EĞİTİM VE KÜLTÜR HARİTAMIZ

Bir ülkenin eğitim ve öğretimden daha önemli hiçbir meselesi olmamalıdır. Zira  ekonomik, siyasi ve sosyal meselelerin  kaderi eğitim  politikalarındaki istikrara bağlıdır.

Cumhuriyetimizin 100.yılına doğru ilerlerken, geride bıraktığımız yıllarda, sanayileşmeden hızlı kentleşmeye, ekonomik refahtan sosyal yaşama pek çok alanda dikkate değer gelişmeler kaydettiğimiz bir gerçektir. Buna rağmen, eğitim ve kültürel açısından yakalamış olduğumuz ivme, hayatımızın bir çok alanına yansıyamamıştır. Yani yükselen refah ve artan imkânlara rağmen, insani ve kültürel anlamda beklenen nitelikte sonuçlara ulaşılamamıştır.

Gerçekten de  Türkiye, Dünya ‘kültür ve eğitim haritası’nda koyu karanlıktadır. Yapılan araştırmalar böyle söylüyor.” Okumayan bir toplumuz” sözü herkesin dilinde. Yaptığı işe kafa yoran bir öğretmen olarak, bunda benim de  payım var mı diye düşünüyorum. Her karşılaştığım anne baba, çocuklarının okumadığından söz ediyorlar. Hatta öğretmenler, öğrencilerin okumayı sevmediğini söylüyorlar. Toplumun hemen her kesimi bundan  şikâyetçi.  Kimi suçu velilere atıyor. Anne baba televizyon izlerken tabiki çocuk okumaz diyenler var. Bilgisayarın okumayı engellediğinden dem vuran var. Anlayacağınız öğretmenler aileye, aile teknolojiye suçu yükleyerek asıl sorunun nedenleri araştırılmıyor.

Hâlbuki olay çok basit, okuyan toplumlarda kullanılan öğretim araçları ve yöntemleri ile bizim gibi okumayan toplumların öğretim araçlarını ve öğretim yöntemlerini karşılaştırdığımız an neden çocuklarımıza okumayı öğretemediğimiz, sevdiremediğimiz ortaya çıkacaktı.

Konuyla ilgili paylaşılabilecek en güzel örnek “Hababam Sınıfı” dır. Yıllardır filmlerde izlediğimiz bu sınıf, Türk eğitim sisteminin bir haritası görünümündedir. “Ağlanacak halimize güleriz” sözü bu filmler için tam yerindedir. Üretmeden, araştırmadan yoksun, ezbere dayalı bir öğretim biçimimizin yarattığı gülünçlükler üzerinde düşünme ve  çabalar harcama yerine, gülüp geçmişiz hep. Anlayacağınız Usta yazar Rıfat Ilgaz, bize nasıl bir ortam yarattığımızı, gençlerimizi nasıl yetiştiremediğimizi gülünçlüklerle sunarken, bizim düşünmemizi istemiş  ama biz bir türlü bu gerçeği görmek istememişiz.

İşte size Finlandiya modeli. Her seviyede öğrenciler için farklı bir sistem. Öğrenci sınıfta üç ders geçiyorsa, dışarıda ve laboratuvar da beş saat geçiyor. Yani elleyerek, görerek, deneyerek eğitim ve öğretim. Bu arada ‘Beyaz Zambaklar Ülkesinde’ diye bir kitap vardır ki bunu herkesin okuması gerekiyor. Finlandiya nın kuruluşu. Atatürk bu kitabı liseler ve askeri liselerde okunmasını mecbur kılmıştır. Bataklıktan bir ülkeye nasıl dönülür ve eğitimi, öğretimi nasıl oluşturulur diye.

Bu modelden de anlaşılacağı üzere, okumayı alışkanlıklar haline dönüştürebildiğimiz, öğrenme ortamları ve öğretme araçları yaratıldığı, uygun yöntemler kullanıldığı gün, bu toplum okuyan toplum olacaktır. Yeter ki iktidarlar eğitimle ilgili politikalarında sürekli arayış içinde olmasınlar. Sorunlarını  siyasal nazarlarla  değil bilimsel objektiflikle çözsünler..

Öyleyse Türkiye, iyi düşünülüp planlanmış, uzun soluklu bir ‘kültürel kalkınma’ politikasını  ivedilikle hayata geçirmelidir.  Bu politikada, yöneten ve yönetilenleriyle, tüm toplum katmanlarının meseleyi sahiplendiği, insani ve kültürel gelişmeyi hedefleyen, yeni bir toplum projesi üzerine kurulmalıdır. Selam ve Sevgiler.

YORUM EKLE