ALIŞKANLIKLAR VE YETİNME DUYGUSU ÜZERİNE BİR ANALİZ

Geçtiğimiz hafta yerel bir gazetemize verdiğim röportajda, “gençlere, öğretmenlere, akademisyenlere ve topluma ne tavsiye edersiniz?” diye sorulan sorunun cevabı ve devamı  her nedense gazetede yer almayanca önemine binaen ,"Saplanıp kalınan alışkanlıklar ve yetinme duygusu” üzerine kurguladığım  cevabımı biraz daha genişleterek bugünkü yazımın konusu olarak  siz değerli okuyucularımla paylaşmak istedim.

Alışkanlık, düzenli ve sürekli olarak kendini gösteren davranışlardır. Yetinme duygusu ise, kanaat etme elindeki ile yetinme olarak tanımlanıyor. Her iki kavramda, doğuştan  getirmediğimiz sonradan edindiğimiz davranışlar olarak hayatımıza girmişlerdir.

Alışkanlıklar güçlü kavramlardır. Tekrarlanan her hareket zamanla alışkanlık halini alır. Genelde iyi huyların alışkanlık haline gelmesi daha zor bir olgudur.Nefsin engellemesi söz konusudur. Çünkü nefis akılsızdır. Kendi zararına olan şeyleri yapmaktan büyük zevk alır ve hep kendi zararına olan işleri yapmak ister. Adama,"sigarayı bırak" dersin. Adam, "atın ölümü arpadan olsun” der ve sigara içmeye devam eder. İşte nefis denen meret böyle bir şey. Kişiyi mahvedip öldürünceye kadar zorlar durur.

Yetinme, kanaat etme, elindeki ile yetinme olarak tanımlanıyor. Yetinme insanoğlunun var olmasından beri gelen bir duygudur. Biz Türklerde önemli bir yeri vardır: "Her Türk kanaatkardır” sözü boşuna söylenmemiştir. Bunun Türkçe karşılığı ise “yetinmedir” Gençlere soruyoruz? ”Okul durumu ne oldu?” Cevap: okul bitti efendim . Lise mezunu olma ile yetiniyor ilerisini yeğlemiyor. Emekli olmuş adam. Eh Allah'a çok şükür geçinip gidiyoruz, diyor.

Hayatımızı daha anlamlı hale getiren yetinme mi? Yoksa yetinmeme mi diye sorarsanız sizi bilmem ama bendeniz şartlı olarak  her ikisi de derim. Ama nasıl? İşte cevabı.

İnsan, hangi konumda olursa olsun, demir attığı limanla yetinmeyip, sığınacak başka limanlar arayan bir uzun yol kaptanıdır. Güvenle sığınacağı bir liman buluncaya değin çabalar durur. Bu çabalama sırasında, karşısına çıkan iki azılı düşmanı, (SAPLANIP KALDIĞI ALIŞKANLIKLAR ve YETİNME DUYGUSU) nu yenmek zorundadır.

Alışkanlık, kişiyi nesneye dönüştürür, yetinme ise mütevekkil kılar, atılım yeteneğini dondurur.

İnsan, devinim  yeteneğini öldüren kör alışkanlıklardan, elini kolunu bağlayan YETİNME tutsaklığından ancak kitabın ona açtığı uçsuz bucaksız düşünce-duygu limanına sığınarak kurtulabilir.

Büyük düşünür Rotterdamlı Erasmus, “Hayvan hayvan olarak doğar, insan, insan olarak doğmaz, oluşturulur” der.

İnsanın oluşumunu, kitapların gözümüzün önüne serdiği evrensel dünyadan başka sağlayacak başka  bir güç yoktur. Bu bağlamda insanın, ancak kendine verdiği emekle insan olacağı gerçeğini de hatırlatmış olalım. 

Okuru “okur”, öğretmeni “öğretmen”, aydını “aydın”, akademisyeni “akademisyen", gençleri “genç” yapan gücü ,insan ancak kendine verdiği emekle yaratır. Bunun adı da yaratıcı güçtür.

Bugün, Türk eğitim sisteminin açmazlarından biriside  Yaratıcı gücün öğrencilerde nasıl oluşturulacağının tartışılmamasıdır. Reçete belli. İyi bir kitap kurdu olmak. Yani, okumak. Okumayan yolda kalır, çağın gerisine düşer.Bir ulusta okumağa rağbet yaygınlaşmadıkça bunun yerini gaflet alır. Bu gafletten doğacak felaket azalmaz, aksine giderek artar.

Netice itibarı ile İnsan, et ve kemikten var olmuş nesneler bütünlüğünden başka bir şey değildir. O kendini, ancak yaratıcı gücüyle yeniden yaratabilir. İnsan, işte o zaman kendi kurduğu yapının mimarı olur. Çare okumaktan geçiyor. Bunu asla unutmayalım.

NOT:   Yeri gelmişken Aktarayım : İstanbul'da ikamet eden ve Ataç Hukuk Bürosu sahibi  hemşehrimiz Av. Rafet Ataç, iyi bir okur aynı zamanda kütüphane sahibidir. Geçen hafta köşemde yazdığım.”Gümüşhane Üniversitesi Geleceğin Oksford’u olmaya namzet yazımdan esinlenmiş olacak ki Teşekkürlerini ve GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİNE (1600) adet kitap hediye ettiğini bildirdi..

Bizde kendilerine teşekkür ediyor yazımızın konusuyla örtüşen bu örnek davranışı içinde kendilerini kutluyoruz.
YORUM EKLE