Yazdırdığınız Makale: SÖZLÜKLER, KELİMELER, AŞK.


SÖZLÜKLER, KELİMELER, AŞK

 
        Sözlükler,binlerce kelime bildikleri halde konuşamazlar.Onları dilsiz yapan sahip oldukları kelimeleri baş harflerine göre ve alt alta sıralamalarıdır.Çok şey bilip de susmanın ağırlığını taşır sözlükler.Yaşlı kızılderililer gibi bir köşede sessizce çubuklarını tüttürürler.

      Kelimeler ne zaman sözlüklerden çıkıp yan yana gelirler, ne zaman üçlü beşli gruplar oluştururlar, o zaman başlar heyecan. Tek başlarına taşıdıkları küçük çuvalı sırtlarından indirip beraberce dağları taşımaya  kalkışırlar. Çağrışım o kadar büyük bir güçtür ki; dağları taşımakla kalmaz nehirleri de tersinden akıtabilir. Çağrışım öyle bir sihirdir ki; şapkadan tavşan da çıkarabilir, kelimelerden kan da. İlkinin adı hokkabazlık, ikincisinin adı sanattır.

      Lamartine; "Sanatçıya iki göz yetmez "diyor. Demek üçüncü bir göze ihtiyaç var, tabiatın objektif resmini değil, manzaranın ne ifade ettiğini görebilmek için.Denek bir kalp gözüne, bir aşk gözüne ihtiyaç var.

       Bergson\'a göre sanatçı; "Bir şeye aşkla bakabilen kimsedir".Sanat eseri bu bakıştan doğar. Bu yüzden en sanatkârlar, aynı zamanda en âşıklardır. Aşkın şiddeti ne kadar kuvvetli olursa, sanat erseri de o kadar büyük olur.

      Mevlâna\'nın "Sen kapları,testileri hele bir kır; sular nasılsa bir yol tutar gider" sözleriyle çağırdığı yer "aşk" değil midir?Onun kır dediği kaplar, nasıl kaplardır ki kırılması sağlam kalmasından daha iyidir.
 
      Sâdi\'de âşıklar için; "onların içleri Mescid-i Aksa gibi kubbeler ile doludur. Onlar dışarıdaki duvarları mahsus harap halde bırakmışlardır" demiyor mu? O halde harap duvarlarına kanıp, saraydan mahrum kalmak niye? O halde küpe kanıp, şaraptan mahrum olmak niye?

       Eserlerini yalnızca "bir sanat eseri olsun" diye verenleri değil, her şeye aşkla bakabilen gözleri tanıyor tarih. O gözlerle manzaralar tablo, gölgeler fotoğraf, kelimeler şiir oluyor. Attila İlhan\'ın dizelerindeki gözler, sevgilinin değil, aşkın gözleridir elbet.

          "o gözler ki

           çakmaktaki alev

           zehirli hançerlerdeki uç

           yakut bir avize gibi

           yalnızlığımızda dururlar

           nereye gitsek gelir bizi bulurlar

           gelir bizi bulurlar

           bulurlar"

      Her eser kadim sanat yapısına konulan yeni bir tuğladır. Bu tuğlanın mevcut yapıya bir şeyler katabilmesi için, en az bütünleşmeye çalıştığı yapı kadar kuvvetli ve saf olması gerekir. Bu gerçekleşmediği takdirde, er geç bütünün ahenginden kopup düşmesi kaçınılmaz olur. Saflık yeni bir ateşle, kuvvet gelenekle elde edilir. SAMAN ALEVİ DEĞİL, ZAMAN ALEVİ OLMALI...

      Sâdi ne güzel söylemiş:

     "Hayattan meyus olanlar,güzel sözler söylerler.Görmez misin ki, kalemin ucu kalemtıraş ile kesilince,kalemin dili daha keskin olur.

      Sevgili Dost,

      Bir körün parmak uçları kadar hassasına az rastlanır kalbin.