Hayatımıza renk katan, tadı tuzu olan bazı davranışlarımız vardır. Bunu yapmak yani başkalarına karşı kullanmak bize ne kadar keyif verse de, başkalarından duymak tam aksine canımızı sıkar. Eleştiri de bunlardan biridir. Birilerini eleştirmek hesapsızca konuşmak ne de zevklidir. Eleştirmek güzeldir, yerinde ve iyi bir lisanla yapılıyorsa. Eleştirmeliyiz, tepkilerimizi belirtmeliyiz, yanlışları ve haksızlıkları dile getirmek elbette çok güzeldir. Ancak eleştiriye açık olmak şartı ile. Tepkisiz bir toplumuz biz aslında. Bazılarımız var ki bunlar, rahatım bozulmasın düşüncesinde olan bencillerdir. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın derler. Bazılarımızda vardır ki bunlar, başıma bir iş gelmesin diyenler sınıfında olup aslında olan bitenin farkındadırlar. Bilinçli tepki göstermezler. Büyüklerine karşı sorumlu olduklarını düşünür aslında içten içe kendilerini yerler. Kıyıda köşede memleketi kurtarırlar. Birde her gördüğü haksızlığı dile getiren , her yanlışı açıkça söyleyen, gerçekten konuştukları dile getirdikleri hep doğru şeyler olan insanlarımız vardır ki, bunlar herkesin gözünde saygın kişilerdir. Hep doğruyu konuşurlar, hatalı hileli davranmazlar. Ama o kadar. Onları asla bir oluşumun, bir faaliyetin yada her hangi bir sivil toplum örgütünün içinde göremezsiniz. Bu mudur doğruculuk, bu mudur tepki vermek? Eleştirelim, tepki verelim. Ama bunu yapmasını bilelim. Kırmızı ışıkta bekleyen araca yeşil ışık yanar yanmaz korna çalmak değildir tepki vermek. Eleştiriyi hayatımızın temel unsurları arasına almalıyız. Önce kendimizi eleştirmeyi bilmeli ve de eleştirilere açık olmalıyız. Eleştiriler olmaz ise düzen olmaz, herkesin doğrusu kendinedir ama eleştiriler bizi genel doğruda buluşturur. Her ne taraftan gelir ise gelsin, her ne olursa olsun hakarete vardırmadan gösterilen tepkilere saygı duyalım. Evet, ayak altında diken gerek. Hem kendimiz hem de toplumumuz için… Saygılarımla, humeyraaygun@gmail.com |