HİÇ KULLANMAMAK DEĞİL, DOĞRU KULLANMAK: 'SOSYAL MEDYA'

Eğer bir sosyal medya bağımlısı olup olmadığınızı merak ediyor ve bu konuda endişe duyuyorsanız; en kolay ve basit öğrenme metodu, yakın arkadaşlarınıza bunu sormanızdır. Arkadaşlarınıza yönelttiğiniz bu sorudan sonra, onların yüzlerinde yer alan ifadeler size çok net bir cevap olacaktır.

Bilgisayarınızı kapatırken “İstediğim zaman kurtulabilirim” diye söylendiğinizi duyar gibiyim. Ancak bilgisayarınızı kapattıktan sadece birkaç saniye sonra eliniz, cep telefonunuzdaki Facebook uygulamasına gidiyor olabilir. Yoksa yanılıyor muyum? Bazen Facebook bildirimlerinizi kontrol ederken çevrenizdekilerin size sorduğu soruları duyamazsınız. Hayat, size sunulan sanal dünyanın arkasında, bulanık bir şekilde akmaya devam eder. Birkaç yıl önce, sosyal medya bağımlılığının gerçek olup olmadığı tartışılıyordu. Şimdilerde cevabın netleştiğine dair görüşler var. Evet, artık itiraf etmemiz gerekiyor; sosyal medya bağımlılığı diye bir şey var. Biraz sonra bir sosyal medya bağımlısı olup olmadığınızı öğrenebilirsiniz. Ama öncesinde, sizinle birkaç basit gerçeği paylaşmakta yarar görüyorum.

Sosyal medya, insan psikolojisini benzeri görülmemiş yollarla etkilemektedir. Beyindeki ödüllendirme merkezlerini, dopamin konsantrasyonunu doğrudan etkileyerek aktive eder. Bilmeyenler için dopamin; insanda zevk, arayış ve arzu duygularını düzenleyen bir salgıdır. Sosyal ağlarda bulunmak, bu hormonun salgılanmasını ve karşı konulamaz bağımlılığın yaratılmasını sağlar. Yakın tarihli bir araştırmaya göre, insanların kendilerini sosyal medyaya kıyasla tütün ve alkolden uzak tutmaları daha kolaydır.

PROF.DR. NEVZAT TARHAN’ dan güzel bir anekdot. 

Son zamanların ilgi çekici hareketi: “Aşağıya doğru kaydırmak!”

Elleriniz bir haber bültenine ulaşmak için aşağı doğru gittiğinde onu durduramazsınız ya da bir bildirimi görmezden gelemezsiniz. Size ait olmasa bile! Peki, neden? Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Twitter ve Facebook gibi sosyal ağlar, beyindeki ödül merkezlerini uyarıyor ve dopamin salgılanmasına neden oluyor. Böylece, uzun bir süre bu ağlarda vakit geçiriyoruz. Beğeniyoruz, yorum yapıyoruz ve paylaşıyoruz. İnsanlardan etkileşim alarak ödüllendiriliyoruz.

Kadınların %60’ı, sosyal paylaşım sitelerine bağımlı olduğunu itiraf etmiştir. Kullanıcıların % 56’sı, çevrimiçi ortamda önemli bir şeyi kaçırmaktan korktuklarını paylaşırken başka bir araştırmada, bir kişinin sosyal medyada günde yaklaşık 135 dakika harcadığı ortaya kondu. Korkutucu değil mi? Verilere göre insanların internette olmasının ve bir şeyleri paylaşmasının nedeni; diğerlerine gerçek benliklerini sergilemek, arkadaşları, aileleri ve dünyanın geri kalanı ile iletişim halinde olmak istemeleridir. Ancak bu bağımlılık birçok dezavantaja sahip. Süreç içerisinde kullanıcılar, genellikle acı çeken öz saygı ile karşılaşırlar. Bu nedenle, bu sitelerin kullanımını azaltmak önemlidir.

Dikkat edecek olursak o artık ailemizden biri: “SOSYAL MEDYA”

Evde ekmek bittiği zaman, bir öğünü ekmeksiz idare edebiliyoruz. “Ya, hayatım; ( aşkım, eşim) ekmek kullanmadan yiyebileceğimiz bir şeyler yap. Şimdi gidip ekmek alamam. Market çok uzak.“ Çok büyük ihtimalle market oturduğu binanın hemen altındadır. “Şimdi kapıyı aç, asansöre bin, asansörden in, markete git, ekmek al, gel, kim uğraşacak bununla.“ Bu sözler, -tahmin ediyorum- yabancı gelmemiştir çoğumuza. Özellikle buraya dikkat, “asansöre bin”. Asansör, insan hayatını kolaylaştırmak için yapılmıştır. Binada asansör olamadığı bir durumda, neler olurdu acaba?

Günümüzde bu vermiş olduğumuz örnekleri hiç zorlanmadan çoğaltabiliriz. Her zaman mı böyleydik, ekmeği kim alıyordu, diyorsanız söyleyeyim. Günümüzde bir ailede ekmek alma sırası şu şekilde: TWİTTER, YOUTUBE, FACEBOOK, İNSTAGRAM. Bu sıralamada göremediğiniz ama ekmek almak için gerek duyduğumuz kişi ise fırıncı. Fırıncının günümüzdeki ismi ise İNTERNET. “Aman efendim, bizim zamanımızda böyle miydi? Evde bir huzur, herkesin yüz yüze iletişimi, ekmek almak için kardeşlerin küçükten büyüğe sıralandığı mutlu günler vardı.” gibi sözleri artık bir kenar bırakın. İçinde bulunduğumuz çağ bunları getirdi. Bizim görevimiz ise şu sorunun cevabını doğru bir şekilde anlamak olacaktır diye düşünüyorum: Ailemize yeni katılan sosyal medyanın bizi eğitmesi değil, bizim onu kendimize göre eğitmemiz gerekir. Ama nasıl?

BİRKAÇ METOD İZLENEBİLİNİR: AKLINIZDA BULUNDURMAYA ÇALIŞIN, “DOĞRU KULLANIMI GERÇEKLEŞTİRDİĞİNİZDE BİR ZAMAN SONRA NASIL BAŞARDIĞINIZI GÖRECEKSİNİZ.”

- Sosyal Medyaya Ne Kadar Vakit Ayıracağınızı Belirleyin.

Gün içerisinde boş kaldığınız anlara dikkat edin. Telefon elinizde, meşhur hareketle birlikte sosyal medyadasınız. ( AŞAĞI DOGRU KAYDIRIYORSUNUZ) Şu soruyu kendinize sorun; sosyal medyanın şu anda bana katkısı ne?

- Onun Yerini Alabilecek Bir Uğraş Bulun!  

Kitap okuyun demeyeceğim. Okumayı seviyor olsaydık bunları konuşuyor olmazdık. Kitabı internetten almak doğru bir hareket olabilir.(Fiyat daha uygun olabilir) Kitabı internetten okumak ise asla doğru bir hareket değildir.  Ben neleri seviyorum, neler yapınca mutlu olabilirim. Kendinizle ilgili olumlu yönlerinizi düşünmek en güzel uğraşınızdır. Bunu unutmayın.

- Sosyal Medya Kullanımınızı Azalttığınızda Ne Kadar Kazançlı Çıkacağınızı Düşünün!

“Kendime daha çok vakit ayıracağım, hayatımı başka hayatlarla daha az kıyaslayacağım, insanların kıyafetlerini bakarak kendimi alışveriş merkezlerine atmayacağım, iş yerinde daha üretken olacağım, sevdiklerimle daha çok gerçek vakit geçireceğim gibi…”

- Bildirimleri sessize alın.

Bu yöntem, başlarda etkisini gösterecektir. Telefondan her gelen ses, sizi telefona yönlendirecek; oradan da sosyal medyaya ve ardından meşhur hareket: (AŞAĞI DOĞRU KAYDIRACAKSINIZ) Saate telefondan bakmanızı önermiyorum. Kendinize güzel bir kol saati hediye etmeye ne dersiniz?

- Ben Haberleri Takip Ediyordum Bahanesi

Hiç kullanmamak değil, doğru kullanmak.

- Bağımlı olduğunuzu kabul edin.

Kabul ederek başlamak, daha doğru kullanmaya sizi itecektir.

- Alışkanlığınızı tetikleyen etkenlere dikkat edin.

Ne yaptım? (sosyal medyada gezinmek, fazla paylaşım yapmak, gizlice profil gezmek, bildirimleri kontrol etmek ya da sayfayı yenilemek…)

Ne zaman yaptım? (İşten ayrılırken, uyanır uyanmaz, yatmadan hemen önce, bir randevudayken vb.)

Hemen öncesinde ne olmuştu? (Stres verici ya da üzücü bir olay yaşandıysa, bu önemli olabilir.)

Bu beni nasıl hissettirdi? (Olaydan önceki ve sonraki ruh halinizi tanımlamak için açıklayıcı bir sıfat kullanın. (Üzülmüştüm, stresliydim. Paylaşım yapınca rahatladım, mutlu oldum gibi…)

-Son olarak HESAPLARINIZI SİLİN.

Bu metodun bir çözüm üreteceğini düşünmüyorum. Bir bağımlılığımız varsa onunla yüzleşmek, onu tanıyarak neler yapabilirimi düşünmek, araştırmak bu bağımlılığı yenmek için daha etkili bir yoldur.

HİÇ KULLANMAMAK DEĞİL, DOĞRU KULLANMAK BİZE GÜZEL ŞEYLER KAZANDIRACAKTIR.

YORUM EKLE
YORUMLAR
Fatih ünal
Fatih ünal - 5 yıl Önce

Kardeşim ağzına sağlık

Hasan Salih Korkut
Hasan Salih Korkut - 5 yıl Önce

Kitap okuyun demeyeceğim. Okumayı seviyor olsaydık bunları konuşuyor olmazdık.
İbretlik...
Kalemine yüreğine sağlık hocam.

Emirhan Koç
Emirhan Koç - 5 yıl Önce

Kalemine yüreğine sağlık abi.