Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Talat ÜLKER->KAN, TABUT VE ÇÖZÜM [ Arama ]

KAN, TABUT VE ÇÖZÜM
Başlık KAN, TABUT VE ÇÖZÜM
Açıklama 08 Ocak 2007 tarihli Kuşakkaya Gazetesindeki yazısı
Siteye Ekleyen AdamGibi
        Tarihimizin çeşitli dönemlerinde yaşanan kırılma noktaları millet olma sürecimizin tamamlanmasını engelleyici tesirler icra etmeye devam ediyor. Boylar halinde teşkilatlanmış olan milletimiz, siyasi kavgaların böldüğü bir hafıza taşıdığı için hâlihazırda dünya üzerinde 21 ayrı yazı diline bölünmüş, 7 bağımsız devlet ve 14 özerk topluluktan ibaret yamalı bohça biçiminde bir haritaya maliktir. İşin kötü yanı bu boyların büyük bir kısmı Türk adını ortak kimlik adı saymamak gibi bir de kimlik adlandırması sıkıntısı yaşanmaktadır. Kendileriyle bin yıl evvel ayrıldıklarımızla durum böyle de bin yıldır bir arada yaşadıklarımızla aramız nasıl peki?

        Cumhuriyet milletleşme sürecimizdeki aksaklıkları, hiç değilse Anadolu'da, ortadan kaldırmayı amaçlayan bir projeydi. Lozan bu projeyi harika bir hukuki zemine de taşımıştı. Misak-ı Milli içindeki Müslümanlar tek millet, gayri Müslimler ise azınlık sayılacaktı. Bu proje Kafkas ve Balkan kökenli birçok unsuru Türk kimliği ile birleştirdi. Ancak, yabancıların da ayartmalarıyla Kürtler bu kimlik bütünlüğüne katılmaktan yana ayak dirediler. Bunda milli mücadele sonrası batılılaşma yönelişlerinin de payı olduğu söylenebilir ama ülkemizde Kürtlerin yaşadığı bölge Ortadoğu'ya şekil vermek isteyenlerin her zaman projelerinde yer verdikleri bir coğrafyaydı. Osmanlı döneminde bölgenin yönetimi aşiretlerin insafına bırakılmıştı zaten. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren girişilen başkaldırı hareketleri millet olma sürecimizdeki ayrılıkları kapatmaya yönelik politikaları etkisiz bıraktı.

        Altmışlı yıllardan başlayarak Marksist hareketlerin içinde yeni bir yöntemle devlete başkaldırı konumu alan siyasi Kürtçüler, Marksist hareketlerin çöküşünden sonra kendilerine bağımsızlık hareketi süsü vererek devletimizin karşısına çıktılar. Yirmi yıla yakın bir süre kan akıttıktan sonra kendisini kullanan güçlerin bir manevrasıyla örgüt lideri Türkiye'ye teslim edilince silahlar birkaç yıl susar gibi oldu. Ardından devletin en üst makamlarına siyasi Kürtçülerin tezlerini onaylatacak sözler söylettirildi. Bu kandırmaca kısa sürdü ve gene kan akmaya başladı. Gene bayrağa sarılı tabutlar taşınır oldu omuzlarda. Ve bildik tartışma başladı: "Bu kan dursun." İyi de nasıl? Devlet hükümranlık haklarını eşkıyaya mı terk etsin? "Silahlar sussun, ne Mehmetçik ne de dağdaki gençler ölsün" lafzının arkasına sığınanlar devletin resmi ordusuyla eşkıyayı eşitlemek mi istiyorlar?

        Türk Devletinin hükümranlık hakkını tartışmaya açmanın dağdaki eşkıyanın çektiği silahtan daha masum olmadığı ortada. Gene de var olduğunu söyledikleri "Kürt sorunu"na nasıl bir çözüm önerdiklerini söyleseler de bilsek. Gerçi biz onların ve onlara bu cesareti veren güçlerin hayallerinde ne olduğunun farkındayız ya zannı bir yana bırakıp soralım: Ne istiyorsunuz? Kültürel haklar mı? Adını koyun bu hakların. Ayrı bir tarih mi, ayrı bir edebiyat mı, ayrı bir folklor mu? Ortaya koyabileceğiniz tek olgu Kürtçe adıyla birleştirdiğiniz diyalektlerdir ki insafı olan her dilbilimci doğrulayacaktır ki Kürtçe bizim kültürümüz içinde filizlenmiş bir jargondur ve bu jargonun günlük hayatta, eğitimde ve yayında kullanımı belirli kurallara bağlanabilir. Ama bu jargonu devlet dili yapmaya kalkışmak akla muhaldir ve herkes aklını başına devşirmelidir.

        Şurası var ki bu kültürel hak istemi aldatmacasının ardında hayalhanenizde kurguladığınız uyduruk devleti kurma arzusu yatıyor. Bilesiniz ki bu coğrafyada size böyle bir izni tarih de kültür de hukuk da vermez. Bedeline ne olursa olsun kursağınıza tıkılır bu heves. Eğer diyorsanız ki millet olmak etnik ve ırki temelden farklıdır ve dahi bizi ortak bir tarih ve kültür birbirimize katarak millet eylemiştir, işte bu söze "can" deriz. Çünkü insan topluluklarının en gelişmiş hali millettir. Ve kalın çizgilerle altını çizeriz ki millet olmak kültürel bir olgudur ve dahi ırki ve etnik renkler millet olgusunun sadece süsleridir. Nitekim milleti, kültür, tarih, devlet ve hukuk çatısı altında birleşmiş kavimler topluluğu" olarak anlamak sosyolojik verilerin onayladığı doğrudur.

        Bütün ideolojik sayıklamaları bir yana bıraktığımızda görülecektir ki millet; tarih, kültür, devlet ve hukuk tarafından oluşturulan ve bizi anlamlı kılan değerler manzumesidir.  Tarih, kültür, devlet ve hukuk ekseninde oluşmuş bir beraberliğin yönetici elit tarafından yanlış yorumlanmasından, yanlış bilinç unsuru olarak ideolojileştirilmesinden kaynaklanan kesintileri onarmaya yönelik teklifleri tartışmak ve olgunlaştırmak hepimizin görevi. Ancak bunu yaparken ayrılık rüzgârlarına soluk olmamaya, coğrafyamızı yeniden şekillendirmeye kalkışan güçlerin piyonu olarak kullanılmamaya özen göstermek gerekmektedir.

        Nitekim yönetici elit ile başka bir medeniyetin kuklası konumundaki sözüm ona aydınların kültürel kodlar arasına sıkıştırdığı  bu yanlış bilinçlenme toplumsal ahengimizin can damarı olan hoşgörüyü bir virüs gibi kemirmektedir. Şu gerçeğin altını en kalın çizgilerle çizelim ki Türkiye'de milliyetçilik asla "ırkî" referanslara dayanmamıştır. Bizim devlet terbiyemiz ve inanç dünyamız milliyetçiliğin bu türüne asla izin vermemiştir. Evet, kendimizden saydığımız bazı unsurların, başka topluluklara mensubiyet yanılgısıyla bizi sırtımızdan hançerledikleri dönemlerde öfkemiz bize farklı sözler söyletmiş olabilir ama en uçta gezinen Merhum Atsız dahi hiçbir yazısında kafatasçılığı övmemiştir. Onun öfkesi dar günlerimizde bizi yalnız bırakanlara ve sırtımızdan vuranlaradır. Türkiye'de milliyetçiliğin kültür, tarih, devlet ve hukuk birliğinden kaynaklanan değerler manzumesi olmaktan çıkarılıp ideolojik ve siyasi bir örgütlenmeye yönelişinin temelinde aydınlanmanın batılılaşmaya dönüştürülmesine tepki ve anti-komünizm vardır.

        İdeolojik milliyetçilikler ötekileştirici ve düşman algısına dayalı geçici davranışlardır. Türk milleti böyle bir milliyetçiliği bünyesinde barındırmaz, bu Türk milletinin var oluş felsefesine ve dünya görüşüne aykırıdır. Bu milletin inanç ve gönül dünyasında yer alan tek milliyetçilik ortak kültürel değerleri sevme, koruma duyarlılığı ve bu değerlerle kendi medeniyetini kurma ülküsüdür. Türk milleti tarih boyunca kendi kanatları altında yaşamış her kavmi kendinden bilmiştir. Devleti kuran bütün unsurların Türk milleti ortak kimliği adında buluşturulması da bu tarihi gerçekle uyumludur. Lakin kültürel dokunun en kuvvetli belirleyicisi, biçim ve renk vericisi olan din, aydınlanma gerekçesiyle örselenip, toplumsal hayatın dışına itilince kafa ve gönül bütünlüğümüz zedelenmiştir. Suni ayrımlar, kurgulanmış düşmanlıklar ortak değerlerimizi törpüler olmuştur.

        Yönetici elit ve kafasını kiraya vermiş aydın taslakları aksini söyleseler de benim milletim kendini "dili dilime, dini dinime uyan bendendir" diyerek tanımlamıştır. Çözüm milletin irfanındadır.
Oyu Puanı: 28 - Ortalama: 5

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 18 (0 Kayıtlı Üye 18 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 1.29598 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu