EN BÜYÜK SERMAYE

İnsanoğlunun sahip olduğu sermayesini kâra çevirmeye çalışması çok doğal bir vaka olarak görünse de toplumumuzda sermaye kavramının çok farklı algılandığına tanık oluyoruz.

En büyük sermayen nedir? diye bir soru sorduğumuzda, verilen cevapların çok farklı olduğunu görüyoruz. Bu suale verilen cevapları şöyle sıralaya biliriz:

- En büyük sermayem, çocuklarım yani daha geniş anlamda ailem.

- En büyük sermayem, kul hakkını, yetim hakkını hiçe sayarak ve göbeğimi kaşıyarak kazandığım param.

- En büyük sermayem, yalanları doğrulara galip getirme yeteneğimin olması.
 
- En büyük sermayem, yardakçılık, hokkabazlık…

- En büyük sermayem, emanete ihanet ederek elde ettiklerim.

- En büyük sermayem, haksızlığın karşısında dilsiz şeytan olarak kazandıklarım.

- En büyük sermayem, beynimi ve kalemimi satarak elde ettiklerim.

- En büyük sermayem, dostlarımı arkadan hançerleyecek karaktere sahip olmak.

- En büyük sermayem, inancım, bilgim, kültürüm…

Sevgili okurlar, bu suale verilen cevapları daha da çoğalta biliriz. Bana göre en büyük sermaye ömürdür. Ömür, su gibi çok çabuk akıp geçmektedir. Uzun bir ömrün sonunda, geriye dönüp bakıldığında, koca ömrün dünyalık hevesler uğruna bir kül yığını gibi heder olup gittiği görürüz. 

Yunus Emre bunu şöyle dile getirir:

“Geldi geçti ömrüm benim,
Şol yel esip geçmiş gibi,
Hele bana şöyle geldi,
Bir göz yumup açmış gibi.”

Yine bir başka şâirin dediği gibi:
“Hevâya düştün ey gönül, meclis-i takvâya gelmezsin,
Gözün aç, gâfil olma, bir daha bu dünyâya gelmezsin.”

Yani, ey gönül! Arzu ve isteklerinin peşine düştün, artık sohbet meclislerine gelmiyorsun. Ama gözünü dört aç, gafleti bırak! Bir defa bu dünyadan göçtün mü, bir daha oraya tekrar dönemezsin.

Herkese hayırlı ömürler… 
YORUM EKLE