Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Eyüp DEMİREL->İDEALİZİM ENAYİLİK OLARAK GÖRÜLÜYOR [ Arama ]

İDEALİZİM ENAYİLİK OLARAK GÖRÜLÜYOR
Başlık İDEALİZİM ENAYİLİK OLARAK GÖRÜLÜYOR
Açıklama -
Mail Adresi eydem@mynet.com
Siteye Ekleyen Recep Ergin
Eğitimde fırsat eşitsizliğinin getirdiği ayrıcalıkları, acılarını yaşamış, ardından bir kavga içerisinde hürriyetlerini kaybetmiş ve sonunda inandığı değerler adına fedakârlık yapmış olmanın mutluluğunu yaşattılar, ama anlaşılamamanın da büyük ızdırabını yaşamışlardır. 12 Eylül öncesinin mağdurları ve 12 Eylül sonrasının mazlumları olmuşlardır. Küresel sermayenin bölgede meydana getirmek istediği yeni düzenlemeler söz konusuydu. Petrol krizinin getirdiği yansımalar vardı. Ortadoğu’da ve Türkiye’de kapatılmış güçlerin yeniden açılması ve bu arada Sovyetler Birliği ile meydana getirilen soğuk savaşın bitimine doğru yeni dünya düzeninin alt yapılarını oluşturmak vardı. Dolayısıyla da bu dışarıdan organize edilmiş kışkırtmalarla Türk milleti içerden çökertilmeye çalışıldı. O zamanki milliyetçi gençlik, milletin refleks organı olarak gördüğüm gençlik, Türk Milleti’nin değerlerine karşı yapılan saldırıya Türk Milleti’ne karşı dışarıdan yapılan bir baskı ve işgal hareketine karşı savunma refleksi olarak ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı da kavga kavgayı getirdi fikirler unutuldu ve bir kavga girdabına düşüldü. O dönemi anarken, şöyle ifade etmek istiyorum: Birbirlerini okullara sığdıramayanlar, Türkiye’ye sığdıramayanlar ama sonuçta ne birimiz başka yere gittik ne de birileri Moskova’ya gitti. Yine neticede bu topraklarda beraber yaşandı, ama Türkiye’yi paylaşamayanlar hücreleri paylaşmak zorunda kaldı. Kavgalar çoğaltılmasın hücreleri paylaşmayalım sevgileri paylaşalım. Türkiye sevgisini paylaşalım. Türkiye’nin geliştirilmesi, Türk Milleti’nin sınıfsız, sınırsız kaynaşmış bir millet haline gelmesi için üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirelim. Bunları getirirken ayrılıklar ve farklılıklar kavga sebebi olarak görülmesin. Bu farklılıklar zenginliğimiz olarak görülsün. Bu farklılıklar, tarihten gelen kültürel değerlerimiz içindeki nüanslardır. Temel ayrımlar değildir. Mezhepler, aynı inancın içinden çıkmış nüanslardır dolayısıyla bu ülkede karnı tok, başı dik insanca yaşayabilmek için bu farklılıklardan kaynaklanan zenginliğimizi de kullanarak birlikte Türkiye’yi kalkınmış bir ülke önder bir ülke ve bölgesel bir güç haline nasıl getirebiliriz ona bakmalıyız. Ama dünün kavgası çok farklıydı. Bugünün gördüğümüz kavgasıyla dününkini karıştırmamak lazım; çünkü bugünkü doğrudan Türk Devleti’nin ülkesine ve milletine karşı açılmış bir savaştır dışarıdan organize bir harekâttır.

12 Eylül hareketiyle beraber Türkiye’de büyük transformasyon yaşanıyor. Yani kültürel değerlerimizi değiştirme, gençliği politika dışına iterek gençliği ülke meselelerinde dünya meselelerinden kopararak daha çok televole kültürüyle meşgul olan daha çok ‘ben’ duygusunu geliştirmiş bir gençlik yetiştirilmeye çalışıyor. Eğitim sistemi hem eşitlikçi değil aynı zamanda kişiliği geliştiren yönlendirici kabiliyetlerine göre tasvip eden ve gençliğe önce milli manevi değerleri verdikten sonra onun üzerine bilgiyi yönetme kabiliyeti veren bir eğitim sistemimiz yoktur. Bir tarafta annelerimiz babalarımız nafakalarından keserek okula gönderiyor, artı ikinci bir okul hüviyetinde dershanelere gönderiyor. Yani çocuklar iki tane okulu birden okuyarak yetişiyor. Adeta dünyaya bakacak bir saniyeleri bile kalmıyor bir yarış atı gibi yetiştiriliyor, ama yarış atı gibi yetiştirilirken de hedefi belli değil, geleceği belli değil böyle bir gençlik yetiştiriliyor. Uzun süredir transformasyon dediğim kültür değişiminin getirmiş olduğu sonuç olarak eskiden bizim kültürümüzde bizim değerlerimizde toplumculuk vardı yani; ‘komşusu açken tok yatan bizden değildir’ anlayışı vardı. Kendi ihtiyacı olduğu halde başkasına verme anlayışı vardı. Ahi Evran temelinde eline, beline, diline sahip olma anlayışı vardı, ama şimdi öyle bir kültür geliştirildi ki çabuk şöhret olma ve şöhretlikten süratle o yaldızlı televole kültürlerinde gördüğümüz hayata adapte olma, ona aşama kaydetme gibi bir anlayış gelişti. Bunların bilinçli bir şekilde yapıldığını düşünüyorum ve siyon protokollerini okuduğunuz zaman nasıl bir milleti çökerteceklerini nasıl o milletin yönetimini ele geçireceklerini bu protokollerde gayet açık bir şekilde ortaya koymuşlardır. Bunların içinde genç kızların yozlaştırılması, değerlerin çürütülmesi ve gençliği kendi değerlerinden uzaklaştırarak o yukarıdan aşağıya egoist bir kültürel değere adapte olmasını sağlayacak nasıl aşamalar kaydedeceklerini tarif ediyor orada. Ben ne olacağım? Diyor. Ben ne kadar kazanacağım? Diyor. Köşe dönmeci, menfaatçi bir nesil oluşturuluyor. Belli bir süredir bu sadece gençlikte değil, kamu hizmetlerinde bulunan bürokratlara kadar işlemiş olan siyaset ahlakına kadar yansımış olan toplumun her kesimini çürüten bir benlik duygusu var. Batı düşüncesinin ‘ben’ duygusunu öne çıkaran 150 yıldır gelen bir süreçtir bu. Türkiye üzerindeki 150 yıllık bir süreç tabii son döneme geldiğimizde burada çok ciddi şekilde başarılı olduklarını görüyoruz. Ona bir masa vermişseniz, ona bir yetki vermişseniz, bu yetkiyi sağlayan millete hizmet etmek için kullanmak yerine ben bu masayı, bu yetkiyi kullanarak kendime nasıl bir menfaat sağlayabilirim diyor. Sürekli bir kopuş ve savruluş yaşıyoruz. Neredeyse ortaokul seviyesine kadar uyuşturucunun inmiş olduğunu görüyoruz. Kapkaç, uyuşturucu, sigara ve diğer kötü alışkanlıklar mafyacılık, özendirilen, cazip hale getirilen hatta bir sanal cennet haline dönüştürülen bir kültür olarak önümüze çıkıyor ve gençleri cazibesiyle içine çekiyor götürüyor. İdealizm enayilik olarak görülüyor uzun zamandır dikkatlerinizi çekmiş olması lazım sürekli gençliğe hitap ettiğim zaman diyorum ki: Tarih şuuruna sahip olacaksınız, millet şuuruna, milli şuura sahip olacaksınız, manevi değerlere sahip olacaksınız. Önce içinizdeki ‘ben’i yeneceksiniz. Nefsinizle, ruhunuzu barıştıracaksınız ki, sonra insanları barışa iyiliğe sevk edebilirsiniz. Kendi içindeki çelişkiyi ve kavgayı yenememiş olanların başkalarının kavgalarını çözmesi mümkün değildir. Böyle bir nesil yetişmesi lazım ve onlara enerjik olarak görünse bile idealist olmaktan vazgeçmeyin diyorum.

Bir operasyonla karşı karşıya olduğumuzu görmemiz lazım. Gençlik kendi değerlerinden uzaklaştırılarak yozlaştırılırken, reflekslerini kaybederken, benim menfaatim diyerek toplumun menfaatlerinden uzaklaşırken, vatan, bayrak, devlet gibi uğruna canlar verilebilecek değerlerden bihaber, bunların hepsi sadece birer kavram halinde gösterilirken, diğer taraftan asıl çürümüşlüğün toplumu yönetmeye talip olmuş olan siyaset alanında da olmuş olduğunu görüyoruz, burada aydın kompleksi ile karşı karşıyayız. Osmanlı Devleti aydın ihanetiyle yıkıldı. Şimdi yine aydın ihaneti ile karşı karşıyayız. Çünkü burada da küresel gücün küresel sermayenin emrine girmiş, ona karşı sürekli bir aşağılık kompleksi içinde davranan bir aydın tipi var ve bu aydın tipi beraberinde siyasete de yansıyor ve siyasette de aşağılık kompleksi içerisinde kesim oluştu uzun süredir.

Erkeğin kadın kılığına sokulması normal hale geliyor diyoruz bu geçmişte utanılacak bir şeyken bununla beraber bir yerde ‘Benim menfaatim ne olacak?’ diye soru sormak çok ayıpken bugün gayet doğal hale getirildi, Bir de yabancı lobilerle, localarla ilişki içerisinde olmak ve onların yandaşı ve onların taşeronları olmak da geçmişte bir utanç vesilesiydi şimdi bir övünç vesilesi.

Mesela birisi için Amerika’dan destek almış diyorlar. Bu fısıltı halinde yayıldığında geçmişte utanılırdı. Mason localarıyla iyi ilişkiler içerisinde denildiğinde bu utanılacak bir şeydi. Ama şimdi tam tersine, evet eğer Amerika’dan destek aldıysa gelecek dönem iktidar gözüyle bakılıyor ve bir anda güç olan tarafa eğilim başlıyor. Adeta toplumumuz böyle bir noktaya getirildi. Halkımız demiyorum, 1860’lı yıllarda Türkiye’yi ziyaret eden Fransız seyyah tarihçi diyor ki: “Anadolu’ya gittim çarşıda pazarda insanlar oradan oraya gidiyor. Bir hareketlilik var. Herkes sessiz, ihtiyaç duyduğu kadar konuşuyor az konuşuyor, ama bir filozof derinliğinde konuşuyor, Türk toplumunu inanılmaz bir şekilde derin duygular içinde gördüm” diyor. Sonra 30-40 yıl sonra tekrar Türkiye’yi ziyaret ediyor. O zaman Osmanlı’nın son dönemi bu seferki yazısında “Ben, eski Türk’ü göremedim” diyor. Bizim ne kadar bayağılığımız varsa hepsini almışlar diyor. “Kendilerinin de ne kadar iyi şeyleri varsa onları terk etmişler, eskiden çığlıklar, gürültüler yoktu. Bir filozof derinliğinde gezen insanların üzerinde şimdi bir bayağılık oluşturulmuş” diyor. Yani Avrupa’nın değerlerini aldıkça yozlaşmaya başladığımızı ifade ediyor.”
Oyu Puanı: 24 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 22 (0 Kayıtlı Üye 22 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 1.32029 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu