Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Prof. Dr. Hasan Nuri YAŞAR->DEVLET VE TOPLUM [ Arama ]

DEVLET VE TOPLUM
Başlık DEVLET VE TOPLUM
Açıklama -
Siteye Ekleyen Recep Ergin
Devleti sevmek gerek! Devleti sevmek, sadece, her ne olursa olsun, onun bir kurum ya da mücerred bir kavram olarak yüceltilmesi, kutsanması demek değildir. Devleti sevmek, rasyonel bir biçimde, bir yandan onun ölçüsüzce eleştirilip yargılanmasına ve hatta hırpalanmasına üzülmek demek olduğu kadar, Devlet karşısında haksız yere çaresizliğe düşenlerin kızgınlığını da anlamak demektir. Devlet, ne üzerinde var olduğu topraktan ne de hükmettiği insanlardan ayrıdır.

Devlet karar ve uygulamalarında yurttaşları aleyhinde olduğunda bile, eğer tarafgir ya da insanların endişelerine sağır değilse, kendisine olan sevgide bir eksiklik oluşmaz. Devlet ancak uygulama ve iradesi ile vatan ve millet sevgisini sarstığı zaman sevgisini kaybeder. Biz her seçimden sonra irademizi devlete emanet ederiz. Devlet’in de bu iradeye seçime kadar saygı duyulmasını sağlaması gerekir. Devlet anayasal bir düzen içinde anlam budur. Hatta Devlet anayasanın bizzat kendisidir. Anayasal ilkelere uyulması devletin varlık nedenidir. Eğer anayasal ilkeler göz ardı ediliyor, çarpıtılıyor ve anayasayı yorumlayan kurumlar baskı altında kalıyorsa, devlet anlamından kaybediyor demektir.  

Bugün yapılması gereken ilk iş, uzun zamandır üzerinde sistematik olmayan biçimde düşünülen “devlet görevleri” üzerinde ciddi ve kapsamlı biçimde düşünmeye başlamaktır. Devletimizin çok acil ve etkili biçimde yenilenmesi, güçlüklere dayanmak ve hatta onları yönetmek üzere reforme edilmesi gerekir. Gerçi tarihin böylesine geçiş dönemlerinde devlet üzerinde değişikliğe yol açacak kararlar vermek kolay değildir. Bu dönemler birey ve toplumların koyu bir tutuculuğa kapıldığı zaman dilimleridir. Ancak, bu durumda bile uzak görüşlü biçimde bir devletin kendini yeniden tanımlamasını sağlamak, halkın zorluk anında başvuracağı bir rezerv olmak zorunda kalan münevverler ile devlet görevlilerinin tarihsel sorumluluğudur.  

Uzun zamandan beri yetersizliği ortaya çıkmış, askeri müdahaleler, terör, deprem ve Avrupa Birliği üyeliği adaylığı ile ekonomik krizlerin şoklarını yaşamış Devletin görevleri üzerine örtülmüş sis perdesini, organizasyonun  hantallığını, görevlilerin derin şaşkınlığını, yaşlı ve kurnaz bürokrasi ve politika eşrafı tarafından sürekli olarak çelmelenmeye çalışılan iyi niyetli politikacıların çaresizliğini gözlemlemek acı verici. Politikacılar, bütün bu sorunlara, bilinçli engelleme operasyonlarına rağmen sağlık, sosyal güvenlik ve ekonomik istikrar alanında önemli başarılara imza attılar. Ancak henüz politikacıların idealizmi ile bürokratik yeterlilik arasında büyük mesafe var. Özellikle maliyeti yüksek kararlara imza atmak sorumluluğu olan kamu görevlileri ile adalet hizmetlerinin yürütülmesinde görev alanların geçmişin bozuk düzeninin izini taşıyıp taşımadıkları bakımından sorgulanmalarında yarar var. Bunların başında, birçok hükümlüyü içi boş yargılama usullerini temel ilke haline getirmek yanında yanlış hukuki yorumlarla serbest bırakan üst yargıyı artık belli bir düzene koymak geliyor.

Devlet soyut bir canavar değildir, bir arabulucudur. Kendisine, Devlet başkanının otoritesi altında genel yararı savunma görevi yüklenen bir toplumun arabulucusu. Fakat bu yaklaşım eğer arabulucunun organizasyonu etkili ve yine eğer ifa etmek zorunda olduğu sorumlulukları açıksa sonuç verir. Saygı görmesinin bedeli de budur. Ülkemizdeki devlet krizi, Devletin zafiyetinden kaynaklandığı kadar bu özgün anlamının geniş kesimlerce unutulmasının ve özellikle Devlet ile yurttaş arasındaki kopukluğun sonucudur.

Türk toplumu köklü biçimde değişti

Toplumumuzda, artık kesin olan bireylerin ağırlığıdır. Bu ağırlık, geçmişi kişiliğinin bir parçası olan Ankara bürokrasisi tarafından durmadan cilalanarak bir türlü sonuca ulaşmadan topluma ve siyasete empoze edilen şeylere karşı güvensizlikle paralel gelişiyor. Ancak bu güvensizliğe rağmen, insanların boş vermişliğe kapıldığını, bireysel olarak toplumun, devletin ve kendilerinin anlamını sorgulamaktan kaçındığını söyleyemeyiz. İnsanların kaybettikleri siyasal, kültürel ve dini işaretlerin anlamını toplu ya da tek başına yeniden bulmak konusundaki ciddi arayışları nasıl olup da görmezlikten gelinebilir? Fakat ne Devlet, ne din müesseseler, ne mevcut bürokratik mekanizmaları kullanmak talihsizliği nedeniyle siyasal güçler ne de sivil toplum umulan referans çerçeveleri kısa zamanda üretecek ölçülere sahip görünüyor. Üstelik dünyanın en kötü, en istismarcı ne menfaatperest medya düzenini oluşturan geçmiş yılların yarattığı sorunları köklü biçimde ele almak mümkün olabilmiş değil. Haberin basın özgürlüğünden, yorumun ifade özgürlüğünden yararlanması, dolayısıyla habercilikten kopuk köşe yazarların gazeteci sayılmayacakları zaman dilimine doğru evrilmek üzereyiz. Haberden daha çok köşe yazısı yayımlayan gazeteler artık dergi niteliği kazanmış olmalıdır. Devlet artık buna bir çeki düzen vermek durumundadır. Devletin gücü, bireylerin kendisine olan güveninde gizlidir.

Kimse Berlin Duvarının bir gün yıkılacağını düşünemez, kimse New York’un vurulabileceğini hayal edemezdi. Büyük deprem ve ekonomik kriz yüksek dayanışma anlayışı ile aşan geniş yürekli halkımızın saygıyı hak etmektedir ancak oldukça kırılgandır. Çünkü global hareketlere, dolaşan salgınlara, mantığı olmayan saldırılara açılmıştır. Böyle bir ortamda, herkesin korunmak ve güvenceye kavuşmak ihtiyacını karşılayabilecek bir Devlete yönelmesinden daha normal ne olabilir?

Kendinden fazla emin bir Devlet

Bugün kimse, giderek ülkenin gerçeklerinden kopmuş bir bürokrasinin kendisini zorlayan iktidara rağmen kendi bürokratik iktidarından vazgeçmemek için her yolu denediğinden şüphe taşımıyor. Zannedilenin tersine bürokrasinin “bizden” ya da “sizden” diye ayrılmasına yönelik serzenişleri samimi değil, çünkü bu ayrım bürokrasiye zarar vermediği gibi tersine onun yeni ilişkiler kurmak fırsatı bulması dolayısıyla güçlenmesine yol açıyor. “Hasta olan baş, gövde değil”.

Dar görüşlü bir Devlet

Sınırlar belirsizleşir ve sosyo-ekonomik tansiyon yükseliyorken, Devlet bürokrasisinin en genç ve idealist unsurları bile geçmişin peşini bırakmayan başarısızlıklarının hoş görülmesinin rahatlığı içine girmiş, bir biçimde sona ereceği kesin olan bir iktidarı yormakla meşgul görünüyor. Suret-i haktan göründüğünü anlamanın uzmanların işi olduğu zannedilebilir ancak bu yanıltıcı olur. Zira toplum içtenlikle riyakârlığı ayırt edebilecek bilinçtedir. Üstelik toplum devletin körleştiği noktaların neler olduğunu yakın zamanda Türk bankacılık sektöründe yaşanılan türden ağır darbelerden ve içine düşülen çaresizlikten dolayı yakından bildiğini dikkate almamak hata olur. Artık buna bürokrasinin sürekli biçimde yanıltmaya çalıştığı iktidarın bir taban oluşturan sağlık sistemi reformlarının yarattığı rahatlamaları bir daha geri almak mümkün mü? Gerçek bir tarafsızlıkla işleyecek bir yargı sistemine olan ihtiyaç yeni anayasa değişikliklerinin geçmesine olanak verdi. İşte bu noktada toplumun dikkatini teksif ederek, bürokrasinin bir daha asla geçmişte olduğu kadar içten pazarlıklı davranabileceği, kulis ve kayırmacılık peşinde koşabileceği bir ortamın yaratılmasına göz yummaması önem kazanıyor.

Devleti yeniden inşa etmek

Aynı olay içinde çok sık olarak “daha az Devlet” veya “daha çok Devlet”’ten bahsedildiğini duymak çok çarpıcı oluyor. Osmanlı Devleti 17. yüzyıla kadar belki bugünkü modern telakkilerimize uygun değildi, ancak “az Devlet” tanımına yakın ve çok etkiliydi. Alışkanlıkları kendini yenilemeye bırakmayınca “az Devlet” olarak tarih oldu. Şimdi sorun ise “çok Devlet” olarak aynı mukadderata maruz kalma riskindedir.

Temelde, her şey Devletin mütevazı ve aynı zamanda yeterince esnek olmasını gerektiriyor. Her şeyi düzenleme anlamında mütevazı, fakat doğasının icabı görevlerini gerektiği gibi yapmak hususunda gerekli iradeye sahip.

Temel kurumlar çok eskidir, çoğu zaman hafızamızdan kayarlar:  Güncelleştirmek ve yeniden hayata döndürmek için onları aramak gerekir. Devletin rolü ve görevi değiştiğinden onu temsil eden yüzlerde yeni olmalıdır. Devletin bu yeniden sunumu için gerekli şeyleri güncel kılmak gerekir. Gerekli reformlar her zaman zordur: İnsan ihtiyaçlarının kölesi değil, efendisi olmak zorundadır. Eğer ihtiyaçlarınıza hükmedemiyorsanız, bir müddet sonra köle olmanız kaçınılmazdır. İhtiyaçlarınıza hükmetmek, onları sorgulayabilmek ve gerektiğinde yeniden tanımlayabilmek demektir.  Devlet en temel ihtiyacımızdır ve onu yeniden tanımlamamız gerekmektedir. Ama bunu herkese güven verecek bir tarzda, hoşgörü, sevecenlik ve özenle yapmak şarttır.
Oyu Puanı: 32 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 17 (0 Kayıtlı Üye 17 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 2.18795 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu