Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Kemal Şükrü SEVİNDİK->SAVAŞTAN KAÇMAK SUÇ MU? [ Arama ]

SAVAŞTAN KAÇMAK SUÇ MU?
Başlık SAVAŞTAN KAÇMAK SUÇ MU?
Açıklama 19 Mart 2009 tarihli Gümüşkoza Gazetesindeki yazısı
Siteye Ekleyen Recep Ergin
      İnsanlık tarihi boyunca tüm toplumlar “savaştan kaçmayı” en “yüz kızartıcı “suçlardan biri bilmişlerdir. Korkarak savaş meydanını boşaltmak, direnç göstermeden düşmanın önünü açmak tüm hukuk sistemlerinde de “suç” sayılmıştır. Savaş sahnesinde düşman önünden kaçmayı normal gören hiçbir toplum hiçbir anlayış tarih boyunca var olmamıştır!

      “Savaştan kaçmak”, İlkçağ medeniyetlerinden itibaren tüm hukuk sistemlerinde yüz kızartıcı bir suç sayıldığı gibi, ayrıca şiddetle cezalandırılmıştır. Toplumların bu suça kestikleri ceza zaman, mekân ve şartlara göre değişkenlik gösterebilmiştir. Ama bu suçu cezasız bırakan bir millet ya da hukuk sistemi olmamıştır.

       Gerek ilahi kökenli ve gerekse beşeri dinlerde de düşman önünde sebat göstermeme mahkûm edilmiş ve günah sayılmıştır. Yüce İslam dininde de “taktik gereği dışında düşmana sırtını dönmenin (kaçmanın)” haram ve büyük günahlardan olduğu ifade edilmiştir.

      İlkel ya da medeni tüm toplumlarda, hukuk sistemlerinde ve yine gerek ilahi ve gerekse beşeri kökenli tüm dinlerde savaş meydanlarında sebat etmemenin mahkûm edilmesinin ortak mantığı, ortak bir felsefesi vardır. O ortak mantık ve felsefe şu sorunun ifade ettiğidir: “Eğer savaş meydanlarında sebat etmez, düşmana sırtınızı dönerseniz; vatan, namus, din gibi kutsallarınızı ve bizzat özgür varlığınızı nasıl koruyabilirsiniz?”

      Ama bütün bu yüz kızartıcılığı ve kötülüğüne rağmen “savaş meydanlarından kaçma” tarih boyunca var olagelmiştir. Savaş meydanlarında düşmanlarına “arkalarını dönen erler” yüzünden nice vatanlar esir nice milletler tutsak düşmüş ve nice toplumların onur ve özgürlükleri çiğnenmiştir.

      Mesela, 1243 yılında Moğollarla yapılan “Kösedağ Savaşı”nda düşmanla savaşmayarak kaçan Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı II: Gıyaseddin Keyhusrev,  tüm Anadolu’nun işgal ve halkın tutsak edilmesinin kapılarını açmıştır. Onun sebat etmemesi ve “kendi canını kurtarma pahasına” kaçması yüzünden Anadolu nice katliamlara sahne olmuş, nice kutsallar çiğnenmiş ve tecavüze uğramıştır!

      Savaş meydanlarında direnç göstermeyip de vatanlarının kaderini tersyüz, milletlerinin yüzünü kara etmiş nice sultanlar ve ordular vardır!

      İlginçtir, Yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed Aleyhisselam’da yaşamında “iki kez” askerlerinin sebat etmemesi ve düşmana “sırtlarını dönerek” savaş alanlarını terk etmesi yüzünden ölümle burun buruna gelmiş ve yüce İslam dini “yok olma” eşiğinde gidip gelmiştir!

      Bu olayların ilki miladi 625 yılında “Uhud Savaşı”nda vuku bulmuştur. Uhud Savaşı’nın ilk merhalesinde Müslümanlar Hz. Peygamberin taktiklerinin karşılığı olarak büyük bir üstünlük sağlamışlardı. Üstünlük onlara gevşeklik oluşturmuş, “ganimet peşine düşen askerler” görev yerlerini terk etmeye başlamıştı. Toparlanan müşrik ordusu saldırıya geçince, İslam ordusu darmadağın oldu ve herkes canını kurtarmak için kaçmaya başladı.

      Öylesine bir kaçış yaşandı ki, Yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed Aleyhisselam’ı savaş meydanında terk edip gittiler. 900 kişilik ordudan Hz. Peygamber’in etrafında hadis ve siyer kitaplarında isimleri kaydedilmiş “sadece 14 (ondört)” kişi kaldı!

      Müşrik ordusu Hz. Peygamber’i öldürebilmek için tüm gücünü kullanmaya başlamıştı. Zikrettiğimiz bu on dört kişinin insanüstü mücadelesi ve fedakârlığı sayesinde Hz. Muhammed (s.a.a) pek çok yara almasına karşın sağ olarak kurtulabilmişti.

      Hz Muhammed’in savaş meydanında yapayalnız ölümle baş başa bırakıldığı tek olay bu değildir. Bunun bir benzeri hatta daha şiddetlisi “Huneyn Günü (Huneyn Savaşı)”nda vuku bulmuştur.

      “On iki bin” kişilik İslam ordusu Huneyn Geçidi’nde saldırıya uğradığında öylesine bir panik ve korku ortamı oluşturuldu ki, askerler birbirini ezerek kaçışıyorlardı. Öylesine bir hezimet açığa çıkmıştı ki Hz. Peygamber’in etrafında Uhud’un bir benzeri olarak siyer ve hadis kitaplarında ismi zikredilmiş sekiz kişi kalmıştır!

      Bu sekiz kişinin sadakati fedakârlığı ve Hz. Peygamber Aleyhisselam’ın dâhiyane yönetimi ile “İslam’a vurulabilecek ölümcül darbe” önlenmiştir. İslam Peygamberi orduyu yeniden toparlamaya muvaffak olmuş ve müşriklerin hevesini kursağında bırakmıştır!

      Yine ilginçtir ki; Hz. Peygamber Aleyhisselam, her iki olayda da kendisini savaş alanında terk edip gidenleri cezalandırma yoluna gitmemiştir. Besbelli ki, Hz. Peygamber’in tüm hal ve hareketlerinde olduğu gibi bu davranışının ardında da yüce hikmetler vardır. Ama şurası da bir gerçektir ki, savaş alanlarından kaçanların cezalandırılmaması, olayın vuku buluşunu ve vahametini ortadan kaldırmamaktadır!

      İslam tarihinde yaşanmış bu olayları değerlendirmekte zorluk çeken bazı müfessirler, kişileri eleştirmek yerine olayı sulandırma yoluna gitmişler ve tefsir kitaplarında “Savaştan kaçmak suç mu?” diye bab açarak, savaştan kaçmayı normalleştirmek için akıl almaz ayak oyunlarına başvurmuşlardır.

      Eğer savaştan kaçmanın bizatihi kendisi yüz kızartıcı bir durumsa; bu durum, her nerede ve her kim için olursa olsun geçerlidir!
Oyu Puanı: 27 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 14 (0 Kayıtlı Üye 14 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 1.22012 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu