AÇIK BİR YARANIN TRAJİK HİKÂYESİ...

Gündem o kadar yoğun ki… Ülke iç siyaset tarihinde, bir yıl önce söyleseler kimsenin aklına gelmez gelişmeler… Bir yanda Güneydoğu, diğer yanda piyasalar, ekonomik beklentiler…

Hepsi bir yana tarihin tozlu raflarında kalan bir ömürlük 27 Mayıs İhtilali…

Biz, gündemi bir yana bırakarak 27 Mayıs’ın altını çizmek istiyoruz. Konu hakkında Türkiye Günlüğü Dergisi imtiyaz sahibi değerli hemşerimiz Sn. Dr. Mustafa ÇALIK'ın Türkiye Günlüğü Dergisinde yayınlanmış olan başyazısını kısaltılmış bir şekilde sizlerle paylaşmak istiyoruz.

"27 Mayıs:  "Vak'a-yı Şerriye"

Cumhuriyet'i kuran Meclis'i dağıtıp, Cumhuriyet'in tarihini ‘enva-i çeşit' zulüm ve barbarlıkla kirleten ‘Yeniçeri ayaklanması'nın 56. senesindeyiz. Neredeyse her aya birkaç ‘yıl dönümü'nün düştüğü ülkemizde bu kadar nefret ve lânetle hatırlanan bir yıl dönümü daha yok...

 ‘27 Mayısçı' katiller, sadece 3 vatan evlâdını değil, daha neleri asmadılar ki!... Yalnız millete ve milletin temsilcilerine düşman değillerdi, Menderes’in şahsında ‘zarafet'e de düşmandılar... Zarafeti de astılar!..

Muhatapları, ‘terbiye' sahibi insanlardı; hâlbuki bu eşkıya çetesi, kahir ekseriyetiyle zaten çok ‘terbiyesiz' heriflerdi... Terbiyeyi de astılar!..

İktidarı devirdikleri gün, bütün DP ileri gelenlerini kurşuna dizselerdi eğer, ‘Yassıada yargılamaları' kadar büyük bir cinayet işlemiş olmazlardı. Öyle yapmadılar. Gûya bir mahkeme kurdular. En az kendileri kadar aşağılık bir takım hukuk cânilerini, hukuk mesleğinden ekmek yiyen lânet olası adamları da cüppe giydirip kürsüye oturttular. Ondan sonra da kâh mahkemeye çıkarıp, kâh koğuşa götürüp, milletine hizmet etmiş bu insanlara 15 aydan fazla âdice işkence ve hakaret ettiler.

27 Mayısçı Yeniçeri gürûhunun hakla hukukla işleri yoktu. Hukuka veya mensup oldukları mesleğin ahlâkına en küçük saygıları olsaydı şâyet, emri altında bulundukları en üst rütbeli komutanlarını, ‘Sen misin bizden evvel davranıp darbe yapmayan, suç işlemeyen!' diye, kodese tıkarlar mıydı?!

Öyle bir mahkeme kurup öyle bir ‘muhakeme' ettiler ki suçsuz insanları, Menderes ve arkadaşlarından önce hukuku astılar! Bir tek vicdanları ve hâfızaları asamadılar. ‘Sehpa'sını bulsalar onu da asacaklardı. Şimdi, millî vicdan ve hâfızada, her 27 Mayıs geldikçe yeniden asılıyor zarâfetin, terbiyenin, millî iradenin, hukukun ve Menderes'lerin kâtilleri...


Öte yandan, o günden sonra onlarca yıl, memleketimizde resmî ve yahut gayrı resmî vazîfelerin çoğu, ‘hukuk'a göre değil, ‘durum'a göre târif edile geldi ve lüzum hâsıl olunca hukuk yeniden darağacına çekildi. Öyle ki, sonunda hukuk da alıştı ‘asılmaya'... Bir ân geldi ki, artık şikâyet bile etmemeye başladı. Hattâ, boynuna ilmeği geçirenlere teşekkür dahi edecek kadar inceldi, yufkalaştı. Kısacası, millet bu işi pek beceremedi, ama hukuk iyice ‘adam oldu'; orasından burasından çekiştirilerek, itilip kakılarak hizaya getirile getirile, nihayet öyle bir meleke kesbetti ki, en küçük komutta derhal hizaya girmeye başladı. ‘As!' dediler, astı; ‘Kes!' dediler kesti; ‘Gel!' dediler geldi; ‘Git!' dediler gitti; ‘Brifing var!' dediler koştu; ‘Kapat!' dediler, kapattı; ‘At!' dediler attı, ‘Öt!' dediler öttü... Nihayet öyle bir zaman geldi ki, ‘hukuk'la ‘guguk' iyice birbirine karıştı; neredeyse hukuk deyince guguk, guguk deyince hukuk akla gelmeye başladı...

Sağalması bir yana, elli altı yıldır bir türlü kabuk bağlamayan ve hâlâ kanayan ‘açık' bir yaranın trajik hikâyesini anlatmaya çalışıyoruz. Millî tarihin, daha asırlarca mâtemi tutulacak ‘vak'a-yı şerriye'lerinden biridir bu. ‘Kerbelâ' gibi, 17. Asrın 27 Mayısçıları Yeniçeriler tarafından kuytu bir zindanda  hayaları sıkılarak, boğularak şehîd edilen halîfe-pâdişâh Genç Osman'ın katli gibi, millî ve ma'şerî hâfızanın aslâ unutamadığı bir fâciânın hikâyesidir, ele aldığımız mevzu.

Hukuk, demokrasi ve ahlâk tarihimizin ‘Kerbelâ'sı varsa 27 Mayıs'tır! O üç mazlumu, o şartlarda ve o şekilde katleden adamların yürekleri, Yezid'in adamlarından daha yufka değildi. Bırakın Menderes'i, her kim olursa olsun, bir adamı ipe çektikten sonra, onun çoluk çocuğundan ipin parasını istemek nasıl bir şeydir Allah, lillâh aşkına?! Herkes etrafında gördüğüne sorsun, bu dünyada bunu kaç kişi yapabilir? Alçaklığın böylesini kim akıl edebilir? Zulmün bu mertebesine hangi mahlûk çıkabilir? 27 Mayısçılar insanlığı tükettiler. Tıpkı Genç Osman'ın katilleri gibi, Sultan Abdülaziz'in katilleri gibi, Naziler gibi, Stalin gibi insan ruhunu kirlettiler, insanlığı eksilttiler... ‘Memleket meselesi'ne gelince, bizi neredeyse elli sene geri götürdüler. Bu vak'a-yı şerriye ve onun kendisi kadar gayr-ı meşrû dölleri olmasaydı ihtimal ki, bu gün dünyanın en demokratik ve en zengin, en müreffeh üç-beş ülkesinden biriydik. O ‘fâciâ'nın faturası böylesine ağırdır.''

Sevgi ve Saygılar…
YORUM EKLE