Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Yılmaz GARİP->OSMANLIYI TANIMAK VE SEVMEK - 2 [ Arama ]

OSMANLIYI TANIMAK VE SEVMEK - 2
Başlık OSMANLIYI TANIMAK VE SEVMEK - 2
Açıklama 23 Ocak 2008 tarihli Demokrat Gümüşhane Gazetesindeki yazısı
Siteye Ekleyen AdamGibi
   Osmanlıda herkes bolluk ve refah içerisinde yaşıyordu. Zenginleri, zekat verecek fakir bulmakta güçlük çekiyorlardı. Öyle ki, Osmanlı ülkesinde, dağdaki kurtlar bile açlıktan ölmemeliydi. Bunun için dağlardaki aç kurtları doyurma vakfı kurmuşlardı. Her köşe başında içi oyuk, mermerden yapılmış sadaka taşları vardı. Sabahın alaca karanlığında mescidin yolunu tutan bir vatandaş, elini kesesine daldırarak 3-5 akçeyi bu taşın oyuğuna bırakırdı. İhtiyacı olan alsın ve ihtiyacını gidersin diye. İhtiyaç sahibi kişi gece gelir, bu taşın oyuğundan ihtiyacı kadarını alır, fazlasını bir başka ihtiyaçlıya bırakırdı. Ancak, ihtiyaçlı sayısı giderek azaldığından taşların oyukları akçelerle dolup taşmış, yanında oynayan çocuklar bile akçelere iltifat etmemişlerdir.
       İnsanların refahı için hanlar, hamamlar, yollar, köprüler, imaretler, mabedler, kervansaraylar, medreseler, rasathaneler, hastaneler, çeşmeler, şadırvanlar vs. yaparak, gece gündüz durmadan çalışmışlardır. Bugün onların diktiği ağaçların meyvelerini yerken, gölgelerinde de dinleniyoruz.
       Onlar ise, bugün bile akıllara durgunluk veren Sina çölünün kavurucu sıcaklığını geçerek Mısır'a gerçek adaleti götürmeyi, rahat yataklarına tercih etmişlerdi. Zevk, sefa düşkünü insanlar değil Sina'nın kavurucu sıcaklığına girmeyi, saraylarından dışarı bir adım bile atmayı akıllarının ucundan bile geçirmezlerdi.
       Adaletin uygulanmasında gösterdikleri hassasiyet, bir hükümdarı yargılayan kadının (hakimin), suçsuzluğu ispatlanmamış hükümdarı ayakta bekleterek ve oturmasına müsaade etmemesi, Osmanlıdaki adalet ölçüsünün kemale ermiş ve takdire şayan bir tezahürüdür.
       Osmanlıda Devlet adamı olabilmek, yani padişah olabilmek, sadece babadan oğula geçen bir meslek değildi. Bir şehzadenin Devlet adamlığı, Padişahlığı daha bebekliğinde iyi ahlak ve terbiye ile yetiştirecek dadısıyla, onu harp sanatının bütün inceliklerinde ve zamanının bütün fen bilgilerinde yetiştirecek, din bilgilerinde en üst seviyeye ulaşmasını sağlayacak, bir siyasi deha olmasına rehberlik edecek hocalarıyla başlıyordu.
       Onların diskotekleri, barları, pavyonları, gazinoları yoktu. Onların en büyük eğlencesi ata binmek, güreş tutmak, ok ve mızrak atmak, edebiyat, hat sanatı ve motif gibi çalışmalarla dinlenmekti. Kahvehanelerinde de oyun yerine kitap okumak vardı.
       Bütün bunları yazarak Osmanlıyı tanıtmağa çalışmıyorum, ya da onları tanıyabilmek için mukaddime yapmıyorum. Haddimi biliyorum ve onları tanıtmağa bendenizin gücünün yetmeyeceğini de iyi biliyorum. Sadece, geçmişini bilmeyenin geleceği olmaz düşüncesinden hareket ile onları iyi tanımak için doğru kaynakları okuyup, el alemin yanlışları ile doğruyu bulamayacağımızı acizane hatırlatmağa çalışıyorum.
       Saygılarımla..
Oyu Puanı: 27 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 18 (0 Kayıtlı Üye 18 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 1.38549 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu