Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Kemal Şükrü SEVİNDİK->TARİH NASIL OKUNUR? [ Arama ]

TARİH NASIL OKUNUR?
Başlık TARİH NASIL OKUNUR?
Açıklama 12 Mart 2009 tarihli Gümüşkoza Gazetesindeki yazısı
Siteye Ekleyen Recep Ergin
     İnsanın kendisini, çevresini ve dünyayı doğru anlayabilmesinin olmazsa olmaz şartlarından biri de “tarihi” doğru anlayabilmektir. Bugün bize kimlik kazandıran, daha doğrusu bizim kimlik olarak kullandığımız her ne fikir, ideoloji, mektep ya da mezhep varsa bunların kökü tarihtedir. Bunun için kimlik olarak kullandığımız bu “etiket”leri doğru kavramak, ne olduğumuzu, neyi savunduğumuzu anlamak için ise tarihle yüzleşmemiz gerekir.

    Fakat “tarihi anlamak” sanıldığı kadar kolay bir hadise değildir. Tarihi doğru anlamak isteyenlerin aşmaları gereken koca koca setler vardır. Eğer bu işin doğru yöntemleri bilinmezse, insanın pek çok uğraş vermesine rağmen hakikatlerin uzağına düşmesi mümkündür.

    İslam tarihinin doğru kavranmasının önünde ki en büyük engel; tarih kayıtlarının genellikle “egemenler” eliyle yapılmış olmasıdır. Bilindiği üzere Hazreti peygamberin kurduğu devlet, Onun vefatından henüz otuz yıl geçmemişken yerle bir edilmiş, saltanat sahipleri yönetimi ele geçirmişlerdir. Bu tarihten itibaren de yirminci yüzyıl başlarına kadar İslam dünyası “sultan – halife / saltanat” sistemi ile yönetilmiştir.

    Aziz peygamberin devletini yıkıp, yerine “saltanatı” inşa edenler; kendilerine meşruluk kazandırmak için her türlü hile ve entrikaya müracaat etmişlerdir. Bu egemenler, “zer ve zor’u (altın ve kılıcı)” kullanarak dinin her türlü dayanağı ile oynamaktan çekinmemişlerdir!

    Üzülerek ifade etmeliyiz ki, “İslam tarihi”de kayıt altına alınıyorken “egemenlerin gadrinden” nasibini almıştır! İslam tarihinin bir kısım kaydedicileri bazen bilinçli bazen de zer’in gücü ya da zor’un korkusu ile veriler üzerinde oynamışlardır.

    İşte bu sebepten dolayı tarih okuyucularının çok dakik ve araştırıcı olmaları gerekmektedir. Çünkü bahsettiğimiz olay önemli bir çıkmazdır. Bu çıkmazı aşmanın yolu ise; “karşılaştırmalı okuma” metodudur. Hakikatin peşinde koşanlar; farklı mektep ve anlayışlara ait kaynakları karşılaştırmalı olarak okumalılar ki, “egemenlerin tahrifatları” basiretlerini kapatmasın.

    Tarih okuyucularının mutlaka aralamaları gereken bir başka perde de, “kutsallar sarmalı”dır. İslam tarihi kaydediliyorken belirli dönemler kutsanmış ve mukaddes hale getirilmiştir! “Sahabe – Tabiin ve Tebeut Tabiin” sıralaması yapılarak üç nesil (yaklaşık yüz yıllık bir zaman) kutsanmış ve cennetlik ilan edilmiştir!

    Tabi dönem kutsanınca kimsenin hata yapma şansı kalmıyor! Onların yaptığı hatalarda hatta cinayetlerde bile “hikmet” aramaya başlıyoruz! Dönem ve yaşayanları kutsal olunca; en olumsuz eylemleri, on binlerin öldüğü savaşları “içtihat farklılığı” ile ifade etmek zorunda kalıyoruz!.. Ve böylece tarihi anlayabilmenin tüm kapılarını kendi ellerimizle yüzümüze kapatıyoruz.

    Oysa Kuran-ı Kerim’de pek çok ayet de “sahabe” eleştirilmiş, yerilmiş ve tehdit edilmiştir. Sahabenin yerildiği hadisler de en sahih kitaplar da nakledilmiştir. Yine İslam tarihinin reddedilemez kayıtlarından biliyoruz ki, sahabe gruplara ayrılmış, birbirini batıl ilan etmiş, savaşlara tutuşmuş ve bu savaşlarda on binler ölmüştür!..

    Eğer sahabe “kutsanmış” olsa idi, bunu öncelikle onların biliyor ve bunun gereği gibi hareket ediyor olmaları gerekirdi! Eğer bir kutsanmışlık var idiyse beklenirdi ki, “birbirlerinin kanını helal bilmesinler hatta birbirlerine karşı muhalefet bile etmesinler!..

    Ne gariptir ki, sahabeden sonra “en hayırlı ikinci nesil” olarak bilinen “Tabiin”, Kerbela’da peygamber ailesini katliam etmişlerdir. Medine’yi basmışlar (Harre vakası), halkın mal ve namusunu üç gün boyunca helal bilmişlerdir. Hızlarını alamamışlar Mekke’ye saldırmışlar, mancınıklarla topa tuttukları Kabe’ye büyük zarar vermişlerdir!..

    Örnekleri şunun için verdik; eğer bir kutsanmışlık olsa idi bu insanlar bunu biliyor olmaları gerekirdi. Kutsanmışlık içerisinde de birbirlerine değer veriyor olmaları beklenirdi. Oysa onlar birbirlerine bizim onlara verdiğimiz değerin binde birini vermiyorlardı!

    Peki, bu kutsanmışlık nasıl oluştu? Yaptıkları zulüm ve cinayetleri örtmek isteyen egemenler, dönemleri kutsallaştırarak, bunların konuşulmasının ve değerlendirilmesinin önüne geçmişlerdir! Onlar şunu biliyorlardı ki, “kendilerine meşruluk kazandırmanın” yolu; “kutsallarla sarmalanmış” bir tarih oluşturmaktı!

    Tarih okuyucusunun hakikatlere ulaşabilmesi için; “kutsallar sarmalı”ndan kurtularak, hata ve cinayetlerde bile “hikmet” aramaktan vazgeçmesi ve her nesli ya da kişiyi “günah ve sevapları” ile değerlendirebilmeyi öğrenmesi gerekir!..
Oyu Puanı: 29 - Ortalama: 4.2

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 0 (0 Kayıtlı Üye 0 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 2.40242 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu