EKONOMİNİN  SEÇMEN TERCİHLERİNE ETKİSİ

Türkiye’yi uzaktan izleyen biri “Bu ülkede çok sık seçim yapılıyor, demek ki demokrasi en üst düzeyde” diye düşünüyordur herhalde. Hakikaten geçtiğimiz on yıl içinde yerel seçimler, genel seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimi falan derken neredeyse bir düzineye yakın seçim yaptık. Aslında bu kadar seçim yapıyor olmamızın olumlu bir yanı da var. Siyasiler seçmen iradesini enselerinde hissediyor demektir ki bu iyi bir şeydir. Şimdi de  31 Mart’ta bu hissettirme işini bir kez daha yaşatacağız. 

Günümüz Türkiye’sinde “Gelişmiş bir ekonomi" algısı seçmen davranışlarını etkileyen dikkate değer kriterlerden olduğu bilinmekte. "Ekonomik seçmen” dediğimiz bu yeni sınıf, ideolojisinin ötesinde, alım gücü, enflasyon, borsa, döviz hareketleri, yatırımlar, işsizlik, cari açık  gibi kriterlerle yakından ilgilenmekte ve seçim zamanlarında da bu özelliklerini sandığa yansıtabilmektedir.

Ülkemizde ekonomi yönetiminin son dönemlerde bir hayli  bocalamasının ve bir “kontrol kaybı” görüntüsünün  nedeni, ne bir iletişim kazası ne de ekonominin bilinçli olarak kötüleştirilmesi ile açıklanabilir. Bunun sebebi, mevcut  yönetimin elindeki seçeneklerin daralması ve bugüne kadar işleyen iktidar mekaniğinin zaman zamanda  olsa sekteye uğramasındandır.

Normal şartlarda bu atmosferde yerel seçimlere gidiliyor olduğu için endişeli olması beklenen iktidar kanadı, siyasileşmenin yönünü kontrol ederek riski avantaja çevirmeyi planlamakta. Defalarca bunu yapabilmiş olmanın ve ilk adımları itibarıyla da istediğine yakın sonuçlar  almanın rahatlığıyla davranabilmekte. 

Hakikaten, Türkiye’nin son dönemde özellikle finansal anlamda bir kontrol kaybı yaşadığı bir gerçek. Türk lirası dolar karşısında sene başından itibaren yüzde 34 değer kaybetti. Enflasyon kasım ayı itibariyle yıllık yüzde 21.2’yi buldu. TÜİK verilerine göre işsizlik oranı yüzde 11’e yaklaşırken, tüketici güven endeksinde Temmuz ayına göre 5 puanlık düşüş gözlemlendi. S&P Türkiye’nin kredi görünümünü “durağan ”da bırakırken, Moody’s “negatif”e çekti. Tüm bu negatif veriler yaklaşan yerel seçimlerde seçmenin oy tercihini ne yönde etkileyeceği de şimdiden merak konusu olmuş durumda.

Eskiler bilir yeni neslin bilmediği bir satış yaklaşımı vardır. Eskiden garajlara vardığınızda, ulaşım firmalarının elamanları, siz garaja adım atar atmaz, biletinizi almış olsanız dahi, sizin kolunuza girer, önce nereye gideceğinizi sorar. Yazıhanesinin önüne götürür. İstanbul’u boş ver. Sen Mersin’e git daha iyi der ve sizi bilet satıcısına teslim ederdi. Sonra da yeni avları yakalamak için hızla yanınızdan uzaklaşırdı. Günümüz insanı ise artık ne böyle bir pazarlamacı nede siyasetçi istemediği gibi böyle ısrarcı firma ürünlerine de itibar etmiyor. Bu şekilde bıktırıcı yaklaşımlarda bulunan siyasilere de  prim vermiyor.

Çok basit bir ifadeyle, satış öncesi tüketicisini aramamış, satış sonrası müşterisinin kapısını çalmamış firmaların bir günde yok olduğunu düşünürsek , seçim önü ve sonrası da  seçmene nasılsın diyerek ses tonunu hatırlatmamış siyasilerin büyük sıkıntılara ve oy kayıplarına  uğrayacaklarını söyleyebiliriz.

Rakamlarla etkisi somutlaşan, iyice gündelik hayatta hissedilmeye başlayan ekonomik sıkıntıların toplumsal ve siyasi sonuçları konusunda iktidarın öngörüsü: Hâlâ “idare edilebilir” olmakla beraber, gerçek yansımalarını 31 Marttaki yerel seçimlerde hep birlikte göreceğiz. 

YORUM EKLE