Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Hüseyin TAŞ->PEYGAMBERİMİZİN DOĞUMU [ Arama ]

PEYGAMBERİMİZİN DOĞUMU
Başlık PEYGAMBERİMİZİN DOĞUMU
Açıklama -
Siteye Ekleyen Recep Ergin
     Geçtiğimiz hafta, kutlu doğum haftasıydı. Peygamberimizin doğumu, on – on beş yıldır kutlu doğum haftası olarak değerlendirilmektedir. Siyer kitapları açısından Resulü Ekrem on iki ya da on yedi rebiul evvel ayında doğmuştur.  Doğumla ilgili tarihi ihtilaf,  vahdetle ilgili etkinliklerle vahdet haftası olarak değerlendirilmektedir. İslam ümmeti, genel olarak, kutlu doğumu ümmetin vahdetine yönelik etkinliklerle anmaktadır.
 
      Belki birçok kimse mevlit kandili bir gündür kutlu doğum nasıl oluyor da bir haftayla ifade ediliyor diye sorabilir.  Elbette ki peygamberimizin doğumunu bir haftayla ilgili kutlamak yenidir. Bundan otuz sene öncesinde ne diyanet, ne toplum da kutlu doğum haftasından bahsedilmiyordu. Peygamberimizin doğumunu bir haftayla değerlendirmek yeni bir etkinlik olmakla birlikte çok hayırlı bir yeniliktir. Böyle bir haftayı ümmetin vahdeti için ilan eden ve kutlanılmasını temin edenlerden Allah razı olsun.

       Peygamberimin doğumuyla ilgili farklılığı vahdet için vesile olarak değerlendirmek çok büyük basiretin sonucudur. İslam ümmetinin en büyük ihtiyacı vahdeti, temin etmektir. Müslümanlar vahdet halinde hareket edebilse,  birçok sorunlarını çözecektir. Vahdet haftası gibi yeni çığır açmalar, vahdetin oluşmasında önemli rol oynayacaktır.

       Peygamberimizin doğumu,  vahdet haftası olarak değerlendiriliyor. Dünya Müslümanların “vahdet haftası” olarak tanımlayıp değerlendirdikleri haftayı, diyanet “kutlu doğum haftası” olarak ifade etme durumunda kalmıştır. Vahdet haftasını, neden kutlu doğum olarak tanımlamıştır? Bunu diyanete sormak gerekiyor. Acaba diyanet açısından rebiul evvelin on iki ve on yedi farlılığını mı kabul ediyorlar? Yoksa vahdet haftası olarak kabul etmenin doğuracağı sakıncalardan mı kaçınıyor? Öyle ya vahdet haftası dediğinizde mezheplerin vahdetinden bahsedeceksiniz. Her mezhep mensubunun katıldığı, ortak etkinlikler yapılması gerekecek. Bu tür etkinlikler görmediğimiz ama arzuladığımız etkinliklerdir.

       Vahdet haftası münasebetiyle, Müslümanların vahdetiyle ilgili bazı hususlarda duyarlı olmaları gerekir.

      1- Müslümanlar, Resulullah’tan buyana Şii ve Sünniler olarak genelde iki mezhep halinde var olagelmişlerdir. Bu durum tarihi bir gerçekliktir. Hiçbir Müslüman Şiileri ya da Sünnileri tekfir edemez. Ehli kıblenin Müslüman görülmesi esastır. Tarihte, Harici anlayışı ve beklide uzantısı olarak tanımlanacak tekfirci sayıları az olan gurup olmuştur. Tekfirci anlayışın, dini ve akli açıdan tutarlı yanı yoktur.

    2- Mezhep düşmanlıkları, her zaman İslam düşmanlarının işine yaramıştır.  Bilinçli bir Müslüman başka mezhepten olan kimseleri, düşman görmesini dini gerekçelerle izah edemez. Ben İslam’a inanıyorum diyen herkesi Müslüman kabul etmek esastır.

      3- İslam dini başka din mensuplarıyla ilişkileri bile düşmanlık üzerinden yürütmeyi mahkûm eder. Müslümanların dünyada yaşanan sorunların çözümünde Hıristiyan ya da başka din mensuplarıyla irtibatı ve dayanışmayı gerçekleştirmeleri istenen bir durumdur. Bugün dünyada yaşanan sorunların baş sorumlusu materyalizm ve emperyalizmdir. Dünyayı sömürenlere karşı, başka din mensuplarıyla dayanışmanın gerekliliği ortadadır. Elbette ki Müslümanlar özellikle ve öncelikle kendi içlerindeki farklı mezhep mensuplarıyla beraberlik ortaya koymalıdırlar.

       4-Müslümanların en büyük düşmanı Amerika ve İsrail’dir. Bu gerçek düşmanlara karşı vahdet halinde olmak zaruri bir durumdur. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında önemli oranda Müslüman halklar, vahdet halinde olmuşlardır. Gazze’de yaşayan halk ve siyasal temsilcileri olan Hamas hareketi Sünni bir harekettir. Hamas’ın lideri Halit Meşal’in ifade ettiğine göre en büyük desteği İran’dan görmüşler. Aynı zamanda en önemli desteği sunanlardan biride Lübnan Hizbullah’ıdır. İran ve Hizbullah Şii mezhebinden olmaları, Sünni Hamas’la vahdet halinde olmalarına engel olmamış. Bu durum Müslümanların sevinecekleri ciddi, müşahhas ve güzel bir vahdet örneğidir.

      5- Müslümanların vahdeti mezhepler üstü bir sorumluluktur. İslam, Müslümanların kardeşliğinden ve vahdet halinde olmalarından bahseder. İslam, yalnızca bir mezhep müntesiplerinin vahdetinden bahsetmez. Vahdet talebimiz, mezheplerle sınırlı kalmayacak karakterdedir.

      6- Mezhepler arasındaki yorum faklılıkları, kendi başına problem değildir. Asıl problem, bu yorum farklılıklarını, düşmanlık sebebi olarak ele almaktır. Şiilerin Sünnilere, Sünnilerin Şiilere düşman olmasının ne dini ne insani tarafı olamaz. Düşmanlığı çağrıştıracak izah ve yaklaşımlardan kaçınmak İslami bir vazifedir. “Sapık mezhep” gibi tanımlamaların doğurduğu ve doğuracağı zararlar ortadadır.

     7- Farklı yorum ve izahları düşmanlık sebebi gören dar anlayışlı yaklaşımlardan İslam ümmeti çok çekmiştir. Dini anlama konusundaki izah farklılıklarına tahammül edememek ciddi bir sorundur.  Hiçbir zaman, farklılıklar düşmanlık sebebi görülemez. Vahdet, mezhepler üstü bir çağrıdır. Tüm Müslümanlara karşı hoşgörüyle yaklaşmamızın gereği ortadadır. Her konuda hoşgörüden bahsedenler, mezhepler konusunda da hoşgörülü yaklaşımda olmaları gerekir. Allah’tan, Müslümanların vahdet halinde olmalarını ve kutlu doğumu,  vahdetimizin vesile kılmasını dileriz.
Oyu Puanı: 3 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 21 (0 Kayıtlı Üye 21 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 0.75077 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu