BİZİM ESERİMİZ

Ailede başlasa da, içinde yaşadığımız çevrede şekillense de asıl biz öğretmenlerin eseridir insanoğlu. Bu yüzden en kutsal meslek diye tabir edilir öğretmenlik. Öyle ya; karşılıksız sevmenin ve almadan hep vermenin adıdır öğretmenlik.

İçinde yaşadığımız toplumdaki özü, sözü, ahlakı ve örnek yaşantısı ile parmakla gösterilen eşref-i mahlûkat diye tabir edilen insanlar bizim tezgâhımızdan geçip en güzel şekilde tezyin edilmesine rağmen öte yandan toplum içinde adeta birer mikrop yuvası hükmünde olan tüm caniler, zinakârlar, alkolikler, müptelalar, sapıklar, tecavüzcüler de maalesef biz öğretmenlerin eseri. Neden mi? Çünkü biz bize emanet edilenlerle gerçekten ilgilenebilsek, onların ruh dünyalarına inebilsek ve onları toplum içinde saygın ve şahsiyetli birer birey olmalarını sağlayabilseydik bugün Özgecanımız yaşıyor olacaktı. Ve biz gerçekten önce dört dörtlük anne ve babalar, sağlam bir toplum ve nihayetinde gerçekten idealist öğretmenler olabilseydik bugün gazetelerin üçüncü sayfalarına bakıp midemiz bulanmazdı.

Dün her şey güzeldi. Bugün kötüye doğru giden ahvalimiz ve yarın maalesef bugünü de arıyor olacağımız durumumuz içler acısıdır. Öğretmenlik mesleğinin önemini anlamak için de çok uzağa gitmeye gerek yok. Neden mi? Okuyun o zaman.

Yıllar öncesinde Gümüşhane Kaletaş Köyü İlkokulu öğretmeni Ömer Faruk Öztürk öğrencileriyle Söğütağıl Köyü İlkokulu’na ziyarete giderken yolda Rahmetli Kayakçı Muzaffer Demirhan’ın arabası ile bir öğrencisinin ayağını ezmesi sonrasında üstelik çocuğun babası da yanında ve çocuğunun elinden tutuyor olsa da o can havliyle ağzından çıkan ilk sözler; “Öğretmenim beni kurtar” oluyorsa işte öğretmenlik böyle bir kutsi meslektir diyoruz.

Evet, Cumhurbaşkanını da, Başbakanı da, doktoru da, öğretmeni de, hırsızı da, sapığı da bizler yetiştiriyoruz. Hepsi bizlerin eseri. Doksan yaşındaki kanser hastası dedesini kurtarmak için alın teri döken doktoru bıçaklayan hain torunu biz eğer yetiştirebilseydik o gencecik doktor kardeşimiz bugün hayatta olurdu.

Dün otobüs durağında masumane bir şekilde evine veya okuluna gitmek için bekleyen kızımızı molotofla yakan o şerefsiz haini bizler eğer iyi yetiştirebilseydik o kızımızın anne ve babası bugün ah-u figan etmezlerdi.

Dün kavgayı ayırmak için araya giren Trabzonlu polis memurunu bıçaklayan o şerefsizle biz yeterince ilgilenebilseydik bugün o polis kardeşimiz bugün evlatlarının yanında olabilirdi. Bunun yanında o şehit polis memurumuzun ailesi için öncü olan ve o polisimizin ailesine apartman dairesi alması için gayret gösteren Gümüşhaneli evladımız Tolga Zengin’i de şükürler olsun ki gene biz öğretmenler yetiştirdik.

İstanbul’da bir ilköğretim okulunda 13 yaşındaki öğrenci tartıştığı arkadaşını darp ederek öldürdü. Haberi okudunuz sanırım. Bu olaylar Amerika’da ve batıda değil. Türkiye’de maalesef. Süleyman Tanrıverdi adlı öğretmen kardeşimizin dediği gibi;

Biz eğitimciler Türkçe, matematik, fen bilgisi verdik belki ama bir şeyleri vermeyi unutuverdik. Erdemi, ahlakı, dini, saygıyı ve güzel hasletlerimizi. Peki bizler anne babalar, öğretmenler nerede hata yaptık? Maksat bir suçlu aramak değil. Televizyon, internet, çevre, aileye suçu yıkmak değil gayemiz. Tüm bunların cevabını yıllar evvellinde Atatürk; “Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” diyerek vermişti zaten. Bugün tartıştığı arkadaşını öldürebilecek kadar gözünü kan bürüyen, canavarlaşan öğrenciler varsa bunun en büyük sorumlusu maalesef eğitimciler, yani bizleriz. Biz mi dedik git arkadaşını öldür. Tabi ki biz demedik ama öldürmemesi için ne yaptık. Öğrencilere ne kadar model olabildik? Öğrencilerimize ne kadar sahip çıkabildik? Sadece bir takım bilgileri öğretmekle görevimizin bittiğini mi zannettik? Eğer bilgi öğretmek öğretmenlik olsaydı, bilgisayarlar bu işi bizlerden daha iyi yapardı.

Evet, iyi de kötü de bizim eserimiz. Anne ve babalar olarak sizler, öğretmen olarak bizler ve toplum olarak hepimizin bu tabloda fırça darbeleri var öyle değil mi?
YORUM EKLE