Yazdırdığınız Makale: OKUMAYAN TOPLUMDA YAZI YAZMAK YADA YAZAR OLMAK.


OKUMAYAN TOPLUMDA YAZI YAZMAK YADA YAZAR OLMAK

 
     Yazı yazmak bir bakıma kolay da, yazar olmak çok büyük bir bilgi birikimini gerektiriyor. Bunun yolu da elbette ki kitap okumaktan yani kitap kurdu olmaktan geçiyor.

    Buna rağmen yerel gazetelerimizdeki köşe yazılarına, muhabirlerin geçtiği haberlere ve diğer gelişmelere baktığımızda düne göre yani yıllar öncesine göre önemli mesafe kat ettiğimizi memnuniyetle müşahede ediyoruz.

    Günlük, haftalık, aylık çıkan gazetelerimiz sayıları az da olsa dergilerimiz acaba yeter sayıdaki okuyucularla buluşuyor mu? Pekte emin olmamakla beraber evet demekten başka çare yok. Meraklıları tarafından okunduğu kesin.

    Geçenlerde gazete sahibi bir dostumuzla sohbet sırasında okumayan toplum konusunu tartıştık. Ulaştığımız sonuç son derece üzücü. Sitemkâr söyleşimizi özetlemek gerekirse; olumlu ya da olumsuz şeyler yazmış olsanız da muhatabı olan kişilerin haklarında ki çıkan yazıları okumadıkları ve gazetedeki resimlerine bakmadıklarını yaptığımız mini testler sonucu saptayabiliyoruz.

    Neden okumuyoruz? Sorusuna verilen yanıtlar bildik şeyler. Kitaplar pahalı, bulamıyoruz. Zamanım olmuyor. Okuyup ta ne olacak, eften-püften türünden söylemler.

    İşte size çarpıcı bir örnek daha: Geçen hafta sonu bir hışımla gelip geçen ve hiç bir yatırım için söz vermeyen Sayın Milli Eğitim Bakanının huzurunda cereyan eden önemli bir tespit. Kütüphaneden sorumlu daire başkanının ifadesine göre il genelinde yapılan inceleme sonunda bunca okul içerisinde sadece iki okulda amacına uygun kütüphane varmış, diğer okullar ise sadece kütüphane yazılı levhalarını asmakla yetinmiş. Niçin kitap yok sorusuna, efendim kitapları koyacak raf bulamıyoruz, cevabı alınmış. Buyurun ayırın pirincin taşını. Bu şartlar altında yazdığımız yazıların okunmadığını düşünerek arada bir ıskalayıp yazı yazmadığımız işte bu sebeptendir.

    Bugün niçin yazdın diye soracak olursanız anlatayım: Yerel gazetelerimizde yazılarını zevkle okuduğum Aydın Yalçın kardeşimizin “Gümüşhane\'de Yazar Olmak” başlıklı yazısının son bölümünde dile getirdiği çarpıcı bir ifadeden esinlenerek devam kararı aldım. Ne diyor? Sayın Yalçın... “Yazmak düşünmektir, ben okurumu arayan bir yazar değil okurun beni araması için yazıyorum.” Son derece haklı bulduğum bu görüşün üzerimdeki motivasyonu nedeniyledir ki bizler yazmalıyız, sizler yazmalısınız, okuyan okur, okumayanlarda okuyanlardan öğrenir.      Öğrensin de, yetmiş milyon nüfusun kırk milyonu cep telefonu kullanıyor (bu oran Büyük Britanya\'da 70 milyona 4 milyon) ve kırk milyon nüfus her hafta yirmi TL telefon kartına harcıyor. Pekâlâ bir kitapta alabilir diye düşünmekteyim. Okumadığımızın sebebi maddi imkânsızlık ya da zaman meselesi değildir. Toplumumuz; aktarma-edebiyata ve bilgiye öncelik tanımaktadır. Televizyonu benimsememiz ve ona mahkûm olmamızın altında yatan gerçekte budur. Ve diğer sebeplere gelince galiba “beşikten mezara kadar, İlim öğretisinin sahibi olmamışız”, ya da “bana bir harf öğretenin kölesi olurum” diyen Allah\'ın Aslanı Hazreti Ali\'nin bu veciz sözünden bihaberiz. En önemlisi “İKRA” oku İlahi emrinin asırlardan beri gereğini yerine getirmemişiz...

    Sonuç olarak yeni bir uygarlık yaratmak istiyorsak, yani üçüncü dalga (Bilgi Toplumu) politikasını gerçekleştirmeyi düşlüyorsak okumak veya okumamak arasında tercih yapmamız gerekiyor.

    Unutmayalım:

    OKUMAYAN TOPLUM ÇÖKER...