Yazdırdığınız Makale: BEŞİ BİR YERDE.


BEŞİ BİR YERDE

 
SESSİZLİK DE BİR SESTİR

     Kral Nikokreon’un sofrasında Isokretes hiç konuşmadan oturur dururmuş. Neden böyle sessizce oturduğunu soracak olmuşlar. Şöyle demiş filozof:

     “Burası benim söyleyeceklerimin yeri değil, burada söylenmesi gerekenleri de ben bilmiyorum, o yüzden susuyorum.”  

     Yerine, ortamına  ve zamanıma göre konuşmasını ve yazmasını bilmiyorsan, susacaksın! Laf olsun torba dolsun cinsinden konuşup yazanlar, nezih ve ince ayarlı söz söyleme sanatı olan edebiyatın utanç numuneleridir.     

     Kalabalık bir ortama girdiğimde, dost meclislerinde  düşüncemi ortaya sererek, düşünceme uygun bir perdeden konuşmak için fırsat ararım.  

       Şunu söylemeye çalışıyorum, burası Kuşakkaya dost meclisi!   Sesin kaynağından “aynı” çıkış şiddetinde konuşacaklara elbetteki imkan var. Dışardan ara ara parazit yaparak bu muayyen sesin şiddetini artırıp kulaklarımızı ve aklımızı zorlayanların artık susmalarını istiyoruz. Çünkü sessizlik de bir sestir, sessiz kalarak da ses çıkartmış olurlar!

     ŞURALI BURALI AYIRIMI VEYA DAĞLARDAKİ TİLKİLER

     Her seçim döneminde olduğu gibi yine Kelkit’te köylü şehirli ayırımı birden bire hortladı. (Bu meselenin özellikle seçim zamanlarında hortlatılmasının bilinçli yapıldığı ve adeta birilerince bu meselenin gündemde tutularak siyasi rant sağlandığını düşünmeye başladım!)

     Ama ben orda değil şurdayım:

     Bir insan bir yerli veya köylü diye, oralı buralı değerli olamaz. Nereli olursanız olun, insanlığın ortak paydasını temsil eden yüksek değerler vardır. Bunun karşılığında hırsız hırsızdır,ipsiz ipsizdir,serseri de serseridir. Bir insan bir yere mensup olmakla değer kazanmaz,o insanda değer varsa o yere değer katar. Nurettin Özdemir’in Kelkit’e kattığı değer gibi,Aydın Beyin,Tahir Efendi (sayın hocamızın) kattığı değer gibi.Erzurum Kongresine katılan delege Müftü Hafız Osman Efendi gibi.
Yoksa dağlardaki tilkiler Kelkit’e ne değer katacak ki...

TEBRİK

     Seçim sonuçlarının ardından ilk yazdığım “Memleketim Yeşil Elma Kokuyor” isimli yazıda Sevgili Mustafa Canlı’yı tebrik etmiş, duyduğum memnuniyeti ve sıcağı sıcağına duygularımı ifade etmiştim. Bir okurumuzun dikkatini çekmiş, neden diğer kazanan belediye başkanlarını tebrik etmediğimi sormuş. Sormuş sormuş ama, biz yazımızda diğer kazanan belediye başkanlarına karşı olumsuz bir fikir serdetmiş gibi bir imayla en ufak bir dokundurma yapmadık ki, okuyucunun böyle bir şeyi sormaya hakkı olsun!  Okuyucunun bu yönde bir şey araması kıskançlık değilse bile açık bir art niyettir!

     Her zaman şunu demişizdir: Niyeti sahih ve kirlenmemişse, her okuyucu her zaman haklıdır! Suçlu, okuyucunun önüne net düşüncelerle çıkmayan, oyana buyana eğilip bükülerek çıkan kalemdedir. Bizim kalemimizden sızan düşüncelerde çok berraktır: demokrasinin ruhuna inanmış, o ruhun insanlığı yönetmede en mükemmel bir yönetim şekli oluşturduğunu düşünen bir insan olarak, seçimden zaferle çıkan bütün seçilmişlerimizi tebrik ediyorum!

KULAKTAN DOLMA YEMEĞİ!

    İnsanlar, nasıl bu kadar yazar olarak kolayca toplumun karşısına çıkabiliyor, aklım almıyor!. Kimden veya kimlerden bahsettiğimin çok büyük bir önemi yok, aslolan düşüncedir. Bunların yazarlık düşüncelerini besleyen tek bir yemek var zamanın mönüsünde o da “kulaktan dolma”dır. Afiyet olsun!

PARLAYAN KILIÇ VE TÜRK MİLLETİ

     Venedik elçisi Antoni Jüstiniani, Yavuz Sultan Selim’in yanına gider. Yeri öpüp itimatnamesini sunar. Ülkesine döndüğünde herkes, adeta bir ütopya medeniyetinin sultanı gibi gördüğü, hayalinde canlandırmaya çalıştığı cihan padişahının nasıl birisi olduğunu sorar.

    -Göremedim” der Jüstiniani? Merak ederler. Odasına girdiğin, yanına kadar gittiğin halde nasıl göremedin? Şu müthiş itirafta bulunmak zorunda kalır.

     -Kılıcı öyle parlıyordu ki, yüzüne bakamadım.” Elçinin bu sözlerini duyan haşmetli hünkâr:

      -Paşalarım, Türk’ün kılıcı parladığı sürece düşmanların başı daima önde olur. Ama Allah korusun, bu kılıç kınına girer ve paslanmaya başlarsa, o zaman bu kafalar yavaş yavaş dikilir ve bir gün bize yukarıdan bakar” der.

     *Hisse aynen günümüzdedir… Zannetmeyin kılıç her daim şiddettir. Akildir kılıç, histir, idraktir, hâkimiyettir. Muktedir olmaktır…