Yazdırdığınız Makale: TARİHLE YÜZLEŞMEK.


TARİHLE YÜZLEŞMEK

 
    Müslüman halkların yaşadığı Ortadoğu, dünya coğrafyasının en problemli alanlarının başında geliyor. Yine Müslüman halkların yaşam sürdüğü Afganistan-Pakistan, Kuzey Afrika gibi coğrafyalarda sorunlar yumağı ile boğuşmakta.

    Stratejik açıdan ve doğal kaynaklar bakımından dünyanın en fazla önem arz eden bu coğrafyalarının kaderi; geri kalmışlık, cehalet, bağnazlık, işgal, sömürü ve despot rejimler ile eşleşmiş durumda. Bu durumun içsel sebepleri de var, dış etkenleri de. Mesela gasıp İsrail rejiminin ektiği fitne tohumları ile Amerika ve Batı ülkelerinin kurduğu komplolar, yürüttükleri sömürü politikaları dış etkenlere örnek verebiliriz.

    Ama bütün bunların ötesinde kesin olan bir şey vardır ki; “İslam aleminin /coğrafyasının içinde bulunduğu iç yakıcı durumun esas müsebbibi kendisidir! Evet, bugün İslam coğrafyasında ki; kan, gözyaşı, sömürü ve despotizmin esas sorumlusu bizzat Müslümanların kendisidir!

    İslam coğrafyasının bir sömürü ve savaş alanına dönmüş, en temel insani haklardan bile yoksun bir şekilde despot rejimler eliyle yönetiliyor ve Amerika ile yandaşlarının uşağı ya da oyuncağı konumuna düşmüş olmalarının esas nedeni, “Müslüman halkların İslam’ı anlayış biçimi, dünya görüşleri ve fikirsel örgüleridir.” Bu meselenin kökleri ise tarihin derinliklerindedir. Bu hafta ki yazımızda, bu fikri çıkmazın kökleri ve çözümünü irdeleyeceğiz.

    İslam tarih felsefecilerinin şöyle bir görüşleri vardır; “bugün Müslüman halkların ve İslam coğrafyasının yaşadığı her ne problem varsa, o problemin temelleri İslam’ın ilk yüzyılında atılmıştır! Müslüman halklar, bugün hangi problemlerini temelden çözmek istiyorlarsa, öncelikle müracaat etmeleri gereken yer; İslam’ın ilk asrıdır!”

    İslam tarih felsefecilerin bu görüşüne katılmamak mümkün değildir. Bugün İslam aleminin başına bela olan tüm fikri akımların, uşaklık psikolojisinin, cehaletin ve despotizmin kökleri İslam’ın ilk asrına uzanmaktadır. Onun için dertlerin dermanı İslam tarihindedir. İslam tarihinin ilk asrındadır. “Doğru İslami anlayışı, doğru dünya görüşünü ve doğru fikirsel örgüyü kuşanabilmenin yolu; İslam tarihini doğru kavramaktan geçmektedir!”

    İslam tarihini doğru kavrayabilmek ise öyle görüldüğü kadar kolay değildir. Genelde İslam tarihi özelde ise “ilk dönem İslam tarihi” Müslüman halklar açısından “mayın tarlası” gibidir. Tarihe yön veren “egemenler”, Müslüman halkların İslam tarihi ile yüzleşmemeleri için kalın duvarlar ve sarsılmaz “tabu”lar inşa etmişlerdir.

    Hazreti Peygamberin inanılmaz fedakarlıklarla kurduğu “İslam Devleti” , onun vefatından henüz otuz yıl geçmişken darmadağın edildi. Onun kurduğu “ilahi devlet” yıkılarak yerine “saltanat” kuruldu! İşte o saltanat sahipleri (Emeviler ile başlayıp Abbasiler ile devam eder…), her şeyi ama her şeyi tersyüz ettiler. Kendi egemenliklerini korumak, sağlamlaştırmak için sayısız hile kurdular.

    Emeviler ve Abbasilerin kurduğu en büyük tuzak ise; ilk dönem İslam tarihinin kutsallaştırılması, konuşulmaz ve tartışılmaz kılınmasıdır. Onlar kendi üzerlerinde ki baskıyı yok etmek ve egemenliklerini meşrulaştırabilmek için bu tuzağı kurdular. Hiçbir şeyin konuşulmaması, eleştirilmemesi ve “sultan halifenin” ağzından çıkan her sözün “mutlaklığını” oluşturabilmek için “Sahabe – Tabiin-Tebeut Tabiin” sıralaması yaptılar. Bunların hepsinin affedilmiş ve cennetlik olduğu yalanını ortaya attılar ki; yaptıkları zulmün üstünü örtebilsinler!

    Bu egemenler eli ile ilk dönem İslam tarihinin üzeri kapkara bir toz tabakası ile örtüldü. O toz perdesini aralamaya çalışmanın ise “sapkınlık” olduğu fikri yaygınlaştırıldı. O dönemin her yaşayanı “ulaşılmaz – erişilmez” kişiliklere dönüştürüldü. Hepsi erişilmez ulu şahsiyetler olunca, onların yaptığı hata ve yanlışlarda bile “hikmet” aranmaya başlandı. Birbirleri ile savaşmaları hatta birbirlerini öldürmeleri bile “hikmet ve içtihat farklılığı” kavramları ile izaha çalışıldı.

    İlk dönemde tohumları atılan yanlışlıklar, yüzyıllar içerisinde kar yumağı gibi büyüdükçe büyüdü ve içinden çıkılmaz bir hale geldi. Peygamber döneminin ardından oluşan çok küçük “açı sapmaları” tarih süreci içerisinde “ölçülemez açı” farklılıklarını doğurdu! Suyun kaynağı bulandırıldı ve her şey birbirine karıştı!

    İslam aleminin bugünkü sorunlarına sadece bugünün penceresinden bakarak çözüm üretmek imkansızdır! Çünkü sorunların kaynağı tarihtedir. Onun için çözümlerinde çıkış kaynağı tarih olmalıdır.

    Tabuların duvarların ardına ulaşmalıyız. Tarihin üzerinde ki toz yığının sıyırmalı, egemenlerin eliyle oluşturulan tarihin arkasında ki gerçeği görmeliyiz. Atalarımızın nakilleri ve kabullerini “mutlak bilgi” görmekten vazgeçmeliyiz. Şu ana kadar bildiklerimizin dışında yeni şeyler söyleyen herkese “sapkın” damgası yapıştırmayı terk etmeliyiz.

    İslam coğrafyası / alemi için ayağa kalkmanın, işgalden sömürüden kurtulmanın, şahsiyet kazanmanın, ilimde fende ilerlemenin yolu doğru dini anlayışı,  doğru felsefe ve mantığı kavramaktan, onun yolu ise; “tarihle yüzleşmekten” geçiyor!