(AÇ PARANTEZ KAPA PARANTEZ)

HALKI YAŞAT

Hergün bir gündem… Ülke yavaş yavaş seçim sathına doğru yaklaşmakta… Başkan adayları vizyonları, misyonları, projeleri ile halkın önüne çıkacak. Şimdi bu adayların içlerinden biri başkan olacak. Bu başkan yarın öbür gün diğer adaylara şu seçimden önceki anlattığınız projeleri getirin beraber yapalım der mi? Derse diğer adaylar projelerini verir mi? Yoksa noterde onaylatıp bu benimdir benden başka kimse yapamaz mı der? Şimdi burada kazanan kim olur, kaybeden kim? Adaylardan biri çıkıp dese ki bizim projelerimiz diğer tüm adayların projeleridir, memleket adına ne varsa kabulüz dese şimdi buna da fikir hırsızlığımı denir? Beleşçimi denir yoksa memleket sevdalısı mı? Herkes kendine göre bir şeyler söyler söylemesine de sonuçta kazanan halk olmaz mı? Amaç halkın daha rahat daha güzel yaşaması için değil mi? Daha ne o zaman… Siyasi hesaplaşmalar, restleşmeler, Recep İvedik tiplemeleri  bir yana bırakıldıktan, agresiflik ve kompleksten arındıktan  sonra, belediye başkanı halkın başkanı olarak diğer siyasi partilerinde desteği ile halkı yaşatmaya gayret göstermelidir. Halkı yaşat ki devlet de yaşasın. Gümüşhane-Ankara-İstanbul ve bilimum iller için ölçü bu olmalıdır.

KURTULMUŞUZ!

Şubat ayı içerisindeyiz. Malumumuz Doğu Karadeniz'i ve Anadolu'yu düşman işgalinden kurtarıyoruz. Her yerde kurtuluş şenlikleri… Birine Cem YILMAZ gider diğerine Şevval SAM Gülerek eğlenerek kutluyoruz kurtuluşumuzu. Aklıma Akçaabat'ın kurtuluş fıkrası geliyor, anlatmadan geçemeyeceğim. Halk meydana toplanmış o günler anlatılırken Kaymakam bakıyor ki yaşlı gaziler kenarda, bir dakika diyor. Burada o günleri yaşamış gazilerimiz dururken bizim anlatmamız yakışık olmaz. Yaşlı gazi dedeyi kürsüye çıkarıyorlar. Gazi dede mikrofona üfledikten sonra başlıyor anlatmaya: Düşman Faroz'dan görindi .(Halk heyecanla dinliyor.)Hepimiz sarıldık kazma, kürek baltalara (heyecan dorukta millet vuruşma sahnesini bekliyor.)Topladık tüm malzemeyi nasıl kaçayrık nasıl kaçayrık topuklarımız belimize değiyor. İşin fıkrası bu da… O günler gerçekten çok acı günlermiş. Acı ama biz bu acıyı sırça köşklerimizde ceylan derilerimiz üzerinde yıldızlı otellerde kadehleri tokuşturarak yapıyoruz Nasıl bir empati kuruyorsak... Her yerde bir kurtuluş kutlama gerektiği olgusu yayılmış durumda. Adet halini almış gidiyor. Oysaki memleket nasıl kurtulmalı? Eğer bir memlekette işsizlik azaltılmış, yollar yapılmış, sağlık, sosyal hizmetler yerinde aksamadan verilebiliyorsa, ahlaki değerler çökmemiş ve sevgi saygı içerisinde işler yürüyorsa, insanların yüzü gülüyor ve mutlu iseler işte o memleket kurtulmuş demektir. Bu memleketi kurtaranlarda gözleri arkada kalmamış ve huzurlu bir şekilde bu kadar sıkıntı çektik ama helal olsun, değmiş desinler… Formaliteden yapılan kurtuluş şenlikleri sosyal aktivide olmaz ama sosyalite diyelim gitsin… Hele hele birileri bu kurtuluş günlerini kişisel çıkar ve rant için fırsat bilir hale gelmiş, ranta ortak olmaya çalışanlar, kullananlar, kullanılanlar, ne acı…

Bir ilin düşman işgalinden kurtuluşu anlatılacaksa Japonların çocuklarına anlattığı gibi anlatılmalı, öğretilmeli. Her çocuğun, gencin beynine dün ve bu gün nakşedilmeli. Nerelerden nerelere gelindiği resmedilmeli. Gençler bu günün kadrini ve kıymetini bilerek daha çok çalışması gerektiğini anlamalı. Kısacası bilinçlendirilmeli 7'den 70 e herkes… Yoksa sıcak şömine kenarlarında havyar yiyerek o günlerin acizliği hatırlanamaz, yaşanamaz. Ne zaman ki bu zihniyetten sıyrılır gerçekten adam gibi adam olmaya ve var gücümüzle bu memleketi kalkındırmaya çalışırız ve kalkındığını görürüz işte o zaman bu memleket kurtulmuş demektir.
Sevgi ve Saygılar…
YORUM EKLE