Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Hamit ARSLAN->GÜMÜŞHANE İZLENİMLERİ - 1 [ Arama ]

GÜMÜŞHANE İZLENİMLERİ - 1
Başlık GÜMÜŞHANE İZLENİMLERİ - 1
Açıklama -
Siteye Ekleyen Recep Ergin
     GÜSİAD (Gümüşhane Sanayici ve İş Adamları Derneği) tarafından organize edilen Bilgisayar Destekli Mimari ve Endüstriyel Tasarım) eğitimi 01 – 14 Temmuz 2009 tarihleri arasında Gümüşhane MYO’ da gerçekleşecekti. Bu nedenle Adana’ dan hareket tarihi için 30 Haziran 2009 olarak belirlemiştik. Küçük oğlum Övül’ de bizimle birlikteydi. Çünkü o da Gümüşhane Fen Lisesi’ ndeki Cebeli Yaz Okulu kampına katılacaktı.

      Hareketten önce iki önemli şeyi öncelikle kontrol ettim. Bunlardan ilki eğitimle ilgili program cd’ leri ile yedekleri ve okunmuş hikaye ve romanların kolileriydi. Kitaplığımda bulunan okumuş olduğumuz hikaye, roman vb türdeki kitaplardan 2 koli olarak hazırlamıştım. Çünkü çocuklarım ve biz o kitapları okumuştuk. Onların evdeki raflarda tozlanmalarına artık gönlüm razı gelmiyordu. Onları raflarda bekletmektense seyahatimiz esnasında yol boyunda rastlayacağımız çocuklara birer ikişer vermeyi düşünüyordum.

      Seyahatimiz planladığımız gibi zaman ve seyir açısından gayet iyi geçiyordu. Erzincan’ a doğru yaklaştıkça eşim ve benim içimi apayrı bir duyguların kapladığının fark ediyorduk. Ben her Gümüşhane’ ye yaklaştığımda bu duyguları hissederim. Tıpkı Orhan Veli’ nin dediği gibi ben de bu tür seyahatlerimde en çok Gümüşhane’ ye gidişi seviyorum. Erzincan Gümüşhane yol ayrımından kuzeye doğru dönüp Ahmediye dağını tırmanmaya başladığımızda kalbimin tıpkı bir kuş kanadı gibi çırpmaya başladığını ve geçen saniyede bu çırpıntının ritminin sıklaştığını hissediyordum. Ahmediye zirvesinden sonra Kelkit’ e doğru inişe yöneldiğimizde içimi kaplayan duyguların tarifi artık imkansızlaşmaya başlamıştı bile. Birden aklıma yıllar önce  bu Şiran minibüsleri ve Ankara otobüsleri ile  saatlerce süren tırmanışlar aklıma geldi. Gerçekten o zamanlar bu dağın zirvesine çıkış şimdikinin 2-3 katı zaman alıyordu. Şu anda yollar eskisine göre hayal edilemeyecek derecede  düzgün ve de genişletilmiş.

      Dağın zirvesinde ve aşağı doğru inişte Yeniyol köyündeki askeri karakol noktalarını, arazi taramasından dönen askeri araçları ve köpekleri gördüğümüzde eşim şaşkınlığını gizleyemedi. Hayırdır burada terör mü var? Bu hareketlilik nedir? diye sorduğunda bunların olağan güvenlik tedbirleri olduğunu, terörün yeri, mekanı ve de zamanı olmadığını, her an her yerde olabileceğini söylediğimde telaş ve heyecanının biraz olsun yatıştığını hissettim. Kelkit’ e doğru yaklaştığımızda hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Hayvan otlatan çocuklar da yavaş yavaş köye dönüş yolunu tutmuşlardı. Karşılaştığımız ilk çocuğu yanıma çağırdım ve birkaç kitap verdim. Çocuklara önce okula gidip gitmediğini, gidiyorsa hangi okula gittiğini soruyordum.  Ben de öğretmen olduğumu söyleyip, önce onu onure edip daha sonrada ayırdığım kitaplardan seviyesine uygun olanlardan veriyordum.

       Kitap verme işleminde ilk karşılaşmamız olumlu geçmişti. Ancak ikincisinin aynı şekilde başarılı olduğunu söyleyemem. Bunda hatanın tamamı bende diyebilirim. Kelkit’ e hayli yaklaşmıştık. Benim seyir istikametime göre yolun karşı tarafında 2 bayan ve ortaokul çağlarında 3 kız çocuğu bizimle aynı istikamete doğru yürüyorlardı. Arabamı yolun sağına yanaşarak durdurdum ve kızlara seslenerek arabamın yanına çağırdım.  Çocuklar önce pek anlam veremediler  ve biran duraksadılar. Yanlarındaki büyüklerine ne yapalım der gibi baktılar. Onlar başlarını tersi yöne çevirmiş ve çarşaflarını yüzlerine çoktan kapatmışlardı bile. Ben çocuklara öğretmen olduğumu, kendilerine kitap vermek istediğimi söylediysem de benim söylediklerime itibar etmediler ve yollarına devam etmeye başladılar. Bu arada ben bozulmadığımı söylesem yalan olur. Eşimde kendince bu olaya eleştirel yaklaşmaya çalıştı. Ancak kısa bir süre sonra ben hem arabamı sürüyor hem de bu davranışın nedenini sorgulamaya çalışıyordum. Sonunda hatanın tamamının benden kaynaklandığı sonucuna vardım. Bu olayı şöyle sorguladım;

     Çocukların ve annelerinin davranışları gayet normaldi. Çünkü;

     Hava kararmak üzer ve şehirlerarası bir yolda bir araç duruyor ve çocukları yanına çağırıyor. Gerekçesi ne olursa olsun çocukların böyle bir araca yaklaşmaları yanlış. Çünkü art niyetli kişilerde aynı şeyi yapıp çocukları araçlarına alarak kaçırabilir. Ben yolda çocuğuma böyle bir şekilde herhangi birisi yaklaşsa ne yapmasını öneririm tabiî ki hiç bakmadan yoluna devam etmesini. Evet bu çocuklar ve anneleri de öyle yapmışlardı. Ama ben art niyetli değilim, benim amacım humanistçe… Tamamda bunu ben, eşim ve oğlum biliyor. Peki onlar beni tanıyor mu? Hayır. O zaman bunun böyle değil daha farklı şekilde yapılmasının daha uygun olacağına karar verdim. Eğer onda da başarılı olamazsam tüm kitapları Gümüşhane İl Halk Kütüphanesi’ ne bağışlamaya karar verdik. Bu kararın fikir babası eski bir kütüphaneci olan eşimdi. Ancak daha yol boylarında karşılaştığım çocuklarda kurduğum iletişimler sonucunda hiçbir olumsuzlukla karşılaşmadım ve tüm kitaplarımı çocuklara tek tek dağıtmayı başardım. 

       Kelkit’ i en son 2006 yılında gördüğümden hayli değişmiş ve de gelişmiş gördüm. O zaman yapımı devam eden MYO binaları ve çevre yolu tamamlanmış. Şehir daha modern bir havaya bürünmüş. Ayrıca yeni yapılan modern binalar ve konutlar ilçeye ayrı bir hava kazandırmışlar. Eşim bu değişikliğe oldukça şaşırdı. Zira kendisi uzun zamandan beri Kelkit’ i görmemişti.

      Gümüşhane’ ye yaklaştığımızda Gökhan kardeşim ile telefonda iletişimi tekrar kurduk ve en sonunda Gümüşhane Öğretmenevi’ nde  buluşmaya karar verdik. Kalacak yer konusunda kendisi bizim için DSİ, Öğretmenevi vb. yerlerden rezervasyon yaptırdığını, bunlardan hangisini arzu edersek kalabileceğimizi söyledi. Bizde kendisinin tavsiye ve önerileri doğrultusunda öğretmenevinde kalmaya karar verdik. Ancak eğer beğenmezsek diğer rezervasyon seçeneklerimizin de hala geçerli olduğunu da hatırlatmayı ihmal etmedi. Ben şahsım adına Gökhan beyin organizatör ve iş bitiriciliğine hayran olduğumu bu vesile ile vurgulamak isterim. Konuşmamızı tam bitirmiştik ki bu kes telefonda bir başka dostumun sesi “sayın hocam Gümüşhane’ ye hoş geldiniz. Ben şu anda Kelkit’ te bir dostumun cenazesinde taziye ziyaretindeyim. Gümüşhane’ de ancak yarın olabileceğim. Herhangi bir sıkıntınız olursa lütfen haberim olsun” diyordu. Bu şahıs sevgili dostum Muammer TAŞ idi. Bu arada öğretmenevi müdürü saygıdeğer hocamız Kemal HAZIR ve başta Mustafa KAYA (Kendisi Şiran’ dan veli olduğu için ben kendisine enişte diye hitap ederdim) olmak üzere tüm çalışanlarına bizlere göstermiş oldukları yakın ilgi ve de dostane misafirperverliklerinden dolayı buradan teşekkürlerimi iletmeyi bir borç sayıyorum.

       Bol oksijenli bir atmosferde uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra deliksiz uykudan sonra ertesi sabah gayet zinde bir şekilde uyanmış, kahvaltımızı yapmıştık. Öğretmenevi salonunda eşimle oturmuş gazetelere göz gezdirirken birden içeriden bir sesin “bu bizim üstad Hamit ARSLAN değil mi?” dediğini duydum. Kafamı sesin geldiği tarafa doğru çevirdiğimde bana yabancı gelmeyen ancak tam ismini tanıyamadığım biri ile karşılaştım. Gayet neşeli, espiri anlayışlı ve gülümseyen yüzüyle “üstad Gümüşhane’ ye hoş geldiniz, ben İsmail HAYAL” deyince jeton o anda düştü. Kendisini Kuşakkaya Gazetesi’ nde ki köşe yazıları ve “Hayal Dükkanı” isimli sayfasından tanığımı hatırladım. 

      Hoş beşten sonra beni nasıl tanıdığını sorduğumda övgü dolu sözlerle “sizin gibi üstadlarımızı nasıl tanımayız, basından ve web sayfanızdan bugün burada olacağınızı öğrenmiştim. Size ilk hoş geldiniz diyen Gümüşhaneli olmak ve yüz yüze müşerref olmak için geldim.” Kendimi bir an kırk yıllık dostlarımın arasında hissettim. Eşim “Köroğlu gelmeden namı buralara gelmiş” diyerek şaşkınlığını gizleyemedi. Gümüşhane’ de bu yıl özellikle tanışmayı istediğimi üç kişiden biri ile artık tanışmıştık Geriye diğer ikisi kalmıştı. Onlarla da Serhat KAYA ve Recep ERGİN. Çok arzu etmeme rağmen 2006 yılında kendileri ile tanışmak nasip olmamıştı ancak bu sefer mutlaka tanışacaktım.

       Artık şehir tutuna başlamak zamanı gelmişti. İlk uğrayacağım yer Kuşakkaya Gazetesi olacaktı. Gerçektende öyle oldu  Turan TUĞLU ağabey le oturduk hoşbeş ettik. Kendisini son gördüğüme göre biraz daha iyi görmüştüm. O da geçirmiş olduğu ameliyattan sonra 1-2 kilo aldığını söylüyordu. O sırada yan taraftaki masada bilgisayarda çalışan kişinin Serhat KAYA olduğu gözüme ilişti. Bu kez onunla hal hatır sohbetine devam ettik. Serhat Bey ile burada karşılaşmamız benim için hoş bir tesadüftü, ben kendisinin hala bir başka kurumda çalıştığını zannediyordum Neyse şimdi sırada sadece Recep Ergin kalmıştı. O da bizim kursa katılacakların listesinde olduğu için karşılaşmamızın akşamki kursta olacağını biliyordum. Karşıdaki masada bulunan ve onunda gazeteci olduğu belli olan bir başka bey  sohbetimize dahil oldu. Serhat beyin bana ilk sorduğu kişi oğlum Oytun ARSLAN oldu. Ofiste iki muhabbet ağırlıklıydı. Birincisi bir banka görevlisinin Gümüşhane esnafını yaklaşık 10.000.000 TL (On milyon) dolandırdığı haberi ile mevsimsel  olarak güncelliği hala geçerli olan kene muhabbetiydi. Vedalaşma esnasında Turan ağabey bana henüz yayınlanmış olan “KUŞAKKAYA YAZILARI – 1” isimli kitabından hediye etti.

       Gerçekten Gümüşhane’ de bulunduğumuz ilk günlerde gündemdeki tek mevzu bankacının Gümüşhane esnafını dolandırmasıydı. Karşılaştığımız her ortam ve bulunduğumuz her mecliste  konuşulan ve üzerinde yorumların yapıldığı tek konu buydu. Kendince herkes olaya farklı bir yorum getiriyordu. Daha olayın nasıl olduğu netleşmeden kimileri “yok birden fazla kağıda imza atılır mı?”, “insan hiç bankadaki hesaplarını ve ekstrelerini periyodik zamanlarda kontrol etmez mi?”, “neden malum şahsın mal varlığındaki artış ve 4x4 jeepe binişine hiç insanlar dikkat etmemiş?”, “ilgili bankanın yöneticileri ve hatta müdürü neden personelini izlememiş?”, “bu şahıs bu boyuttaki bir dolandırıcılığı tek başına yapamaz, mutlaka banka içinde başka işbirlikçileri de olabilir?”, “Gürcistan’ a bir üniversite öğrencisi kız ile kaçmış”….Evet söylentiler böyle devam edip gidiyordu. Tabiiki bunların bazılarında gerçek payı yok değil ama bir an aklıma Nasrettin Hoca’ nın hırsız fıkrası geldi. Hani hocanın evi soyulmuşta, olayı duyan köylüler her biri hocaya akıllar vermeye başlamış. Bundan bunalan hoca sonunda dayanamamış ve “iyi de hırsızın hiç mi suçu yok?” demiş. Şimdi de bu olayda tek suçlu banka görevlisi mi, mutlaka o şahsın yaptığı doğru değil. Peki onun amirlerinin, banka yönetiminin, o şahsa aşırı derecede güvenen esnafın hiç mi kusuru yok. Bana göre aslında o şahsa bu zeminin hazırlanmasına ve hatta böyle bir planın kafasında oluşmasına asıl bunlar sebep olmuştur. Benim kişisel görüşüm bir olay nerede olmuşsa çözüm de oradadır. Yani esnaf insanlar bankacılık mevzuatını çok iyi bilmeyebilir, evrak oyunları ile neler yapılabileceğini tahmin edemeyebilir… Ancak banka gibi bir kurum bunların hepsini bilir ve de bilmek zorundadır. Art niyetli personelin de neler yapabileceğini pek ala tahmin edebilir. Bu zihniyetteki kişilere meydan vermemek için gerekli tedbirlerini alır ve de almalıdır. Bu olay planlı ve organize bir dolandırıcılıktır. Böyle bir organizasyonun aldatamayacağı ve kandıramayacağı kimse yoktur. Burada kaybolan esnafın parasının yanında o bankanın ticari prestijidir de. Tabiki en sağlıklı kararı yüce yargı verecektir. Benim kişisel kanaatim odur ki banka Gümüşhane esnafının mağduriyetini giderecektir.

       Yıllardan beri bazı mesleki kuruluş ve odaların görevlerini hep merak edip durmuşumdur. Bu kuruluşlar neden kurulmuşlardır ve neler yaparlar. Bu kurumlara seçilen yönetimler yıllar yılı devam eder durur. En son örneği TESK (Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu) başkanlığı. Bu kurumun başkanlığına ben üniversiteye ilk başladığım yıllarda 1977-78 Derviş GÜNDAY seçilmişti. Daha 2 yıl öncesine kadar GÜNDAY bu görevde kaldı. Yani nereden bakarsanız bakın 30 yıl. Dünyanın neresinde ve hangi kurumda 30 yıl başkanlık yapılabiliyor ben hep merak etmişimdir. Bu örnekleri çoğaltmamız mümkündür elbet. Bir ülkede mesleki sivil örgütlenmeler olmalıdır. Bu örgütler üyelerini kendileri ile ilgili hukuki, ticari, mesleki, teknolojik vb. konularda sürekli bilgilendirmelidirler. Gerektiğinde bir hukuk danışmanı görevlendirerek bu konularda ihtiyaç duyan üyelerinin bilinçlenmelerini sağlamalıdırlar. Ayrıca ticari alandaki organize suçlar, evraklarda yapılabilecek sahtecilik, dolandırıcılık vb. konularda da üyelerini bilgilendirmelidirler. Zira bu kuruluşların görevi sadece senede bir genel kurul yapmak, mevcut yönetimi tekrar onaylatmak ve üyelerden yasaların belirlediği aidatları toplamak ve de gerektiğinde evrak kaşelemek olmamalıdır. Çünkü, bir esnafın herhangi bir şekilde mağdur edilmesi aslında o esnafın bağlı bulunduğu kuruluşun mağduriyeti anlamına da gelir.

       Bir sonraki durağımız Cebeli Yaz Okulu oldu. Oğlumu dün akşam Fen Lisesi’ ne bırakmıştık. İlk kez yatılı kalıyordu. Onun izlenimlerini özellikle eşim çok merak ediyordu. Bense her zaman olduğu gibi gayet soğukkanlıydım. Hayatta her türlü ortamı yaşaması gerektiğine inandığım ve en olumsuz koşulların bile insana öğrettiği çok şey olduğunu biliyordum. Ancak eşim tüm anneler gibi benden çok farklı düşünüyordu. Tamam her türlü koşulu yaşamasını istiyor ancak elinin de sıcak sudan soğuk suya değmesini istemiyordu. Bu yıl yaz okuluna geçen yıllardan farklı olarak aşırı bir talep olduğunu öğreniyoruz. Bu gerçekten gurur verici bir olay. Tek dezavantaj Fen Lisesi’ nin taşınma işlemi ile yaz okulunun aynı dönemde olması. Yani kısacası okul yönetimi biraz daha yoğun tempoda çalışmak zorunda kalacak. Ancak iyi bir organizasyonla tüm olumsuzlukların üstesinden geleceklerine de inanıyorum. Prof. Dr. Coşkun BAYRAK hocamla buluşmak, onunla eğitim anlamında bazı şeyleri paylaşmak beni hep mutlu etmiştir. Onun projelerini dinlemek, gülümseyen gözlerinde parlaklığı görmek ve de olaylara soğukkanlı ve rasyonel yaklaşımlarını duymak gerçekten çok farklı bir duygu. Hele bu yıl Erzurum’ da açılan yaz okulu ile ilgili çalışmaları anlatışı oradan bir sonraki Diyarbakır yaz okulu projesine geçişi… Valla bana sadece “bravo” hocam demek kalıyor.

       Gümüşhane’ de bu güne kadar yapılmış en güzel çalışmalardan bir tanesi şu anda samsun Valisi olan Hasan Basri GÜZELOĞLU zamanında başlatılan ve halen devam etmekte olan tarihi Gümüşhane evlerinin restore edilerek konaklar haline dönüştürülmesi. Bu konaklar, butik otel, yöresel lezzetlerin sunulduğu restoranlar, gölgelenmek için dut ağalarının gölgesine oturulduğu, bir şeyler içilerek serinlendiği ve sohbetlerin yapıldığı mekanlar olarak düzenlenmiş. Özel işletmecilere verilerek işletilmesi ve bakımlarının bu şahıslar tarafından yapılması apayrı bir güzellik. Bu konaklardan bazları Balyemez Konağı, Özdenoğlu Konağı, Ataç Konağı. Şu anda restorayon çalışmalara devam eden birkaç konak daha var. Temennim bunların sayılarının daha da artmasıdır. Gümüşhane’ ye yolu düşen ya da yolunu Gümüşhane’ ye düşürmek isteyen herkesin mutlaka uğraması ve kuşburnu suyunu içmelerini mutlaka tavsiye ediyorum.  

       Her akşam olduğu gibi yine bir akşam Ataç Konağı’ nda oturmuş Cebeli Yaz Okulu’ nun  genel bir değerlendirmesini Gökhan kardeşimle değerlendiriyorduk, kendisi yaz okuluna olan aşırı talepten kendisi oldukça memnundu. Nasıl olmasın ki.

      - Hocam biz bu günlere çok ama çok zor geldik, yaz okulumuz bu konuda güzel bir örnek oldu. Bu projeyi Coşkun hocam ilk bana anlattığında ben kendisine sonuna kadar desteğe hazır olduğumu bildirdim. O zaman bu olayı duyan bazı çevreler Amerika’ dan hocalar geleceğini ve Gümüşhane’ de yaz okulu adı altında misyonerlik faaliyetlerinde bulunacakları söylentilerini çıkarttılar. Ancak bu söylentiler bizleri hiçbir zaman yıldırmadı. Bundan 2 yıl önce de Amerika’ dan gelen hocalardan Pakistan asıllı olan Kamuran İkbal sakallıydı. Bu kez de Amerika’ dan gelen hocaların irticacı oldukları söylentilerini yaydılar. Bizde şaşırmıştık bir misyoner bir irticacı kefesine konulup acımasızca eleştiriliyorduk. Ama Allah’ a şükrüler olsun yüzümüzün akı ve sağ duyulu hemşerilerimiz sayesinde bu tüm bunların üstesinden gelerek bu günlere geldik. Şimdi bırakın Gümüşhane’ yi pek çok ilden benzer okulun kendi illerinde de açılması konusunda teklifler gelmeye başladı. Asıl gurur verici olan bu. Ayrıca ilk yaz okulu grubundan ABD’ ye götürülen gençlerden ilk grup bu yıl eğitimlerini tamamlayıp diplomalarını aldılar. 

      Evet eğitime gönül vermiş insanların en mutlu oldukları an bu anlardır. Bu anın mutluluğunu ve o yılların yorgunluğunun bir an üzerinden kalktığını Gökhan kardeşimin gözlerinden okuyabiliyordum. Coşkun BAYRAK hocam,  Gökhan kardeşim ve onlara destek olan tüm resmi ve sivil destekçiler sağ olun. İyi ki sizler varsınız ve bende sizlerle tanışmış olmaktan hep gurur duymuşumdur, duyacağımda.

Oyu Puanı: 30 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 20 (0 Kayıtlı Üye 20 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 1.36041 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu