Son mesaj - Gönderen: Recep Ergin - Salı, 01 Kasım 2011 23:40
Sitemizin yeni hali www.gumushane.gen.tr/v2 adresinde test edilmektedir. Lütfen belirli aralıklarla ziyaret ederek, yaşadığınız aksaklıkları ve önerilerinizi admin@gumushane.gen.tr adresinden veya buradaki formdan bize bildirin.
Köşe Yazıları Bölgesi

Köşe Yazıları->Turan TUĞLU->GAZETE NEDİR, GAZETECİ KİMDİR? [ Arama ]

GAZETE NEDİR, GAZETECİ KİMDİR?
Başlık GAZETE NEDİR, GAZETECİ KİMDİR?
Açıklama 15 Temmuz 2005 tarihindeki gazete
Mail kusakkayagazetesi@yahoo.com
Siteye Ekleyen AdamGibi
    Gazeteerin görevi; yayınlandığı yörenin sorunları üzerine eğilmek, çözüm yollarını araştırmak, bireyleri ve toplumu olup bitenlerden haberdar etmek (bilinçlendirmek, aydınlatmak) iyiye, güzele, doğruya yönlendirmektir.
    Gazeteci de; bu bilgilendirme, bilinçlendirme, araştırma ve düşünce üretme görevini üstlenen kişidir.
    Gazeteci, görevini yerine getirirken; duygusallıktan çok mantıkla, hiddetten çok sabırla, yıldırımları çekmekten çok dağıtmakla, şirin görünmekten çok, gerçekçilikle haraket etmek zorundadır.
    Gazeteci, olayları, ne kapkara görür ve gösterir, ne de toz pembe. Ya nasıl görür ve gösterir olayları gazeteci; Olduğu gibi.
    Gazeteci, yanlışların yannına doğruları da koyarak sunmak durumundadır. Öyle yapmazsa, okuyucu, olayları algılamakta ve değerlendirmekte zorluk çeker ve yazılanların etkisi altında kalır.
    Gazete büroları,vatandaş şikayetlerininin en çok yapıldığı mekanlardır.
    Bazan,yasal olarak da,mantık olarak da yazılması imkansınsız olan şikayetler gelir.Hatta gazetecinin sergilediği tavır karşısındada tehdit eder,kimisi de:”Parayla değil mi,al parasını, yaz altına benim adımı”şeklinde teklif getirir.
    Oysa ki,gözünüzle gördüğünüz,kulağınızla duyduğunuz her olayı da yazamazsınız.Göz de, kulak da insanı yanıltabilir.
    Gazeteci, kişisel çekişmelerin, kişisel kavgaların, yargıya intikal etmiş davaların tarafı olamaz.Hiç taraf tuttuğu olmaz mı? Olur. Olay, kişisellik boyutlarını aşıyor ve topluma zarar veriyorsa, zarar verenin ya da verenlerin karşısında yer alır. Ama, tam tersine olaylar kişilere, kurumlara ve topluma zararlı bir boyuta ulaşıyorsa, bu olayların yazılması, yorumlanması gazeteye bir itibar da sağlamış olsa, olayın zararıyla-kârını birlikte değerlendirip, ona göre karar vermelidir.
    Somut bir örnek verelim isterseniz:
    Yıllarca önceydi. Bir beldemizde, köy liderleriyle (Muhtar, öğretmen, imam) cumhuriyetin kazanımlarının tartışılacağı bir toplantı düzenlenmişti.
    Vali, Jandarma Komutanı, Cumhuriyet Başsavcısı, İlçe Kaymakamı, Emniyet müdürü ve diğer kamu yöneticileri (davet üzerine) bir kahvehanenin önünde sırayla oturdular. Genellikle şalvarlı ve sarıklı olan beldenin yaşlıları, validen başlayarak tüm konukların ellerini sıkarak “Hoş geldin” de-diler.
    Kimileri buna bir gazetecilik olayı olarak bakabilir. Cumhuriyetin yasalarını korumak ve kollamakla yükümlü bulunan Vali, Jandarma Komutanı ve Cumhuriyet başsavcısının elini sıkan sarıklı-şalvarlı köylülerin resmini çeker ve bunu yayınlayabilir. Bu görevi büyük bir gazetecilik görevi olarak da görebilir.
    Ne var ki, olayın bir başka boyutu var:
    a- Sarıklı ve şalvarlı vatandaşlarımızın hiç birinin, cumhuriyetin yasalarına karşı gelmek gibi bir kastı yoktur. Yaptıklarının suç oluşturduğunun farkında değiller.
    b- Haber yayınlanır-yayınlanmaz Vali, Jandarma Komutanı ve Cumhuriyet Başsavcısı sorumluluk altına girer.
    c- Belde sakinleri tedirgin olur.
    d-  Gazetecilik yapıyorum diye yaptığınız haber ortalığı birbirine katar.
    Ya ne yapılabilirdi?
    Tartışma sırasında Cumhuriyet yasaları anlatılır, kılık-kıyafet üzerinde durulur, belde halkı da neyin ne olduğunu anlar, konuya eğitim yoluyla çare bulunurdu. Bu çare daha etkili olurdu.
    Nitekim de öyle oldu.
    İşte, bu nedenle gazeteci her gördüğünü, duyduğunu, kendisine ulaştırılan her şikayeti yazmaz.
    Biz neler görüyor, duyuyor ve tanık oluyoruz da, toplum açısından zarar-kar hesabı yaparak yazmıyoruz.
    Bazan da yasalar elimizi-kolumuzu bağlıyor.
    Hani, kurbağaya demişler ki; vak... vak... vak... deyip duruyorsun. Vak.. vak’tan başka hava bilmiyor musun?...
    Kurbağa demiş ki, “Çok hava biliyorum ama, ağzıma su doluyor, söylöyemiyorum!...”
Oyu Puanı: 30 - Ortalama: 2

Yorum Gönder Değerlendir Yazdır
Yorumlar
ASUVAN
18 Tem 2005
statükocu bir devlet zihniyetinin, sersem bir devletçi zihniyetin dahası kendi kendisini cumhuriyet bekçiliği ile görevlendiren 68 kuşağının zavallı nefesini böyle gereksizce tüketmesinden daha boş bir şey düşünemiyorum...

Bilgiler
Burda 2491 Köşe Yazısı Kayıtlı
Enfazla Bakılan: TARİMİZDEKİ KAHRAMAN KADINLAR...
Enfazla Değerlendirilen: TEKNOLOJİ VE İNSAN

Köşe Yazıları Bölgesini Gezen: 25 (0 Kayıtlı Üye 25 Ziyaretçi ve 0 Bilinmeyen Üye)
Görünen üyeler: 0


 


MKPortal M1.1.1 ©2003-2006 mkportal.it
Bu safya 1.24196 saniyede 15 sorguyla oluşturuldu