ERMENİ MESELESİ

Türk milleti, 2007 yılını üç mesele üzerinde düşünmekle geçirdi. Her üç mesele de önemli ve bir o kadar da dikenlerle dolu idi. Bunlar: Kıbrıs davamız, Ermeni yalanları ve Avrupa Birliği…

Benim üzerinde duracağım konu ise Ermeni meselesi (Yalanları) olacak. Türkiye Soykırımı Sözleşmesi’ni 55 yıl önce 29 Mart 1950’de onaylanmış fakat; bir türlü haklı davasında haklıyla mücadele edememiştir. Anlayacağınız haklı davanın mahkumu olmuş durumdayız. Acaba neden?

Ermeni meselesi zannedildiği gibi 1915’te başlamadı. 1881’lerde başlayan bu sorun, (İngiltere, Fransa ve Rusya) gibi ülkelerin anlamsız ve bir o kadar da haddi aşan destekleriyle iyice çıkmaza girdi. Ancak şunu da unutmamak gerekir: Dış tesirlerin yoğunluğundan ziyade Ermeniler, bizzat kendileri, 21 örgüt kurmuş Van’dan İstanbul’a uzanan bir alanda adeta terör estirmişlerdir.

18 Martta Çanakkale Savaşı başlamıştı ki Ermeniler topyekün bir isyan hareketine girişti. 16 Nisan Van; 17 Nisan Çatalca, Bitlis, Elazığ, Adana’da başlayan isyanlar sebebiyle Enver Paşa, bu bölgelerden Ermelileri nakletme kararı aldı. Amaç ermeni çetelerinin verdikleri zararların önüne  geçmekti bu meşru bir müdahaleydi. Aynen günümüzde batılıların sakıncalı gördükleri kişiyi tutuklamaları ve hatta öldürmeleri gibi… Birilerinin iddia ettiği gibi kesinlikle etnik temizlik yapılmamıştır. Bu tehcir denen olay gerçekleşirken 519 bin müslüman Türk’ün de öldürüldüğünü unutmayalım.

Bu noktada tehcirin kelime anlamını vermekte fayda var. Tehcir kelimesi Arapça ‘’hecere’’ kökünden gelir ve ‘’göç ettirmek’’anlamındadır. Hicret, muhacir kelimeleri de bu kökten türemiştir.

90 yıldır şifreli odalarda saklanan ve ilk kez bu yıl açılan arşivlere göre birilerinin iddia ettiği gibi Osmanlı topraklarında 1914’te 1,5 milyon Ermeni katledilmedi. Çünkü Osmanlı topraklarında o yıllarda yaşayan Ermeni sayısı 1 milyon 219 bin 323 kişidir.

‘’Dönemin İçişleri bakanı Talat Paşa, imzalı bir kararnamede 1. Dünya savaşı sırasında Ruslarla işbirliği yapan Ermenilerin Osmanlı Devletine verdikleri zararlar bir bir anlatılıyor. Tehcir olayındaki tek amaç: 924 bin 158 Ermeni’nin güvenliğini sağlamaktı.

Bu tehcir olayı yaşanırken Ermenilerin malları itina ile korundu. Ne var ki bütün bu iyi niyet çabaları karşılık görmedi. Mecburen yapılan bu tehcirle Erzurum, Erzincan, Kars ve Van’da sadece Ermeniler değil 702 bin 905 Türk de yer değiştirdi.

Merkezi Bürüksel’de bulunan ‘’Avrupa Ermeni federasyonu’’ isimli örgütün başkanı Laurent Leylekyan, Türk hükümetinden bakın neler istiyor. İsmiyle müsemma bu zat diyor ki: ‘’Talat ve Enver isimlerini taşıyan caddelere başka isimler verilsin. Ermenilerin Türkleri katlettiğini gösteren sergilerin, müzelerin kapatılmasını ‘’Soykırım’’ kavramından bahsedilmesini yasaklayan kanunların kaldırılmasını...”  istiyor. Oh ne ala ne hoş! Ne de olsa deliye günah yazılmaz.

Siz de benim gibi bu sözlere kızdınız anlaşılan. Ancak kızmaktan başka ne yapıyoruz? Neyi halledeceğiz bu tavırla? Tarihine sahip çıkmayan bir milletiz. Sadrazam Talat Paşa’nın  na’şı yıllar önce Almanya’dan getirildi. Bugün Şişli Hürriyet tepesinde bulunan kabri içler acısı bir halde. Türbenin kilidi kırılmış, merdivenle inilen mezarlık akşamları kafa çekme yeri olmuş.  Bahçesindeki lahitler boş şişelerde dolu, bira sandığı niyetine kullanılıyor.

1996’da Enver Paşa’nın da kabri Tacikistan’dan buraya getirildi. Utanç veren bu kadirşinaslık örneği bize yakışıyor mu? Ermeni leylek, bu durumu görse mutluluktan uçmaz mı?

15 Mart 1921’de Berlin’de sokak ortasında Talat Paşayı öldüren Nemesis adlı Ermeni terör örgütü tetikçisi Teilirian (Teyleryan) ailesinin Türkiye de kurşuna dizildiğini iddia ederek yıllarca Avrupa mahkemelerini kandırmıştı. Ancak Ermeniler bu haksız inatlarında kendi kuyularına düşmekten de kurtulamıyorlar.

Almanya’da basılan bir kitap ‘’Operation Nemesis’’ Teyleryan’ın ailesinin kurşuna dizilmediğini belgelerle göstermiştir. Bu belge Teyleryan’ın ailesinin 1915 yılında Türkiye’de gözleri önünde kurşuna dizilmediği Teyleryan’la birlikte baba-oğul Erivan’da Rusların kurduğu Ermeni çetelerine katılarak  Türkiye’ye saldırılar düzenlediklerini belgelerle ortaya koydu. Bütün bunlar Türklere oynanan oyunların birer parçası. Talat Paşa davasında mahkeme taraflı davrandı ve olaylarla ilgisi olmayan tanıkların ifadelerine dayanarak karar verdi. Alman Genelkurmay başkanı Bronsart Von Schollendarf 1921’de bir anısında mahkemenin taraf tuttuğunu ve soykırım iddialarına tarafsız bir gözle bakamadığını ifade etti.

Hepinizin malumu olan bir ‘’Mavi Kitap’’düzmecesi var. Bu eser yıllarca sözde Ermeni soykırımına kaynak gösterildi. Oysa bu eser İngilizlerin savaş propagandası için hazırlanmış bir rapora dayanır. İlmi ve ahlakî hiçbir dayanağı yoktur. Bu kitapta amaçlanan şuydu; ‘’ABD’nin 1. Dünya Savaşına katılımını sağlamak. Eserde Alman vahşeti,Türk vahşeti diye 2 bölüm yer alıyor. 150 tane sözde soykırım tanığının konuşturulduğu bu eserdeki iddialar korkunç düzeyde. Bütün bu iftiralara inanan zavallıların karşısında; bu yalanlara kanmayan ve araştırmalar yapan , sonra da karar veren ABD’li bilim adamı Prof. Dr. Justin Mc Carthy bakın ne diyor: Şahitliğine başvurulan 150 kişi aslında kurban değil; büyük kısmı misyoner ve Ermeni Taşnaksityun partisine katılmış terörist kişilerdir.

28 Ağustos 1915’te Avusturya, Macaristan imp. Halep konsolosu Dandini’nin yazmış olduğu resmi mektuplarda Ermeni olaylarının asıl sorumlusunun aslında Ermenileri Osmanlıya karşı kışkırtanların olduğunu. Çünkü Osmanlı, Ermenilere hep sabır gösterdi.... Herkese bu kaynakları okumalarını tavsiye ediyorum.

Ülkemizde de yandaş bulabilen sözde Ermeni soykırımı iddiaları 1921’den beri herkesin incelemesine açık olan Osmanlı arşivlerinde okuyucu beklemektedir. Bazı sözde aydınlar -tatlı su aydınları- buralara bir kez bile girmemişlerdir. Zaten Osmanlıca da bilmezler. Malum kendileri ‘’Aydın’’ oluyorlar da... Ermeni asıllı tarafsız bir bilim adamı ve Türk milletine hayran Edward Taşçı’nın gösterdiği olgunluğu gösteremeyen nice sözde yazarlarımız var!

Cürmü kadar yer yakan ve Türk okurlarının teveccühüne layık olamayan at gözlüğü takmakla iftihar eden yazarlık sorumluluğundan mahrum marka düşkünü aydınlar. İsviçre de yayınlanan Tage San Zeiger’e isimle gazetenin Das magazin kültür ekine verilen demeç entelektüel bir ayıptı. Yazdığı bütün kitapları okumuş bir kişi olarak kendimden utandım.

Kimsenin söylemediğini söylemek marka olmaksa bunu pek çok insan başarır. Ne hikmetse “Türkler 30 bin Kürt’ü ve 1,5 milyon Ermeni’yi katletti...” Diyen malum kişi, millet sayesinde bu günlere geldi. Tatlı su aydını olmak böyle mi oluyormuş? Entelektüel özgürlük bu mu? Edebiyatçılık başka tarihçilik başkadır. Bilmiyorsan git o çok sevdiğin Ermeni dostlarından öğren de gel. Tarih böyle yorumlanamaz. Tarihi yorumlamak da sana düşmez.

Ermeni iddiaları konusunda Türkiye’yi sıkıştıran Fransa’ya, zulme uğramış bir milletin lideri Cezayir Devlet başkanı Abdulaziz adeta Osmanlı tokadı attı. Dedi ki: “Türkiye’yi suçlamayı bırak da önce Cezayir’de yaptığın katliamın hesabını ver!” Malumunuzdur 1915’te Cezayir Setif ve Guelma şehirlerinde binlerce Cezayirli öldürülmüştür. Avrupa meclisinde bizi konuşacağına önce kendi mazisini soykırımlardan temizlese iyi olmaz mı? Filistin, Vietnam, Kore, Bosna ve son olarak da Irak’ta yapılan katliamlardan da Türkiye mi sorumlu? Gün gelir bunun hesabını da bize yüklersiniz! 32 yıl sömürgeniz olan Cezayir’de yaptığınız katliamları meclisinde onaylandığınız gün size karşı güvenimiz oluşacak. Ayrıca BM’nin göz önünde ve  Avrupa’nın  göbeğinde Bosna’da katledilen 16 bin 500 kişi yeni yeni toplu mezarlardan çıkarılıyor. Bunlar katledilirken seyretmekten başka ne yaptınız medenî Avrupa milletleri? Güvenli bölge ilan ettiğiniz yerlerde Sırp katliamlarının önüne geçmemekle suç ortaklığı kurmuş olmadınız mı? Birazcık insaf çok olmasa gerek !

Kendimize güvenimizi yitirdik. Tarihimizden kaçar olduk. Unutmamalıyız ki kendi tarihini bilmeyen, mazisine umursamaz bir gözle bakan nesiller yetiştikçe daha çok belalar göreceğiz. Zamanın birinde okkası üç kuruşa satılan Osmanlı arşivlerine şimdilerde çok muhtacız. 150 milyon belgeden henüz 50 milyonu tasnif etmişiz. Varın siz hesap edin tarihe yaklaşımımızı. Bilmiyoruz... Okumuyoruz.... Araştırmıyoruz.

Yıllardır bütün mesaisini Ermeni meselesi üzerine yapan Prof. Dr. Hikmet Özdemir, Türk milletinin şanlı mazisinde verilemeyecek hiçbir hesabın olmadığını büyük bir gönül rahatlığıyla söylüyor. 1915’teki sorunun İngiliz ve Rus kışkırtmasından başka bir şey olmadığını ifade ediyor sayın Özdemir. Hem de belgelerle.

Akıl yönünden mankurt, gönül dünyasında da ‘’köz kaman’’ olan bazı malum Prof’lar Ünvanlarındaki büyüklüğü karakterlerinde gösteremiyorlar. Türk Tarih Kurumu Ermeni araştırmalar merkezi başkanı; Hikmet Özdemir, bütün bu haksız iddiaların ya bilmemekten ya da çarpıtmaktan ibaret olduğunu söylüyor.

Türk milleti 1914’te Taşnak Partisi’nin çalışmalarını unutmuş değil. Bu belgeler diyor ki; Sevr Anlaşmasıyla iki Ermeni devleti amaçlandı. Evet Kilikya diye bilinen bölgede Çukurova’da bir Ermeni Krallığı; Van bölgesinde de bir Ermenistan Cumhuriyeti öngörülüyordu. Ermenileri iki devlet kurmaya iten de şuydu: Maraş bölgesindeki Ermeniler dağlı, kaba saba insanlar oldukları için cumhuriyeti beceremeyecekleri düşünülmüş ve bunların başına Avrupa’dan soylu bir kralın atanmasına karar verilmiş. Van bölgesindeki Ermenilerin de okur yazar olmalarından hareketle onların cumhuriyetle yönetilmelerinin daha uygun olacağında karar kılmışlardı.

Tehcir kanununu eleştirenler neden tarihten habersizler? 2. Dünya Savaşında Amerika, Pearl Harbour da Japonlara karşı; 1941-1942 de Ruslar, Doğu Polonya’daki halka’ya ve yine 2. Dünya Savaşında Stalin, Sovyetler Birliği’ndeki Türklere karşı benzer uygulamalarda bulunuldu. Onlar yapınca mecburiyet, güvenlik tedbiri; biz yapınca bunun adı soykırım mı oluyor? İnsaf ve dahi birazcık merhamet!..

Balkan Savaşları’nda Türklere; 93 Harbi’nde de Türk Dünyasındaki Türklere uzun süre uygulanan soykırım değil de ne? Her şey size mubah, bize günah…

1. Dünya Savaşı’nda İngiliz, Fransız ordusunun içinde Osmanlı Devleti’ne karşı savaşan Ermeni sayısı 200 bin kişi tespit edilmiş. Bunu biz söylemiyoruz BM yetkilileri söylüyor. Paris görüşmelerinde Ermeni delegasyonu kendi ağzıyla bunu ifade etmedi mi?

Ermeni iddialarına karşı en büyük tepkiyi gösterenlerden biri de Mustafa Kemal ATATÜRK’tür. Bu hususta kapsamlı bir çalışma yapan İsmet Görgülü’yü okumanızı tavsiye ederim. Aziz Tük milleti bakın Mustafa Kemal, Lozan’a giden heyete ne talimat veriyor. “Ermeni meselesi ile ilgili talepler gündeme getirilirse, bize sormadan derhal geri geleceksiniz.” İşte duruş bu olmalı. Bunun adı millî ve şerefli duruştur. 1926-1927’de Ermeni suikast çeteleri güneyden Türkiye’ye sızdı. Görevleri ATATÜRK’ü öldürmekti. Ama oyunları bozuldu.

 

SÖZDE ERMENİ TASARISINI TANIYAN TÜRK DÜŞMANI MECLİSLER:

 

1. Uruguay:1965-2004-2005-2006

2. Kıbrıs Rum Yönetimi:1982

3. Arjantin: 1993-2003-2004-2005

4. Rusya:1995-2005

5. Kanada:1996-2000-2004

6. Yunanistan:1996

7. Lübnan: 1997-2000

8. Belçika:1998

9. İtalya:2000

10.Vatikan:2000

11.Fransa:2001

12.İsviçre:2003

13.Slovakya:2004

14.Hollanda:2004

15.Polonya:2005

16.Almanya:2005

17.Venezuella:2005

18.Litvanya:2005

 

Aklınız ve gönlünüzle yolunuz açık; alnınız ak olsun…


Muzaffer ARSLAN

Türk Dili ve Edebiyatı

Gölbaşı-ANKARA

YORUM EKLE