Ben öyle zannediyorum ki öğrencilerin ahlaklı ve temiz kalmasını içlerine sindiremeyen ve dış mihraklar tarafından yönlendirilen hainler Allah’ın her emrine karşı gelmeyi ve savaş açmayı kendilerine ilke edinmişlerdir. Yoksa örnek gösterilmesi gereken davranışları bir günah gibi ne diye zumlayıp dursunlar?!
Bunun bu topluma karşı ne büyük bir saygısızlık olduğunu bilmeyecek kadar cahiller mi?

ALINTI