Dâr-ı Fenâ

 

Birtakım hastalıklarla hayattan soğuduğunuz oldu mu hiç? Ya da çaldığınız tüm kapıların duvar olduğunu fark edip umutsuzluğa kapıldınız mı? Başınıza gelen en berbat olaydan sonra “Neden ben?” diye sordunuz mu kendinize? Peki ipek mendiller arasına sarıp saklamak istediğiniz anlar oldu mu? Kendinizi dünyanın en mutlu ve şanslı insanı hissettiğiniz anların sayısı da bir o kadar çok mu?

Çünkü yaşamın doğası tam olarak bu. İnsan hayatı gamlar ve demler bütünü. Ve insanı özgün kılan şey gamları ve demleri arasında yaşadığı gelgitlere karşı duruşu.

Yeryüzündeki insan sayısınca ve şiddetince gam ve dem varken insan gamın en büyüğünü ve demin en küçüğünü kendi yaşadığını zannediyor. Şükretmeyi, tevekkül etmeyi unutuyor bazen. Belki de önemli bulmuyor.

Halet-i ruhiye dediğimiz şey gerçekten yaşadığımız olaylarla bağlantılı gibi görünse de aslında film kalpte başlayıp kalpte bitiyor. Kalbini temizleyip onunla bakmaya başladın mı dünyaya derdinden utanıyorsun, küçük şeylerle mutlu olabilmeyi öğreniyorsun. Kendi sorunlarının arasında senden daha büyük sorunları olan insanlara yardım ediyorsun ve kalbini biraz daha temizleyince görüyorsun ki büyük resmi çizenin tablosunda herkesin rengi özgün.  Büyük resmi oluşturan şey ana renklerden oluşan bin bir çeşit renk ve küçük dokunuşlar.  Ana renk insanlık.

Ben kendi hayatıma odaklanıp insanların acılarını ve sevinçlerini hiçe sayamıyorum. Sayarsam insan olmam gibi geliyor ki en korktuğum şey beşer olmaktır; beden olarak yaşayıp beden olarak yok olmak. Öfkeme yenik düşüp empati yapamamak. İncinmediğim halde birini incitmek. Hayatımdaki insanlara hiçbir şey katamamak. Bu yazıyı kendime bir hatırlatma olsun diye yazıyorum, son zamanlarda kendimi beşer duygulara kapılmış gibi hissettiğim için yazıyorum. Çünkü ben aklıma ve kalbime yazarak mukayyet oluyorum.  Hayatımda her şey güllük gülistanlık olsa bile tıpkı sıkıntılar gibi güzelliklerin de ölümsüz olmadığını hatırlamak adına, kendim için ve beşer olmaktan korkanlarınız için şuraya Muhibbi’den bir not bırakıyorum:

“Gamına gamlanıp, olma mahzun
Demine demlenip, olma mağrur
Ne dem baki, ne gam baki.”

Kübra Coşkun

kubracskn9@gmail.com

YORUM EKLE