Yazdırdığınız Makale: TEBDİR - TAKTİR; TEVEKKÜL; CÜZ-İ İRADE; KADER; İLAH-İ İKAZ.


TEBDİR - TAKTİR; TEVEKKÜL; CÜZ-İ İRADE; KADER; İLAH-İ İKAZ

 
 Başlığın bu kadar çeşitli; kompoze; karışık oluşunun uzun ince bir yolun, sonu görünmeyen tünelin,dibi görünmeyen kuyunun verdiği ürpertiyi verdiğini biliyorum.Başlığı bu kadar karamsar bir makalenin içeriğinin nasıl karşılanacağını tahmin edebiliyorum.Bildiğim halde bu eziyeti hem kendime hem de sizlere çektirmemdeki kastı,yazının sonunu getirenler anlayıp hak vereceklerdir.

   Şili’de meydana gelen maden kazasından dünya çok şey öğrendi. Öğrendiklerini pekiştirdi. Zihinler tazelendi, zindeleşti. İnsanlık tarihi, bu günlerin akabinde ki pek çok olumlu adımın atılmasında bu insanlık dersinin öğretilerinden bahsedecektir. Belki Fransız İhtilalından bile çok konuşulacaktır. Yazının icadı, ateşin bulunmasından, insanın aya ayak basmasından daha ehemmiyetli bir hediyeyi dünyaya, Şili’deki madeni işleten işletmeci bahşetmiştir. Madenin 670 m derinliğine bir yaşam ünitesi inşa etmiş,içine oksijen tüpü,sağlık malzemesi,su yiyecek koymuş,hepsinden daha önemlisi de bu üniteyi  yerin yüzeyine  bir hava boşluğu ile bağlamıştır.Bu yaşam ünitesi tahminimiz üzere göçüklerden etkilenmeyecek mukavemette çelik bloklardan(konstirüksiyon) yapılmıştır.

   İnsanlık artık bu tarihten sonra tabi afetler ve görünmez kazalardan sonra ağıtlar yakıp, başına gelenleri insan olmanın ve dünyaya gelmiş olmanın bir tecellisi olarak algılayıp,     ”elimizden ne gelir ki” yalanına sığınmayı bırakacaktır. Görüldü  ki elimizden çok şey gelir, yedi kat yerin dibinde de yaşasak yapılacak çok şey vardır, alınacak çok önlemler vardır, elimizden çok iş gelebilirmiş.33 insan yerin 670 m derinliğinde 67 gün boyunca yaşatılabilir ve burunları bile kanamadan yeryüzüne çıkarılabilirmiş.

    Marmara depremi için “ilahi ikaz “diyenler uzun uzadıya eleştirildiler. İlahi ikaz tezini savunanlar: Bizlerin yoldan çıktığımız için Allah tarafından cezalandırıldığımızı savundular. Karşıt görüşte olanlarda vardı. Bu konu geride kaldı, tartışıldı, yeni bir şey söylemek gerekirse; bana göre asıl İlah-i ikaz: Şili’de ki olaydır. Yaratıcı tabiattaki bütün olayların neden- sonuç ilişkisi içerisinde yaratıldığını, yağmurun ıslattığını, ateşin yaktığını, suların aşağı doğru aktığını, parmağımızı gözümüze sokunca, gözümüzün kör olacağını ikaz etmiştir. Bütün bunların söylenerek Yaratıcı’nın gücünün inkar edildiğini düşünenler korkmadan Allaha sığınmalı,onun verdiği akla binlerce şükür ederek,insanın aklını kullanmasının Yaratıcı’yı inkar manasına gelmeyeceğini kavrayarak söz vermelidirler:Bütün tedbirleri almadan tevekkül etmeyeceklerine  dair.Yetersiz tedbirin “taktir” edilmeyebileceğine dair endişelenmelidirler;  uykuları kaçmalıdır.

   İlahiyat konularında ahkâm kesmiş olmaktan korkarak ve de onların affına sığınarak bu konudaki şahsi görüşümü belirtmem gerekirse: Evrende var olan yaratılmış tabiat kanunlarını bilmek, onları tanımlamak, neden –sonuç(illiyet prensibi) ilişkisi kurmak, Mıro’nun deyimi ile “çözümleme yapabilmek” Kadere İmanımızı “kalp ile tasdik” makamına yüceltir, diye düşünüyorum.

   Yarın bizleri nelerin beklediğini bilemeyebiliriz. Ellimizde olmayan bir kazaya kurban gidebiliriz. Bütün tedbirleri aldığımız halde ölümden kaçamayacağımızda bir gerçektir. İnsanın cüz-i iradesi dünyayı ölümsüz bir gezegen yapmaya yetmez ama daha insanca yaşanılabilen bir gezegene dönüştürebilir!

  Başlık konusundaki kargaşa aydınlandı ise; maksat hasıl olmuş demektir.