Fiske

Yakın çevremde olanlar Gülen Cemaati, Fethullah Gülen Hoca Efendi ve bunun gibi yapılanmalar hakkında ki düşüncelerimi bilir. Bana göre yaşananlar halisane niyetlerin kötü amaçlar uğruna kullanılmasından başka bir şey değildir. Mesele iyilikleri kötülüklere tebdil etme meselesidir. Yazımızın nedeni ise bu süreçte kul hakkına girilmemesi, kurunun yanında yaşın yakılmaması için yangına biraz su döküp aklıselimin galip gelmesi niyetidir.

Siyasi tarihimiz yukarıda belirttiğimiz oluşumlar nedeniyle yaşanan büyük felaketlerle doludur. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun son iki yüzyılı ile başlayıp günümüzde de devam eden derin yapılanmalar belirli kalıpların dışına çıkmayan, kontrol edilebilir bir iktidar anlayışının anahtarı olarak kullanılmıştır.

Osmanlı döneminde kurulan kumpaslar nedeniyle neredeyse tüm sadrazamların hayatı idamla sona ererken özellikle muhteşem imparatorluğun son dönemleri; kanlı darbelere, yargısız infazlara ve faili meçhul cinayetlere sahne olmuştur. Koskoca imparatorluk “ Padişahım sen çok yaşa” nidaları ile parçalanmış, Hilafet Makamı “Allah Allah” söylemleri ile ortadan kaldırılmıştır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu genç Türkiye Cumhuriyeti de bu tür derin yapıların faaliyet alanı olmaya devam etmiştir. Çıkartılan ayaklanmalar, güç ve iktidar kavgaları Genç Cumhuriyetin ciddi sorunlar ile mücadele etmesine imkân tanımamakla birlikte, Misak-ı Milli sınırlarından bile ödünler verilmesine neden olmuştur.
Ellili yıllara gelindiğinde ise tek parti dönemi sona ermiş, Türkiye gerçek anlamda demokrasi ile tanışmaya başlasa da değişen çok ta bir şey olmamıştır. Tek fark olarak kullanılan unsurların arasına vatandaş da dahil edilmiştir. Dar anlamda kişisel, geniş anlamda ise yabancı devletlerin çıkarları uğruna kurban edilen bu kez halkın ta kendisi olmuştur. Sağ-Sol,  Ülkücü-Komünist, Dinci-Laik, Sünni-Alevi, Türk-Kürt ve son olarak Cemaat hesaplaşmaları ile dış mihraklar sevinmiştir. Sonuçta kaybolan gençliğimiz, boşa harcanan zamanımız ve yitirilemeye çalışılan geleceğimiz elde kalmıştır.

Artık, farklı ancak halisane duygular içeren siyasi düşüncelerimizin, kötü niyetli güç odakları tarafından ülkemize pranga vurmak için kullanıldığını görmek gerekir. Unutulmamalıdır ki, hayatta hiçbir şey siyah ve beyazdan ibaret değildir. Yaşadığımız olayları tek bir pencereden bakıp, sahip olduğumuz önyargıların aklımızın önüne geçmesine izin verirsek genellikle hayal kırıklığıyla sonuçlanan deneyimler edinmiş oluruz. Bu yargılar; farklılıklarımızın, karşıt fikirlerimizin ve aykırı düşüncelerimizin keskinleşmesine ve bir arada yaşamak için muhtaç olduğumuz hoşgörü duygusunun eksikliğine neden olur. Bir de bakarsınız dostça muhabbetler, zekâ ürünü iğnelemeler ve kırmadan yapılan eleştiriler küfre, hakarete ve onarılmayacak ayrılıklara dönüşür. Teslimiyetin sadece ve sadece Allah(cc)’a olması gerektiği unutulmadan her konuya, her gruba ve her insana soru işaretleri ile yaklaşılmalıdır.

Konuyu bir hikaye ile bitirelim…

Kurt, büyümekte olan yavrusuna hayatı öğretiyormuş. Bir tepeye çıkmışlar. Aşağıda yayılan koyun sürüsünü göstermiş ve anlatmış;

- Bak yavrum şu gördüklerin koyundur. Etleri çok lezzetlidir. Yakalaması da kolaydır.

Yavru kurt lafa girmiş ve çobanı göstererek, onun kim olduğunu ve ne yaptığını sormuş. Kurt, çobandan uzak durmasını, elindeki değneğin çok can yaktığını sıkı sıkı tembihlemiş.

Bu sırada yavru kurdun dikkatini sürünün köpeği çekmiş.

- Şu bize benzeyen bir şey var orada, o ne yapıyor?

Kurt, derin bir of çekmiş ve anlatmış:

- Ah yavrum, bizi asıl perişan eden işte o bize benzeyip de bizden olmayandır...

Sevenlerine saygısızlık etmemek için “Hoca efendi” olarak nitelediğim Fettullah Gülen Hoca Efendiye ve bizden olmayanlara ithaf olunur…
YORUM EKLE