Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Ali Coşkun HİRİK->KİM MAHVETTİ BU GÜZELİM MEMLEKETİ? [ Arama ]

KİM MAHVETTİ BU GÜZELİM MEMLEKETİ?
Başlık KİM MAHVETTİ BU GÜZELİM MEMLEKETİ?
Açıklama -
Siteye Ekleyen Recep Ergin
      Bu yazıma bir zamanlar diye yazarak başlayacağım.    

     Evet, evet, yaşadığımız ilçe olarak Kelkit bizce bir zamanlar çok güzel bir kentti. Çünkü Gümüşhane’de, Kelkit’te yaşayan insanlar güzeldi.  

     Bu insanların, kendilerine göre tutarlı bir ahlak anlayışı, bağlı oldukları gelenek ve görenekleri vardı; bu ahlak çizgisinin temelinde hümanizm yatardı, hatır gönül vardı, iyi komşuluk vardı...

     Çok eski bir kuşağın temsilcisi sayılmam, genç kuşakla da çok fazla örtüştüğüm bir yanım yok. Dolayısıyla eskiyle yeni arasında, kendimi ara yerde, orta bölgede kalmış gibi hissediyorum. Ne çok eskiyim, ne de yok yeni ve genç. Geçmişten geleceğe aktarmak istediğim duygu, düşünce ve özelliklerim olduğu için kendimi bir bakıma “taşıyıcı” hissediyorum.

     Eski beni ne kadar cezp ediyorsa, yeni beni bir o kadar ürkütüyor.
 
     “Eskiden” insanlarımız doğayı seviyor, doğallığı yaşam biçimi olarak benimsiyordu. Bir akarsuyun boşa akmasını kendine dert edinen insanların memleketiydi Kelkit... Harman kaldırırken yerdeki karıncanın hakkını gözeten, bu birkaç tane buğday tanesi de onların hakkıdır diyen kimselerin memleketiydi Kelkit…. Her yıl ağaçların tepesinde kuşlar (leylekler için)  için de birkaç yuva yapan, o yuvayı yapıp koruyan bir kuşağın çocuklarıydık…
 
     Hemen hemen her evde  kedi, köpek beslenir, bu canlıları, Yaratan’dan ötürü sevmek gerektiğine inanılırdı.
 
     Yoksul komşusuna bir tabak yiyecek vereceği zaman kimseler görmesin diye, akşamın karanlığını bekleyen, o komşunun kapısını sertçe değil, hafifçe çalan  insanların kentiydi Kelkit.... (Rahmetli dedem bu yüzden beni azarlamıştı!)
 
     Sadelik, gösterişten uzak durmak, hayır işlerini gizli tutmak, müeddep suskunluk, aç gezse bile aç olduğunu belli etmemek gibi erdemlerin diyarıydı Kelkit.
 
     Tüketici değil, üreticiydi bizden önceki kuşaklar. Yaz kış kendi ürettiğiyle geçinir, ekmeğini tandırda kendi pişirir, zahiresini, salçasını, turşunu, tarhanasını, kendi hazırlar; tatlısını tuzlusunu kendi kotarırdı. Hazır yiyici değildi. (Şimdiye ait çok önemli bir not: Ekmek elden su gölden anlayışı belirgin bir şekilde hissediliyor, odum kömür parası devletten, destekleme parası devletten, sağlık parası devletten, erzak parası devletten! Aman Allah’ım, kim düşürdü insanlarımızı bu hale. Devletin bu şekilde yoksullukla mücadele etmesini anlayamıyorum. !)

     Ticaret olumsuz yönleriyle yapılmazdı. Üçe aldığını on üçe satmak, müşteriyi enayi yerine koymak, malın ıskartasını alta gizlemek, esnafın ahlak anlayışında yoktu.( Geçen gün aldığım bir bebe bisküvisinin beş ayrı yerde, beş değişik fiyatının olduğunu şaşırarak ve büyük bir ibretle tespit ettim!) Bu gibi adamların varlığıyla Kelkit hâlâ güzel kalabilir mi? Vicdan vardı insanlarımızda, vicdan! Küçükler yetişir, büyüklerinden vicdanlı olmayı öğrenirlerdi.

     Bizim zamanımızda böyle bir ticaret anlayışı, böyle esnaf ahlakı yoktu. Tüccarın gözü kazanç hırsıyla kanlanmış değildi! O yüzden eskiden Kelkit çok daha güzel bir yerdi… (Çocukluğumda her sabah okula giderken cebime koyduğu kırık leblebiyi merhum Sefer Emmi (Ertürk) titreyen elleriyle itinayla tatardı, hakkım ona geçmesin diye)
 
     İbadetinde sade, samimi ve gösterişsizdi Kelkit. Allah inancının ticaretini (ve de hepsinden önemlisi siyasetini) yapanları yadırgardı. Camiye varmadan “desinler” hesabı içinde başına takke geçirenlere ham softa gözüyle bakılırdı. Bir acı söz edeceği, ya da bir kötü iş yapacağı zaman insanlar, “Allah’ın gönlüne hoş gelmeyebilir” diye kendi kendini frenlerdi.
 
     Faizcilikle geçinenlere iyi gözle bakılmazdı. (Allah aşkına şimdiye dönüp bir bakın, büyük esnaf genellikle faizcilikle ticari faaliyetlerini yönlendiriyor!!)
 
     Fukarayı bunaltanın, bir gün bunun bedelini ödeyeceğine inanılırdı.
 
     Zalimi, vicdansızı, açgözlüyü kendinden saymazdı. Bütün o siyah beyaz Türk filmlerinde, hep ezilenlerin kadersizliğine ağlar, kötülere karşı öfke duyardı Kelkitli!
 
     Har vurup harman savuranı kınardı eskiden Kelkitli. Tutumlu olmayandan, gösterişe kaçandan uzak durulurdu. Yarınını düşünerek tüketen insanların kentiydi çünkü Kelkit. Savaş görmüş, kıtlık yaşamış, ama hırsızlığa, fırsatçılığa gönül indirmemiş insanlar çoğunluktaydı…
 
     Bir takım elbise, bir çift ayakkabıyla ya da bir paltoyla bir ömür geçiren insanlarımız vardı.
 
     Belki yiyemeyen çocuklar vardır düşüncesiyle, kendi çocuğunu elindeki ekmekle sokağa bırakmayan anneler vardı.
 
     Evindeki yemeği, tatlıyı, çerezi, meyveyi kendi yemeyip de gelecek konuklara saklayan insan sayısı az değildi Kelkit’te!
 
     Pamuk yatakta kendi yatar, yün yatağı konuğuna verirdi insanımız. Kendi soğuk odada uyur, sobalı odalarda konuklarını yatırırlardı. “Misafire karşı evini yık, yüzünü yıkma!” denilirdi. Bu bir hayat felsefesiydi benim insanım için…
 
     Ev yaptırana, oğlan evlendirene, iş kurana yardım eli uzatılırdı.
 
     Hiç kimse ölüsüyle, acısıyla baş başa bırakılmaz; cenazeler komşularca kaldırılır, cenaze evi aşsız bırakılmazdı!
 
     Kimsenin arkasından konuşulmaz; “gıybet etmek, ölü eti çiğnemektir” denilirdi.
 
     İlçenin nüfus sayısı azdı, herkes birbirinin soyunu sopunu tanır, birbirinden utanırdı. Yani utanma vardı Kelkit toprağında! Büyüklerin yanında ayak uzatılarak oturulmazdı. Büyüklerin yanında yüksek sesle konuşulmazdı. Küçükler büyüklerle konuşurken haddini bilerek konuşmak durumundaydı. Büyükler de küçüklerin kusuruna bakmazdı; onların aşırıya kaçan söz ve davranışını hoş görür, hatta görmezden gelirlerdi.
 
     “Kâmil insanların kahvehanesi ayrı, yeniyetmelerin (“cahillerin”) kahvehanesi ayrı olurdu ki, kimse kimseden rahatsızlık duymasın.
 
     “Kız kısmı” sokakta yürürken, gözlerini yerden kaldırmazdı ki, tanımadığı kimselerle göz göze gelmesin! Anneler kızlarını bu terbiyeyle yetiştirirlerdi.

     Makam arabasında sonradan görmüşlüğünün acısını çıkartan makam ve mevki sahipleri yoktu. Ahlaki disiplinlerinden koparak insanlara zulmeden siyasiler yoktu. Göbeği, akıl ve vicdandan üstün tutan boş kafalı insanlar yoktu.
 
     İşte yaşadığımız memleketimiz bütün bunlardan dolayı güzeldi. Vicdanı, utanması olan, vakur, tokgözlü, tutumlu, sade, çalışkan, doğayı seven, acizleri koruyan insanların güzelliğiydi memleketimizin asıl güzelliği…

     Ben eskinin tahlilini yaptım; varın, şimdinin tahlilini de sizler yapın.

    Şimdinin tahlilini bu düşüncelerin ışığında yaptığınızda eminim sizlerde benim gibi şu soruyu kendinize soracaksınız:

    Kim mahvetti bu güzelim memleketi?
Oyu Puanı: 37 - Ortalama: 4.2

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 11 (0 Kayıtlı Üye 11 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 1.29083 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu