DAVA ADAMI OLMAK

Dava; bir hakkı savunmak, muhafaza ve müdafaa etmek için sahiplenmek demektir. Dava kararlılıkla taşınan, uğrunda fedakârlık yapılan, hep daha ileriye götürülmek istenen şeyin bizatihi kendisidir.

Dava adamı ise inandığı değerler uğrunda can, mal ve kısaca tüm benliğiyle kendini bu uğurda feda edebilendir. Dava adamı, davasına inanan, davasını anlayan, davasını kendi hayatında fiilen yaşayan ve gücü nispetinde davasını başkalarına anlatan itikat ve amel sahibi kimsedir.

Davanın adı ne olursa olsun ister hak, ister batıl olsun, sonuca ulaşmak dava adamları ile mümkündür. Bir davanın adamı olmazsa dava yürümez. Davasının adamı olamayanlar da zafer göremez.  Ne var ki, dava adamı olmak kolay değildir. İnsan çalışıp çabalayarak her şey olabilir. Fakat dava adamı olmak, idealist insan olmak çok farklı bir şeydir. Kişi ben dava adamı, “Olmak İstiyorum” demekle dava adamı olamaz. İnsanın inandığı İdealler ve hedefler uğrunda çaba göstermesi gerekir.  Yoksa emeksiz ve zahmetsiz bir yere varılmaz. Zahmetsiz rahmet olmadığı gibi sebepsiz de bir şey olmaz.

Dava adamı sırf davası için yaşayan, çizgisinden sapmadan ve ekseninden kaymadan, savunduğu davayı, her zeminde ve platformda, hiç üşenmeden ve yılmadan ömrü boyunca anlatabilendir. Dava adamı olmak; her türlü zorluğa, karşıtlığa rağmen önüne çıkan engelleri aşabilmektir.

Gerçek dava adamları bugünü değil geleceği yönetmek gibi bir hedefe kilitlenmiş kişilerdir. Onun için bu tür insanlar geçici değil geleceğe kalacak değerler peşinden koşarlar. Gelecekle randevusu olanlar reel şartlar ya da fırsat stratejilerinin peşinden koşamazlar.

Dava adamı olmak fikir sahibi olmaktır. Fikir adamı, yeni bir hayat ve büyük idealler için mücadele eden, insan ve toplum hayatına her boyutuyla yön vermeye çalışan, insanların bakış açılarını, davranışlarını, tepkilerini şekillendirmeye çalışan bir değerler ve inançlar adamıdır.

Hayatlarını bir davaya vakfedenlerin hareket noktaları idealleridir. Dava ruhuna sahip olanlar hayatlarını ideallerine göre program altına alır, his ve düşüncelerini, ideallerinin istikametinde disipline eder, arzu ve isteklerine yine bu çerçeve içinde gem vururlar. Onların yaşadıkları hayat, kendi hayatları değil, ideallerinin gerektirdiği hayattır. Onların ruh, kalp ve kafaları bu hayat tarzına göre şekillenir.

Davanın başarısı, dava adamının fedakârlığı ile doğru orantılıdır. Davası uğrunda fedakârlık göstermeyen bir kimsenin, kendi davasının başarısı konusunda ümit var olması, boş bir hayalden ibarettir.

Bir dava adamı için inanmak yeterli değildir aynı zamanda inandığına iman etmesi gerekir.  İman etmekte yeterli değildir aynı zamanda sağlam bir İslami karaktere ve dik duruşa da sahip olması gerekir. Ne yapılmasını bilmek yeterli değildir. Aynı zamanda o işi yapacak yürekliliğe de sahip olması gerekir. Dava adamı; İslam’ın ve insanlığın çıkarlarına gerçek anlamda hizmet edecek her şeyi ne pahasına olursa olsun yapmaya hazır olmalıdır. İslam’ın ve insanlığın çıkarları yanında kişisel yaşantısını ikinci planda tutmayı başarabilmelidir.

Dava adamı; bir asker gibidir. Yemeğini değil maksadını düşünür, O'nun için hayata ait şeyler maksada hizmet eden unsurlardır. Dava adamı gerektiğinde İnandığı idealler uğrunda ömrünü tüketebilen kişidir.  O, kolay zamanda ahkâm kesenlerden değil, zor zamanda hizmet edenlerden olmalıdır. İslam’ın izzetini göstermek hususunda en ufak bir zaaf göstermemelidir.

Dava adamı; baskıya boyun eğmeyen, özgürlüğünden taviz vermeyen haysiyetli bir kişiliğe sahip olmalıdır. Zorlama ve dayatmalarla davasından vazgeçecek veya şartların müsait olmadığını bahane ederek mücadelesini sekteye uğratacak bir kişilik dava adamının kişiliği değildir.

Bu konuda bir dava adamı olarak Resulullahın yaşantısı Müslümanlar için en iyi örnektir.

Kureyşli müşrikler peygamber Efendimiz'(s.a.v.)e davasını bırakması karşılığında makam, mevki, Mekke’nin en güzel kızlarını ve Mekke’nin yöneticiliğini teklif etmişlerdi. Peygamber efendimiz (s.a.v )  müşriklere cevabı: “Güneşi sağ elime Ayı sol elime verseniz yine de bu davadan vazgeçmem “ şeklinde olmuştur.

İbrahim olmayı isteyen, aynı zamanda ateşe atılmayı da göze almıştır. Yusuf gibi olmanın yolu, davası uğruna yıllarca hapishanede çile çekmeyi önceden kabullenmektir. Dava adamı olarak ölmek, sahabe gibi yaşamaya bağlıdır. Bunları birbirinden ayrı düşünmek imkânsızdır. Şehadeti arzulayıp can pazarından kaçmak olacak şey değildir. Bediüzzaman: “Beni nefsini kurtarmayı düşünen bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarma yolunda dünyamı da feda ettim, ahretimi de." diyor...

Dava adamı, davası uğrunda yaşamayı ve ölmeyi bilen ve başaran kimsedir. Davası uğrunda yaşamayı ve ölmeyi göze almanın derdini dert edinen kimsedir. Bundan ötürüdür ki, dava, dava adamının sağlık ve varlık sebebi olmuştur.
Dava adamı, Allah yolunda cihad etmekten usanan değil, şehadet sevdasına susayan kimsedir.

Bir dava ne kadar hak olursa olsun, onun için canını verebilecek dava insanları olmadığı müddetçe o dava mağlup olmaya mahkûmdur. Dava, fedakâr ruhlu insanların omuzlarında kemale ulaşır.

Kuşkusuz insanlık için en büyük dava İslam davasıdır. Yani insanın tüm gayretini sarf ederek Yüce Allah'ı (c.c) razı etme davasıdır.

Dava adamı olmayan heva adamı olur. Yani nefsi tatmin etme, gençliği yaşama, heva heves peşinde koşmayı dava edinir. Her Müslüman Allahın davasına sıkıca sarılmalıdır. Kurtuluşun bu davada olduğunun bilincinde olmalıdır.

Son olarak şunu söyleyebiliriz ki dava adamı demek, davranışlarında, insani ilişkilerinde, yönetimde kısaca hayatın bütün yönlerinde Allah (c.c.)’a kul olmaya çalışmanın gayreti ve mücadelesinin ismidir.

YORUM EKLE