GÜMÜŞHANE’Yİ KİM NE KADAR SEVİYOR?

Doğduğumuz toprağın adıdır Gümüşhane. Nüfus kâğıdımızın doğum yeri hanesinde yazan güzel bir isim, maziden bugüne gururla taşıdığımız içinde hasret, bir zamanlar sefalet, gurbet dönüşleri beklenen sıla ve mağrur yüreğimizde besleğimiz bir kuru sevdadır Gümüşhane.

Çoğumuz ben fakir gibi tepesinden hapenkli bir toprak damlı evin bir tandır başında dünyaya gelmişiz. Nasırlı elleriyle anasının pişirdiği kuymak, lor dolması, haşıl, ekmek aşına göze suyundan demlenen çayı katık etmişiz. Hemen hepimiz Gümüşhane Salı Pazarından dönecek olan babalarımızın yollarını gözetlemişiz. Ipıssız dağlarında koyun ve kuzu beklemiş, hasır üstü yün yataklarına gıgışarakay ışığı altında çoğu alkarılı ve gulyabanili düşlere yatmışız.

Çilekeş analarımız gidenlerin yollarına bakadururken bizler kahır dolu sinelerimizde hep hasretleri biriktirmişiz. Babalarımız gurbetçi olunca fiskeler ve 5 numaralı gaz lambaları ışığında pilli radyolardan hep kahır türkülerini dinlemişiz.

Zemheri sırtımızda bir fukara sümüğü gibi yapışmış ve bizler iki adam boyu kar kütleleri arasından hep açacak ve her yeri ısıtacak olan güne ve güneşe sevdalanmışız. Sırtımızda yamalı bir siyah önlük, omuzumuzda bezden bir çanta ve içerisinde bir tandır ekmeği arasında lor ve yağ, koltuğumuzun altında kocaman bir tezek parçası ile cızlavut lastiği giymiş minicik ayaklarımızla okula ve okumaya sevdalanmışız.

Ve ardından takvimlerin koçanından bir bir dökülen yapraklar misali en yakın gurbetimiz Trabzon’dan İstanbul’a kadar yollara dizilmişiz. Gittiğimiz yerlerde yadırgansak da çalışkanlığımız ve dürüstlüğümüzle çok kısa zaman zarfında kabul görmüşüz. Gittiğimiz o yıllarda ata yurdumuzla irtibatımızı hemen kesmemiş yılda bir kez de olsa ahde vefa ve sıla hasretiyle uzakları yakın eylemişiz.

Ve nihayetinde koskoca yıllar girince araya tamamen kopmuşuz ata yurdumuz Gümüşhane’mizden. Köylerimiz viran, minareler sessiz, evlerimiz yerle bir, tarlalar çorak ve duygular çoktan tüketmiş sermayesini. Anne ve babalarımızın isimsiz mezarları üstünde biten ayrık otları ve kara dikenler bizim ahde vefamızın bir fotoğrafı gibi vurmuş sillesini yüzümüze.

Birçoğumuz tek sermayesi okuma üzerine yönelmiş, yurdumuzun ve dünyanın dört bir yanında gurur verici makamlarda yer almışız. Ama maalesef özümüzü unutarak sözümüzü tutamamışız. Büyümüşüz ve çok ama çok zenginleşmişiz. Gümüşhane’ye sevdamızdan değil aslında bir mahcubiyetin utancıyla kurduğumuz işyerlerine ve şirketlere, yaptığımız sitelere “Gümüş-Gümüşhane vb” isimleri kondurmuşuz.

Yıllardır Gümüşhane’nin ne bir sosyal aktivitesinde, ne eğitim, sosyal ve ticari bağlamda herhangi bir projesinde yer almamışız. Birkaç derneğimiz ve birkaç vefalı Gümüşhaneli ismin dışında bu şehre hiçbir şey vermemişiz. Halkın içine girip dertlerine tercüman olmamışız. Gurbete bir çare umuduyla okumaya giden Gümüşhaneli öğrencilerimize malum isim ve dernekler dışında el ayak olmamışız. Gümüşhane’de kaç mahalle var, işsizlik ne durumda, altyapı ve üstyapı problemleri ne aşamada bilmemişiz. Kısacası Gümüşhane’yi hiç ama hiç tanıyamamışız.

Şimdi soruyorum önce nefsime ve sonra her Gümüşhaneliye; Gümüşhane’yi kim ne kadar seviyor? Ve biz ne kadar Gümüşhaneliyiz?
YORUM EKLE