Gönül Dünyamızın Kandili Geceler

Günün yüzü maddi olana bakar. Bir fotoğraf görüntüsü içindedir her varlık. Gündüzden hafızaya nakışlanmış görüntülerin yeniden yorumlandığı zamandır geceler. Gündüzlerde düşünceyi ve hayali engelleyen unsurlara karşılık, gece upuzun bir yol gibi serilir düş ufuklarında. Gün içinde değiştirme imkânı bulamadığımız görüntüleri, gece tablosunda ancak şekilden şekle, renkten renge çevirebiliriz. Gün, nefes nefese koşturmayla verdiği anda son nefesini, ruhun yeniden soluklanmasının, dirilişinin adıdır gece. Gündüzler yorgunluğun, geceler dinginliğin iklimi…


Yaz mevsiminden sonra hazan rüzgârıyla yapraklarını döken ağaçlar gibi, gündüzün her türlü ağırlığından sıyrılan insanın uzletini yaşadığı zaman dilimi, gece… Bir örtü gibi geceyi bürünürken kainat, insan da o örtünün sessizliğine ve inceliğine sığınır. Bu yalnızlığıyla dolayısıyla kendi ile baş başa kaldığı demdir ki, az da olsa düşünen insan günün ve de ömrün bir muhasebesini yapma ihtiyacı duyar. Gündüzle hesabı karmaşık ve içinden çıkılmaz olanlar, gecelerde kulakları çınlatan vicdan sesiyle, bir türlü uyumayı başaramazlar. Ki ancak “Düşünmez misiniz?” sorusuna muhatap olanlar ancak bu tatlı ızdırabı yaşayanlardır. Gününü gaflet içinde geçirmiş olanların gecesi için böyle bir endişe söz konusu olamaz. Şairin:“Topladım yolları eyledim yumak/ Musalladan gayri görmedim durak/ Durmadan düşünüp durdum dün gece…”  diyerek bu duyguyu dile getirişi, gecede gözden geçirilen ömür defterinde gördüklerine karşılık söylenmiş olduğu muhtemeldir.


 “Geceleyin bir ses böler uykumu/ İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?” diye kendini, var olma  sebebini sorgulayan insanın duyduğu bir sestir;  şairin de duyduğu. Maddi olanı elinin tersiyle bir yana iterek, insanın manaya yönelmesi gerçeğinin çağrısıdır… Çünkü insan sırf maddi olan için, yani bu dünya için yaratılmış değildir. Yaradılış gayesinden uzak kaldıkça sıkıntıların, kederlerin da arttığı bir vakıadır. O ses ki kendini bulduracak, kendini olduracak bir sestir. Hz. Peygamberin, “Emr olunduğun üzere dosdoğru ol…” uyarısının kendisini ihtiyarlattığını söylediği gibi, dünyada niçin bulunduğunu sorgulayan insanların da benzer yönelişlerle  asıl gayelerini bulma yolculukları bitmeyecektir. Düşünce ve gönül insanları için dünyanın sınırlarının ortadan kalktığı ve gecenin kanatlarıyla ötelere yol aldığı bilinir. Mütefekkirlerin, yazarların,  şairlerin duygularının bir bahar seli gibi taştığı, aşılmaz engelleri aştığı, samimi gönülden arayışlar içinde, aradığına ulaşmaya çalıştığı zamandır geceler. Geceleri aydınlatan gönül kuşunun kandili ışığında en duru, en berrak, en içten yakarışlardır ötelere yol bulan. Ne dağlar, ne yollar, ne gündüzün sesleri… kendi beninden gayrisi engel değildir artık gecenin sağanağıyla ummanlara karışmaya.


Çağıran sese duyarlı olan gönüllerde titreyen o kandilin alevindeki aydınlığıyla içten dışa doğru bir maviliktir yayılan. O ışıkladır ki geceler bile nura gark olur. İşte o ses, hep güzeli, özlenileni, olunması gerekeni… fani olanın kıymetsizliğini haykırıp, ebediyete, yani insanı gerçek manada insan olma bakımından varlığının özüne çağırdığından, belki de âlem-i ervahta duyulan ses olmasındandır ki, âşık olunacak güzelliktedir.


 “Gece mi bu gelen, misk mi bu, amber mi bu?” diyerek, sevinçli heyecanını dile getiren Mevlânâ,  mâverâdan(Görülen âlemin ötesi) almış olduğu kokuyla kendinden geçerek, zâtını muhatap almış inceliği ile, bizleri de uyanık olmaya davet etmiyor mu? Çünkü gecede esen yelden gelir uzakların kokusu. Uzaklar o kokuyla yakın olur. Gönül takındığı kanatlarla dağlar, yollar aşarak tutunur yıldızlara, bulutlara… Gece bir süzülüş, gece bir göç vaktidir zamandan ve mekândan.


Gözlerin açık olarak baktığı ve takılıp kaldığı duvarlar yıkılmıştır, bakışların içe dönüşüyle. İçe yönelişler ve içe bakışlardır ki sonsuzlaştırdığı âlemde aradan kaldırır mesafeleri. Gönül ile varılır huzura… Günün mağrurluğu kaybolmuştur gecenin kalbine eğilen başlarda, riyanın damlası bulunmaz, samimiyetle dökülen yaşlarda. Yeryüzünü örten siyah örtü sizin de üzerinizdedir çünkü. Sizi sizden daha çok bilen, gören, duyan sadece  O’dur. Bunun içindir ki, olduğun gibisin gecenin aynasında. Günün bakışlarından ve gece yağmurlarıyla silinen güne ait nakışlardan âzâde, yüreğinde bir kandil alevi gibi titreyen gecedir yolunu aydınlatan. Ve bilirsin ki O’ndan başkası değildir o kandili de yakan.

YORUM EKLE