Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Merve ŞEKERLİ->EN GÜZEL MAVİ [ Arama ]

EN GÜZEL MAVİ
Başlık EN GÜZEL MAVİ
Açıklama -
Siteye Ekleyen Recep Ergin
“Denize ulaşmak isteyen nehirler gibi yolumu arıyordum. Kimsenin kolay kolay yolunun geçmediği berrak gözelerden çıkan kaynak sularıyla beslenen; bir vadiden çıkıp denize ulaşmak… Tıpkı o nehirler gibi küçük vadilerden besleniyorum ben de.”

Dağların, vadilerin arasından geçiyorduk. Vadiler bitmiyordu. Yolculuk yürek işiydi sen de biliyordun. Ferhat yüreğine düşen korla delmiş dağları; sabırla işlemiş ya taşları. Öyle geliyordum ben de sana. Telaşlı ve sabırla... Göz kapaklarımın gittikçe ağırlaştığını fark ediyordum. Hareket edemediğim için ağırlaşan ayaklarım beni bir hayli yormaya başlamıştı. Doğrulup otobüs camından baktım hafifçe. Bir vadiden daha ayrılıyorduk; bir dağı daha geride bıraktık, bir umut tohumu daha serpildi yüreğime. Bir vapur demir aldı yüreğimden umutla; kararlı… Sen vardın içinde. Ben dağları teker teker bıraktıkça arkamda deniz dalgalanmaya başlıyordu. Sen Bandırma’dan yola çıkıyordun. Daha önce denizi hiç görmemiş çocukların yetiştiği ve denizi göremeden ölen çocukların yaşadığı bir coğrafyadan geliyordum ben de. Denizin mavisini bilmezdim. Bilmezdim dalgaların köpüğünü. Uçsuz bucaksız mavilikte salınan martılar hiç girmedi rüyalarıma. İlkokulda resim defterlerine kuru boya kalemleriyle çizdiğimiz resimlerde hiç yoktu deniz. Denizin önünü kapatan gökyüzünün maviliğine bile izin vermeyen dağlar vardı hep. Denizin maviliğini, senin gözlerinde hayal ettim ilkin. Vadiler boyu akan küçücük ırmakların dahi yöneldiği sonsuz bir umman oluyordu gözlerin düşlerimde.
    
Sonra seni alıp bir çocuğun düşlerine kaçardım. Düşlerimde umutla yaşayan insanların bulunduğu topraklar vardı. Mutluydu insanlar; tıpkı dedemin bana küçükken anlattığı masallardaki gibi her şeyin sonu mutlu biterdi. Oysa bir gün buraya düşman çizmeleri girdi. Talan ettiler bu güzel diyarları; hoyratça ezip geçtiler dört bir yanı. İnsanlar harap düştü, günden güne yoruldu. Tekrar mutlu olacakları günleri hayal ederlerken buradaki çocuklar camdan şişelere kurtuluş mektupları yazarak deniz kenarına bıraktılar her gün. Neredeyse her gün yaptılar bunu. Hiç yılmadan, vazgeçmeden; onları kurtaracak liderlerinden umutlarını kesmeden. Hep düşlediler bu hayali.
    
Benim düşlerimde deniz böyleydi. Denizi hayal edebilmek için hep bu hikâyeyi hatırlayamaya çalışırdım. Küçük çocukların yüreklerine has bir umutla hep hayal ederdim o şişelerden birinin sana ulaşacağını. Karanlığı güneş gibi delişini… Güneş en çok senin saçlarına yakışırdı bilirim. En güzel senin gözlerinde parlardı denizin mavisi. Ben o maviliği hayal ettikçe rüzgârlar esmeye başlardı. Deniz hırçınlaşırdı. Sana bir şey olacak diye yüreğim yerinden çıkacak gibi olurdu. Kızardım rüzgâra, denize kızardım. Bir rüzgâr vadilere buram buram deniz kokusu getirirdi. Ciğerlerime çekerdim bu kokuyu. Başım dönerdi, dayanamazdım. Vadilere bahar gelirdi sonra, yeşillenirdi her yan; rengârenk olurdu.     

“Ben o yeşillikte gelirdim sana.”

Yorulurdum ama gözümü dahi kırpmadan beklerdim sabahı. Güneşin bu güzel diyara doğacağı günü… Senin gözlerindeki maviliği göreceğim günü. Bir gece vakti, bir deniz kasabasında mola verilirdi. Denizin umarsızca bir şeyler anlatmaya çalıştığına şahit olurdum. Yüreğim çırpınırdı. Bir türkü söylenirdi o an. İçinde sevda sözleri olan; bir sevda türküsü... Dalgalar ritim tutturuyordu bu sese. Yüreğimdeki vapur hızlanırdı. Otobüs bu sahil yolu boyunca devam ederdi yoluna. Hep bir dilden aynı türküyü söylerdik. Herkes yüreğinden eşlik ediyordu bu sese.
    
Sabaha kadar türküler söylenirdi o gece. Deniz de bize eşlik ederdi. Martılar bizim etrafımızda dönüyordu artık. Gece yarısı girdik bu güzel diyara biz de. Benim gibi bir sürü çocuk gördüm burada. Belki de onlar da daha önce denizi hiç görmemişlerdir diye geçirdim içimden. Kimi bizim gibi bir vadi şehrinden geliyordur kimi de uçsuz bucaksız ovalardan belki de Toroslardan, Kaçkarlardan… Herkes aynı türküyü mırıldanıyordu; sevdamızı, sevda türkümüzü. Bir olmuştuk bu yerde.  Herkesin gözü uçsuz bucaksız maviliğe dalıp gidiyordu. Bir rüzgâr esiyordu o an. Çok uzaklardan, bir yüzyıl kadar eskilerden... Barut kokan, özgürlük kokan her karış toprağı şehit kanıyla sulanmış topraklardan selamlar geliyordu. Rüzgâr bize buram buram deniz kokusu getiriyordu. Seni getiriyordu. Bütün çocukların gözü uçsuz bucaksız maviliğe dalıp gidiyordu; ben en güzel maviyi senin gözlerinde hayal ediyordum. Seni alıp bir çocuğun düşlerine kaçıyordum.

Ve ilk adım… Ve Samsun… Ve doğan umutlar... Ve de kurtuluş günleri.

Samsun ufuklarında Bandırma gemisiyle görünmenle gözlerindeki umut ışığı maviye en derin anlamını kattı. Buram buram umut kokuyordu bakışların.  Öyle bir umuttu ki, bütün karanlıkları aydınlatacak kadar parlak bütün buz kesilmiş hayalleri ısıtacak kadar sıcaktı.

Güneş o gün Samsun’dan doğmuştu. Samsun’dan aydınlanmıştı karanlıklar. Yeni doğan bir günün getirdiği yaşam sevinciydi Samsundan yola koyulan. Anadolu yeniden şahlanan bir kısrak gibi deli doluydu. Her yer Samsun’dan yayılan kurtuluş ışığının aydınlığında yol arayan neferlerle doluydu. Erzurum, Amasya ve Sivas bu neferlere yol oluyordu.

Ve Samsun… O şehir ki kutlu bir doğumun sancısının çekildiği ilk şehir. Hüsranın, ümitsizliğin uğramadığı bir belde… Bandırma vapuruyla gelen büyük komutana selam duran, kucak açan kahramanlar diyarı. Karadeniz’in dalgaları gibi çılgınca siperleri dövecek neferlerin Ya gazi ya şehit diyerek yola koyuldukları bir er meydanı.  Bütün bir milletin bir ve gür bir sesle:

“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez,

Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.” inancının haykırıldığı yer.

Ve umut ki bağlar bizi hayata. En karanlık günlere meydan okur. Samsundan doğan umut gibi… Karadeniz’in suları gibi denizin en mavisini barındırır Samsun bir kutlu gündür. Türk’ ün doğum günüdür. Hasta bir adamın yaşama duyduğu özlemin adıdır Samsun.

Kurtuluş günlerinde tanıdım seni. Anadolu’nun ses bayrağıydın. Seninle dalgalandı özgürlük. Seninle duyuldu “Ya istiklal Ya ölüm!” çağrısı. Sen ki bayrağın yere düştüğü sanıldığı anda göndere çektin nazlı hilali. Ümitsizliğe düşenlere:

“Yaşamaz ölümü göze almayan

Zafer göz yummadan koşana gider.”diyerek ümit aşıladın. Yol oldun yola düşenlere. Umut oldun ümitsizliğe düşenlere. Bayrak oldun cepheye koşanlara, burcu burcu dalgalandın. Sen yeni cumhuriyetin mayası, sen genç Türkiye tohumlarının ekildiği çağdaşlık tarlası… Sen Atatürk’ün yol haritası.

Yolculuklar yürek işidir bilirim. Samsun yolculukların başlangıcı… Bütün bunların üzerine sevda türküleri söylemeliyim. Denizin en derinini bulduğum bu diyarda; Samsun’da… Baştan ayağa mavi olmalıyım. Özgürlük kokmalıyım buram buram.
Oyu Puanı: 9 - Ortalama: 3.29

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 17 (0 Kayıtlı Üye 17 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 0.85599 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu