Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Talat ÜLKER->TÜRKÇÜLÜK VE TÜRKMENBAŞI [ Arama ]

TÜRKÇÜLÜK VE TÜRKMENBAŞI
Başlık TÜRKÇÜLÜK VE TÜRKMENBAŞI
Açıklama 27 Aralık 2006 tarihli Kuşakkaya Gazetesindeki yazısı
Siteye Ekleyen AdamGibi
        Modernleşme sürecinin en etkin sonuçlarından biri olan milliyetçilik Batı'da siyasi bir program ya da aydın fantezisi olarak değil; aydınlanma, sanayileşme, şehirleşme, basın, yayın ve eğitimde yaygınlaşma, milli burjuvazinin ortaya çıkışı gibi çok güçlü ve çok yönlü sosyolojik etkenlerin eseri olarak ortaya çıkmıştır. Türk topluluklarında modernleşme doktrinleri on dokuzuncu asrın ortalarından itibaren ortaya çıkmaya başlamıştır. Batıdan farklı olarak bizdeki modernleşme doktrinleri iç dinamiklerden ziyade dış dinamiklere bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Bizim modernleşme ve aydınlanma sürecimize eşlik eden fikir akımları İslamcılık, Garpçılık, Osmanlıcılık ve Türkçülük başlıklarında toplanabilir. Bu akımların en etkilisi ve millet hayatının akışına en çok tesir edeni şüphesiz Türkçülüktür.

        Osmanlı Devleti, milliyetçilik hareketleri öncesinde bünyesinde taşıdığı etnik grup ve toplumları "millet sistemi" adı verilen yapı içinde teşkilatlandırmıştı. Bu sistemdeki millet tabiri etnik değil dini grupları tanımlamak için kullanılırdı. Ayırt edici çizgiler etnik kimlik ya da kültür değil, dini hayattı. Sistem içinde Rum, Ermeni, Musevi ve Müslüman cemaatler yer alıyordu. Müslüman cemaat asli unsur, Türkler de asli unsur içindeki kurucu ve hâkim unsur idiler. Lakin Türklerin İmparatorluk Türkiye'sindeki hâkim ve kurucu konumlarını bürokrasi geleneklerinin zayıflığı nedeniyle yeterince kullanabildikleri söylenemez. Milli burjuvazisini ve bürokratik geleneğini kuramayan Türk milleti, tarih boyunca devletlerinin üst yönetimini azınlıklara teslim etme zaafının esiri olmuştur. Güçlü olduğumuz asırlarda başka milletlerin enerjisinden istifade anlamına gelen bu özelliğimiz, güçten düştüğümüz çağlarda Türk soyunun devletten uzak kalmasına sebep olmuş ve devletlerimizin yıkılışının ana sebepleri arasında yer almıştır.

        Rusların kazandığı zaferlerle Ortodoksların hamiliğine soyunması, bilimsel ve askeri yenilgilerin devleti batılılaşmaya zorlaması ve kapitalist Batı sömürgeciliğinin Osmanlı topraklarını sömürme iştahının zorlamasıyla devlet,  1839 ve 1856 ıslahatlarıyla Rum, Ermeni ve Musevi cemaatlere millet nizamnamesi vermek zorunda kaldı. Bu süreç Türk olmayan Müslüman azınlıkların da devletten çözülmesi süreciyle birleşince bütün çabalar sonuçsuz kaldı ve devlet güneşi batmaya yüz tuttu. Asya'daki yurtlarımızda devlet güneşi bir asır evvel zevali yaşamıştı zaten. Bu batış nedeniyle, terk edilen, hırpalanan ve ihanetlere uğrayan Türk toplumu kendi kimliği etrafında örgütlenme gereğini hatırladı. Bu hatırlayışa Türkoloji ilminin verileri de eklenince Türkçülük akımı ortaya çıktı.

        Gaspıralı İsmail, Yusuf Akçura, Hüseyinzade Ali ve Ahmet Ağaoğlu gibi düşünür ve edipler tarafından geliştirilen Türkçü-Turancı dünya görüşü Ziya Gökalp tarafından sistemleştirildi, Akçura ile Gökalp'in fikirlerinin önemli bir kısmı Mustafa Kemal Paşa tarafından hayata geçirildi. 1923-1931 yılları arasında devletin hakim ideolojisi Türkçülüktür. Turan ideali ertelense de Türk kimliği devletin kurucu öğesi yapılır. Lakin bu iktidar uzun sürmez. Türkçülük akımı, kurucu düşünce olmasına rağmen Atatürk'ün Çankaya'ya çekildiği yıllardan itibaren saldırılara uğradı, yaralar aldı ve devletten dışlanarak muhalefete itildi. Türkçülük fikriyatının şubeleri olan Türk Ocakları kapatılınca resmi kurumların uhdesine terk edilen Türkçülük, devletteki kurucu işlevini yitirdi. Muasırlaşma fikri, batılılaşmaya dönüştürüldü, devletin temeli Yunan mitolojisinde ve eski Anadolu uygarlıklarında aranmaya başlandı.

        Uzun süre muhalefette kalan Türk milliyetçiliği fikri, Sovyet Rusya'nın çözülmesiyle birlikte 90'lı yıllar itibariyle yeniden gündemin birinci maddesi oldu, bağımsız tek Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin yanına beş bağımsız Türk cumhuriyeti daha eklenmesiyle yeniden milletimize büyüklük düşleri gördürecek önemli bir itici kuvvet haline geldi. Lakin hem Türkiye hem de yeni Türk Cumhuriyetleri bu itici gücü kullanacak birikimden mahrumdu. İşte bu yüzden dışımızda gelişen şartların milletimizin önüne koyduğu asırlık düş, yorumsuz ve renksiz kaldı. Bu büyüklük düşünün yeni Türk cumhuriyetlerinde iki önemli kıvılcımını gördük. Birincisi merhum Elçibey'di. Şair yürekli koca çınar, şiiri öne çıkarıp şuuru ihmal edince iktidarı uzun sürmedi. Yapmak istediklerini yapamadan ayrıldı aramızdan. İkincisi Türkmenbaşı idi. Türkmenistan'ın geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz lideri. Ardında hızla gelişen bir ülke ve Ruhname adlı muhteşem bir eder bırakarak göçtü. Türk milletini oluşturan üç büyük dilimden (Oğuz, Karluk, Kıpçak) biri olan Oğuzların birliği ve dirliği için önemli kayıtlar düştü tarihe. Yönetim tarzı çok demokratik değildi ama yaptığı büyük işler bu eksiği hissettirmedi. Mekânı cennet olsun.

        1991'de bağımsızlığını kazanan Türkmenistan, Türkmenbaşı'nın önderliğinde barış ve huzur içinde ekonomik kalkınmayı gerçekleştirirken, dört yıl üst üste ekonomik büyümede yüzde 20 ile dünya birincisi olmayı başaran tek Türk ülkesi. Türkmenbaşı, bu ekonomik büyümeyi gerçekleştirirken, Ruhname adlı eseri ile de Türkmenlerin manevi dünyasına ışık tuttu. 70 yıl süren Komünist diktatörlük döneminde dini hayatın yasaklandığı ülkesinde, bir inanç iklimini ölçüyü kaçırmadan kurmayı başaran Türkmanbaşı, Afganistan ve Özbekistan'da görülen aşırı dinci akımların Türkmenistan'a yayılmasını da önlemeyi başardı. Çünkü Türkmenbaşı yönetimi, inançlara baskı yapmadı. Dindarları devletten dışlamadı. Dini ideoloji haline getirmeye kalkışan uç yorumların karşısına fikirle ve kültürel dokunun dinamikleriyle karşı durdu. Ülkesinde maddi kalkınmayla birlikte manevi uyanışı eş zamanlı olarak gerçekleştirmeyi hedefledi. Umarız yaptıkları kurumlaşarak bir devlet sürekliliğine kavuşturur. Gerçi bu tür büyük liderlerin ardından ortaya çıkması muhtemel bürokrasinin iktidarı gibi bir zaaf ve büyük güçlerin yeni dönemi kendi lehlerine şekillendirmeyi amaçlayan beşinci kol faaliyetleri gibi bir tuzak, yarınlara dair endişelerimize sebep olsa da, Türkmanbaşı'ının attığı güçlü temelin bu engelleri aşacağına inanmak istiyoruz. Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler.
Oyu Puanı: 37 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 17 (0 Kayıtlı Üye 17 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 1.34224 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu