Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Talat ÜLKER->KUL HAKKI VE ORTAK ALANLAR [ Arama ]

KUL HAKKI VE ORTAK ALANLAR
Başlık KUL HAKKI VE ORTAK ALANLAR
Açıklama Dağarcık - 29 Kasım 2006 tarihli Kuşakkaya Gazetesindeki yazısı
Siteye Ekleyen AdamGibi
        Biz nev-i şahsına münhasır bir milletizdir, vesselam. Eşimiz emsalimiz yoktur cihanda. Elhak doğrudur.

     Meziyetlerimiz de eşsizdir, kusurlarımız da. Tarih öğretimimiz sadece meziyetlerimizi anlatmak üzerine kurgulandığı için kusurlarımızı yok sayan bir algı yanılgısının da sahibiyizdir.

        Biz nev-i şahsına münhasır bir milletizdir, vesselam. Eşimiz emsalimiz yoktur cihanda. Elhak doğrudur. Meziyetlerimiz de eşsizdir, kusurlarımız da. Tarih öğretimimiz sadece meziyetlerimizi anlatmak üzerine kurgulandığı için kusurlarımızı yok sayan bir algı yanılgısının da sahibiyizdir. Mesela, küçücük kuvvetlerle kazandığımız destansı savaşları anlatırız da Balkan Harbinde toplam sayıları 15 bin civarındaki Bulgar Komitacılarının önünde koca bir orduyla bozguna uğrayıp Edirne'yi terk edişimizi satır aralarında geçiştiririz.

        Oysaki milli tarih şuuru, milletimizin meziyetlerini de kusurlarını da bütün ayrıntılarıyla bilip, kavramayı gerektirir. Meziyetlerimizi bileceğiz ki büyük işler yapmak için kedimizde güç bulalım. Kusurlarımızı bileceğiz ki onları yarına taşımayalım, tedavi edelim. Mesela gençlerin kitap okumadığından yakınırız. Hem de sanki önceki nesiller iyi okuyormuş da bugünkü nesil okumayı terk etmiş gibi bir kıvamda söyleriz bunu. Oysaki bizim tarihin hiçbir döneminde millet olarak kitaplarla aramız övünülecek kıvamda olmamıştır. Nedeni önemli bunun. Çünkü biz şifahi (sözlü) kültür geleneğinin toplumuyuz. Biz tarihin her döneminde sözlü aktarımı yazılı aktarımdan daha çok benimsedik. Geçmişte bir kusur gibi durmayan bu özelliğimiz modern zamanlarda karşımıza bir kusur olarak çıkmıştır. Bunu bilmek, bu zaafımızı gidermek için yeni nesillere farklı bir bilinç aşılamaktır önemli olan.

        Evet, biz büyük milletiz. Meziyetlerimiz de büyük kusurlarımız da. Meziyetlerimizle övünmek hakkımız. Ama kusurlarımızı bilip düzeltmeye çabalamak da ödevimiz. Milletleşme sürecimizdeki kesintileri, aksaklıkları, algı kusurlarını tespit ve tedavi etmek, yarına daha gelişmiş, daha mükemmel bir toplum yapısı aktarmak ancak geçmişimizi doğru okumakla mümkündür. Geçmişi doğru okumak da meziyetlerimiz kadar kusurlarımızı da bilip anlamakla mümkün. Kendi doğamızın eseri olan meziyetlerimizi daha da çeşitlendirip insanlığa yeni bir dünyanın seçeneği olarak sunmak da, kusurlarımızı bilip onları ayıklamak da milli şuurun gereği olarak bilinip algılanmalıdır.

        Özelde Türk milletine genelde şark kültürlerine özgü en önemli kusurlardan biri "ortak alan" kullanımındaki özensizliktir. Köylerimizde, kasabalarımızda, şehirlerimizde ve bilcümle ülkemizde ortak alanlar talanın ve kirliliğin mekânıdır. İşte size örnek: Gümüşhane'de hangi eve girseniz, sabun kokusuyla, tertemiz gülümseyen sıcak bir yuvayla karşılaşırsınız. Eşikten içeri adımınızı attığınız her ev, bütün köşeleriyle tertemizdir ve imkân ölçüsünde zevkle döşenmiştir. Lakin eşikten içeri temizliğin emsalsiz örneği olan bu evlerin yer aldığı apartmanların merdiven boşlukları tozdan kirden geçilmez haldedir. Neden? Çünkü merdiven boşlukları ortak alandır ve ortak atın beli kırıktır. Kurguyu genişletelim: Evleri mabet kadar temiz olan insanların yaşadıkları kentin cadde ve sokakları sigara izmaritinden, öteye beriye serpiştirilmiş çöplerden, kaldırımlara serpiştirilmiş dükkân artığı koli ya da kasalardan geçilmez haldedir. Evlerinde temiz ve düzenli olan insanlar sokakta alabildiğine özensiz ve kirlidirler. Neden? Cadde ve sokaklar ortak kullanım alanlarıdır da ondan.

        Kul hakkı yemekten korkan, her gün birbirlerinden helallik isteyen insanların oluşturduğu bu toplumda hazine arazileri yıllarca yağmalanmıştır. Komşusunun bahçesindeki elma ağacından bir tek meyve alıp yemeyi dahi kul hakkı bilip kaçınan insanlar hazine arazilerine yıllardır gecekondu kurarlar ve bunu Müslümanlıklarına bir halel getirmediğini düşünürler. Çünkü kamu malını sahiplenmek kul hakkı olarak görülmez. Namazlı niyazlı, takva ehli nicelerini biliriz ki oturduğu ev hazine arazisi üzerine inşa olunmuştur.

        Motorlu araç sayısı bakımından birçok Avrupa ülkesinden geriyiz. Ama trafik kazalarında hiçbir Avrupa ülkesi elimize su dökemez. Yollarımız kötü, araçlarımız eski gibi bahaneleri bir yana bırakıp düşünelim: Kaç sürücü, trafik kurallarına uymamanın kul hakkını gasp etmek olduğunun şuurundadır. 90 km. hızla gidilmesi gereken bir yolda 120 km. hız yapan bir sürücü, bu ortak alanın diğer kullanıcılarının haklarını gasp ettiğini, tamiri imkânsız kayıplara yol açma riskini ürettiğini düşünmüş müdür hiç? Kaç sürücü, Allah korusun, aşırı hız ya da hatalı sollama gibi bir sürücü kusurunun sebep olacağı olayın, kaza olarak tanımlanamayacağını, mesela böyle bir olayda ölüme sebebiyet vermenin Allah huzurunda katillikle eş anlamlı olacağının şuurundadır? Bu yazının yazılmakta olduğu anda haberini edindiğim kazayı düşünün mesela. Kale Köyü yakınlarında hatalı sollama ve aşırı hız hatalarını yapan bir kamyon şoförü tam yedi kişinin ölümüne sebep olmuş. Haberlere bakarsanız bunun adı trafik kazasıdır. Hukuk nazarında da böyledir. Lakin -Allah'ul âlem- bu kamyonun şoförü katildir. Taammüden adam öldürmekten farkı nedir ki yaptığının? Lakin gelin görün ki toplumsal hafıza bu ve benzeri olayları kaza olarak algılamaya yatkın. Bu yüzden her yıl binlerce cana kıyılıyor yollarımızda.

        Dedim ya biz nev-i şahsına münhasır bir milletiz. Kusurlarımız da büyüktür meziyetlerimiz de. Yaşadığımız hayatı çirkinleştiren, yoksullukları ve düzensizlikleri besleyen en büyük kusurumuz ortak alan kullanımındaki şuur eksikliğimizdir. Özel mülkiyete saygıdan yana bir eksiği bulunmayan bir toplumun, kamu mülküne ve ortak alanlara karşı bu kadar duyarsız oluşu şaşılacak bir olgu olsa da maalesef yadsınamaz bir gerçektir. Bu kusurdan arınmadan gelişmiş bir toplum olmanın hayalini kurmak beyhude bir çırpınıştır. Vakıf ve hazine arazilerinin işgalinden tutun da ortak kullanım alanlarımız olan yollarımızın, sokaklarımızın, kaldırımlarımızın, parklarımızın ve umumi tuvaletlerimizin hallerine bir bakın. Ormanları yağmalayan, kıyı şeridini betonlarla kaplayan, devlet işini savsaklayıp özel işlerinde özenli olanların oluşturdukları yüzlerce kötü örnek. Her olumsuzluğu dış güçlerin müdahalesiyle izaha kalkışan zihinlerimize dur deyip aynadaki resmimize daha dikkatli bakmakta yarar var. Meziyetlerimizin de kusurlarımızın da kökü içimizde. Öyle olmasaydı, devletin malını deniz, yemeyeni domuz gören, devlet kapısına bir anahtar uydurmayı marifet bilen anlayışlar asırlardır sürüp gidebilir miydi?


E- posta: talatulker@hotmail.com

Oyu Puanı: 39 - Ortalama: 3

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 16 (0 Kayıtlı Üye 16 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 0.71483 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu