AZ ÖTEDE OYNAYIN

Yazmakta çok zorlanıyorum böyle zamanlarda.
Çünkü, defalarca dile getirilmiş olan şeyler söyleyeceklerim ama ne şekil söylense, asla anlaşılamayan.

*

Ne cümlelerden, ne ayaklanmalardan, ne kanunlardan anlamayan, kalbinde ne insan sevgisine ne doğa sevgisine yer olmayan insanlar; nasıl söylesem anlarlar anlatacaklarımı, diye düşünüyorum.
Öfkemi dizginlemeye çalışıp, boğazıma düğümlenmiş cümlelere dönüyorum.

*

6000 ağacı kestiniz Yırca köyünde. 6000, yüz yıllık zeytin ağacını.
Santral kurulacakmış, çok önemliymiş, Türkiye’de ilkmiş, bilmem neymiş…
Siz, o kadar mühim bir işe imza atacak kadar zeki adamlardınız madem, yüz yıllık zeytin ağaçlarına dokunmadan da bu santrali kurmanın bir yolunu bulabilirdiniz.

*

Bildiğiniz, varsa yoksa kazanmak.
Fizibilite etütleriniz yalnızca kendi rantınız doğrultusunda. Yer işinize uygunsa tamam. Ya işimiz yere uygun değilse diye düşünmüyorsunuz.
AVM’ler kurdunuz, ağaçlık alanların yerine. Renkli oyuncakları, bir ağacın dalına kurulmuş salıncaktan daha güzel gösterdiniz çocuklarınıza. Çünkü sizin, o AVM’lerden kazandığınız paralarla, çocuklarınıza pahalı oyuncaklar alabilme şansınız vardı. Geçimini zeytinlikte çalışarak sağlayan babalar ve çocukları umrunuzda olmadı bile!

*

Kanunsuzca kesmeye çalıştığınız ağaçlarının, önünde siper olan köylüleri dövebilecek cüreti kendinizde buluyor olmanıza tahammül edemiyorum.
Geldiğimiz noktanın vahameti içimi acıtıyor.
Yırca köyü muhtarının çaresizliği, gözyaşları içindeki serzenişi, belli ki size hiçbir şey ifade etmemiş.
Eminim zeytin yemeye gamsızca devam edeceksiniz.

*

Ama bu devran sizin sandığınız gibi dönmüyor!

Elinizde bir defter var.
Her gün bir sayfa koparıyorsunuz.
İlk başlarda kopan sayfaların eksikliğini fark etmiyorsunuz.
Sonra bir gün, bakıyorsunuz defter bitmiş.
Ve ağaç da kalmamış defter yapacak!
YORUM EKLE