ATANAMAYAN MI? ATAMASI YAPILMAYAN MI?

Öğretmen olmak amacıyla eğitim fakültelerinden mezun olup bir türlü atanamayan öğretmen adaylarının atanma mücadelesi gittikçe drama dönüşüyor. Bir rivayete göre 250 bin, başka bir rivayete göre 300 bine yakın öğretmen adayı her yıl olduğu gibi Şubat ayında atama emri bekliyor.

Felaket tellallığı mı, umut tacirliği mi yapalım? Ne diyelim? Milli Eğitim Bakanımız Şubat ayında yeni atama yapmak istemiyor. Başbakanımızın Şubat ayında öğretmen atama düşüncesi yok diyerek felaket tellallığı mı, yoksa Başbakanımız ve Milli Eğitim Bakanımız sizin hal-i pürmelâlinizi en az bizim kadar görüyor ve biliyor.

Bilindiği üzere atanmayı bekleyen öğretmen adayları çeşitli devlet üniversitelerinin öğretmen yetiştiren bölümlerinin sınavını kazanmak suretiyle öğretmen olmayı hak ederek mezun olmuşlardır. Neticede mezkûr kişiler, diplomalarını bakkaldan ve paralı üniversitelerden almamışlar, bizzat devlet üniversitelerinin açtığı kontenjanları tercih ederek diploma almayı hak etmişlerdir.

Ortada bir gerçek var ki, geçmişten günümüze uzanan süreç içinde devlet bir eğitim politikası üretemediği gibi, üniversitelerin eğitim fakültelerinin öğretmen yetiştiren bölümlerine ihtiyaç duyulanın kat be kat üstünde öğrenci alınmasına sessiz kalarak böyle bir dramın yaşanmasının baş müsebbibi olmuştur. Bu yüzdendir ki, sayıları 300 bini bulan öğretmen adayının sayısı azalma yerine her yıl yeni mezun olan öğretmen adayları ile çığ gibi artmıştır.

Eğri otursak da, doğru konuşalım. Plansız, programsız öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerine gelişigüzel kontenjan ayıran, hangi alanda ne kadar ihtiyacın olduğu konusunda araştırma yapma ihtiyacı bile duymayan, hatta öğretmenlik mesleğini ilk on tercih içinde verenlere burs vaat ederek, tercih yapmaya yönlendiren sorumlular kendilerini hesaba çekmek, vicdan azabı duymak yerine, yeni atama yapmayı düşünmüyoruz, yeteneklerinize göre kendinize başka iş arayın gibi ifadeler soruna kayıtsız kalmanın yanında acımasızlığın da bir ifadesidir. Oysaki bu sorun kayıtsız kalınacak bir durum değildir. Zaten sorumlular sorunluların sorunlarını görmezlikten, bilmezlikten geldikleri için sorun gittikçe çığ gibi büyümüştür. Herkes nefsini hesaba çeksin. Suç; açılan kontenjanları tercih ederek, öğretmenlik mesleğini seçenlerde mi, yoksa plansız kontenjan belirleyenlerde mi?

Gelinen noktada, hükümet ve Milli Eğitim Bakanlığı, zaman kaybetmeden hem atama bekleyen öğretmen adaylarının ve ailelerinin mağduriyetini sonlandırma hem de yapılan hatayı tamir etme adına var olan ihtiyaç kadar öğretmen ataması yapmak suretiyle bu yöndeki beklentilere cevap vermelidir. Bundan sonra da öğretmen yetiştiren eğitim fakültelerinin kontenjanları mevcut yığılma dikkate alınarak MEB, YÖK ve üniversiteler arasında ihtiyaca göre belirlenmelidir.

Sonuç olarak, Milli Eğitim Bakanlığı, atanamayan öğretmenlerin varlığından ve bunlara öğretmen adayı denilmesinden rahatsız oluyor. İster adını koyalım, ister koymayalım, bu sorun gün ışığı gibi ortada olup, atanamayan öğretmen adaylarının ve ailelerinin olduğu kadar başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere ülkemizin kanayan bir yarasıdır. Bu yaraya acilen neşter vurulmalıdır. Öğretmen adaylarının ve ailelerinin yıllarca tabi tutuldukları psikolojik işkenceye bir an önce son verilmelidir.
YORUM EKLE