BU BAYRAM BAŞKA OLSA

Bayram sabahlarını hep çok sevmişimdir. Farklı şehirlerde bulunan aile bireyleri bir araya gelir çünkü bayram sabahları ve kahvaltıda annemin yaptığı leziz baklava vardır ki o baklavalar bayram sabahlarını bütün bir yıl iple çektirir bana. Sonra çocuklar gelir bayramlaşmaya, üzerlerinde bin bir hevesle alınmış bayramlıkları, ayaklarında yeni boyanmış ayakkabıları, muntazaman taranmış saçları ve bayram şekeri almak üzere uzanmış minik elleri. Sizi bilmem ama beni bir bayram sabahı bu minikleri gözlerinin içi gülerken görmek kadar hiçbir şey mutlu etmiyor.  Sonra unutuyorum tüm sıkıntılarımı. Çocuklar benim içimdeki sevgiyi hep diri tutuyor. Haz etmediğim birine bile selam verip, bayramını kutluyorum. Hoş zaten kin tutabilen biri değilim. Ama yine de insan bazen ‘ben’ demeyi abartıyor, benliğini sevgisinin önünde tutuyor; “Ben haklıyım. Ben doğruyum. Ben… Ben… Ben…”

Evet, her zaman çok mümkün değil, kırgın ya da kızgın olduğumuz birine selam vermek. Hele de karşımızdaki insanın yapıcı olmadığını, belki kibirli olduğunu biliyorsak. Ama şunu unutmamak gerekir ki, kötü davranışlarda bulunmak da aslında insan olmanın gereğidir. Evet, hata yapmak, kalp kırmak insanın doğasında var. Ama insanın doğasında hoş görmek, affetmek de var. Ve bayramlar kırgın olduklarımızla barışmak için sanıyorum en güzel vesile. Biliyorum ki, ben ne dersem diyeyim bazılarınız yine kırgın olduğu insanları görünce kafasını çevirip geçecek. Belki arayıp özür dilemesi gerektiği halde yine ‘ben’ diyecek ve aramayacak. Hatta kardeşiyle küs olanlarınız bile küs kalmaya devam edecek belki de, “Kim kardeşine bir yıl küserse, bu onun kanını dökmesi gibidir.” hadisine aldırmaksızın. Siz hiç kardeşiyle aylardır konuşmayan bir çocuk gördünüz mü? Ben görmedim. Kavga ederler, kıskanırlar birbirlerini, oyuncaklarını paylaşamazlar, didişirler, kapışırlar ama birkaç saatten fazla sürmez çocukların birbirlerine olan küslüğü. Sonunda yine bir araya gelmenin bir yolunu bulurlar. Özellikle ailesi tarafından özür dilemeyi öğrenmiş çocuklar, kin tutmamayı öğrenerek büyürler.

Bayramlarda da başta ailelere ve sonra bizlere(teyze, dayı, hala, amca, kuzen, komşu) olarak düşen, çocuklarımızın sevgiyi, mutlu etmeyi, mutlu olmayı, paylaşmayı, kin tutmamayı, insanların hata yapabilen ve affetmeyi bir lütuf olarak görmeyip, erdem kabul eden bireyler olmalarını öğretmek. Ve şunu çok iyi bilmenizi isterim ki, çocuklarınıza hiçbir öğretiyi anlatarak öğretme şansınız yok. Çocuklar görerek, model alarak öğretir. Verdiğiniz sözleri tutmayarak, yalanın kötü bir şey olduğuna dair kuracağınız cümleler çocuğunuzun kafasını karıştırmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Bu yüzden siz bundan yirmi sene sonra çocuğunuzla nasıl bir bayram geçirmeyi hayal ediyorsanız, bu bayram çocuğunuza öyle bir bayram sunmalısınız. Ellili yaşlarınızda, eşinizle yalnız bir bayram geçirmenize, emin olun ki ancak çocukluğundaki bayramlara hasret kalan bir evladın gönlü razı olmayacak ve tüm şartlarını zorlayarak sizin yanınızda bulunacaktır.

Öyle çok büyük şeyler gerekmez çocukları mutlu etmek için (ki bence sevgiyle büyümüş yetişkinler için de bu böyle). Bir bayram şekeriyle gözleri parlayan bir çocuğu ne kadar kolay mutlu edebileceğinizi bir düşünün. Dün pedagoji derneğinin bir yazısını okudum, her bayram belirledikleri bir hediyeden on, on beş adet alıp bayramda çevrelerinde bulunan çocuklara dağıtıyorlar. Yazıyı okur okumaz içimde bir kıpırtı oldu. Çocuklara ne hediye alabileceğimi düşündüm ve bu sabah kendimi kırtasiyede buldum. Rüzgâr gülleri, defter, klasiklerden birkaç kitap, resim defteri, boya kalemleri, renkli kalemler, taraftar kalemleri, stickerlar, oyun hamurları aldım. Ve aldığım hediye paketleri içerisine hepsinden birer tane koydum.  İki paket sigara parasıyla yaptım tüm bunları. Lokantada yenebilecek bir yemek parasıyla yaptım. Mutlu olmanın mutlu etmekten geçtiğini anladığınız zaman hayat sizin için de çevrenizdekiler için de daha güzel bir hale geliyor. Ne pahalı giysilerin, ne lüks lokantalarda yenilen yemeklerin ne de yükseldikçe yükseldiğiniz mevkilerin sizi, bir çocuğun gözlerindeki sevincin kaynağı olduğunuzu bilmek kadar, mutlu edemeyeceğini anlıyorsunuz.
Umarım, yazımı okumayı bitirir bitirmez, çocukları mutlu etmek üzere en yakınınızdaki kırtasiyeye gidip bahsettiğim hediyelerden alır ve sonra da kırgın olduğunuz dostlarınızı arayıp bayramlaşırsınız.

Sizce de, sevdiklerinizle aranıza duvar örmekten başka bir işe yaramayan  ‘ben’ kavramından kurtulmak için güzel bir bayram değil mi? Ve sevmek için de…

O halde kutlu olsun.
YORUM EKLE