HÜZNÜ VEDA GÜMÜŞHANE...

Geçtiğimiz iki haftayı Gümüşhane ve civarında geçirmiş, şehrin genel panoramasını geçen hafta sizlerle kısaca paylaşmıştık. Gezintiye ve izlenimlere kaldığımız yerden bir parantez açarak devam edeceğiz.

Gümüşhane Merkezdeki yapılaşmaya ve artan nüfusa dikkat çekerken dışarıdan bakan, işletme körlüğüne maruz kalmamış bir kişi olarak gözümüze değen noktalardan birisi de her gün insanlar ellerinde dolu dolu poşetlerle alış veriş yapmaları, istediklerini almanın kolay ve ulaşılabilir olması lakin bunun yanında genelde yüzde mutsuz bir ifade. Poşette et var, muz var lakin yüz turşu satıyor. Kafalarda kuyrukları birbirine değmeyen kırk tilki… Alıyor, satıyor, para kazanıyor ama çözemediğimiz bir mutsuzluk, huzursuzluk ifadesi var. Akşamları insanlar dışarılarda kafelerde çay ocaklarında ama ayrı ayrı bir kümeleşme var. Kulaktan kulağa bir fısıltı… Grupların içinde gruplara ayrılmış taraflar… Bu şehrin çözülmesi gereken bir derdi var. Eskilerde bir evde bir adam çalışır yedi nüfus doyardı ve mutlu olunurdu, şimdilerde bir evde herkes çalışıyor, namazını da kılıyor ama eski mutluluk, huzur yok diyor eskiyenler… Para, mal, mülk arttı ama huzuru ve mutluluğu kaybettik diyorlar.Bu şehir küçük bir şehir eğer bu şehirde birliği,beraberliği,huzuru,mutluluğu tesis edemiyorsak çözüm Keloğlan masallarının Bilgecan Dededisinin şevkat  şurubuna kalıyor artık.Artık ne kadar içilirse kar eder o da ayrı bir konu…

Efendim, psiko-sosyal olaylardan, sosyo-ekonomik olaylara doğru şöyle bir yönelecek olursak, kaldığımız zaman içerisinde Trabzon ziyareti ile bir kez daha tecrübe etmiş olduk ki Gümüşhane Havası tam bir doğal klima. Sahillerde nefes almak mümkün değil, deniz her ne kadar cazip gelse de soluklanmak adına sahil insanı yaylalara kaçmış durumda. Tüm sahil şeridi boyunca bunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Akçaabattan Pazar Akşamı Trabzon’a doğru döndüğünüzde trafiğin kitlenmiş olduğunu göreceksiniz. Hafta sonu yaylalara kaçanların dönüş trafiğidir bu aslında. Çaykara’da Sultan Murat’a kaçan Murat ağabeylerimizde az değil. Şimdi bu manada Gümüşhane’nin sahip olduğu bir çok yayla var. Merkezinde de var, Torul’un da da var, Kürtün, Köse, Kelkit, Şiran’ın da da… Yayla Turizmi son yılların gözdesi ve trendi yükselen bir sektör. Yatırım açısından Gümüşhane için güzel bir gelecek vaad eden bir alan. Bu alanın çok iyi şekilde doldurulması gerekmektedir. Elimizde doğal klimaya sahip bir coğrafya var. Zigana’dan, Kostan’a, Artabelden, Tersun’a geniş bir yelpaze var. Erikbeli, Kazıkbeli, Kadırga, Taşköprü, Camiboğazı, ve daha bir çok yayla… Bu gün bu yerler var diyebilirsiniz ama istenilen vizyon ve misyona sahip mi? Yayla Turizmi, Eko Turizmi de içine alacak şekilde geniş bir ufuk ile yenilenmeli ve geliştirilmelidir. Hem kendi halkına hem de yurt içi hatta yurt dışı organizasyonları standartlarına uygun yatırımlar ile bölgenin göz bebeği konumuna getirilmelidir.

Üzerine güneşin doğup battığı hiçbir şey tazeliğini koruyamaz. Vakit geçiyor, makamlar geçiyor, insanlar geçiyor, idareciler gelip geçiyor. Bu şehre adınızı imzanızı atmak istiyorsanız öyle bir eser bırakın ki ardınızdan kırk yıl konuşulsun. yüz tane iş yapmayın bir tane iş yapın ama bu şehri bu insanları mutlu eden, rahatlatan, hayatını kolaylaştıran bir iş yapın. Vizyonunuzu, farkınızı ortaya koyan bir iş yapın. Desinler diye değil, Allah razı olsun diye iş yapın. Bu memleketin ve bu insanların buna ihtiyacı var…

Bu arada;

Ankara’dan görüştüğümüz Şiran’ın Yeniçerilerinden Türker Yeniçeri kardeşimiz ile kutsal topraklarda bir kafede karşılaştık. Ve sonrasında Cumhuriyet caddesinde defalarca…(3. Den sonra görmemezden gelme adetine bizde katıldık) Kahveci Hacı Baba’nın Fetuçini sini burada bulamazsın, ama açarsan bir Hacı Baba bak o zaman olur kardeşim, belki de fizibil çalışmalarına denk gelmiştim. Girişimci iş adamı Türker kardeşime yakışır…

Akraba eş dost ziyaretleri derken Cemile Tekin Teyzemize denk düştük, hal hatır ettik. Turgay Türkyılmaz kardeşimden özür diliyorum davetine bir türlü icabet edemedik söz seneye nasipse ilk söz senin kardeşim. Musa Ertekin (Pumpul Musa) kardeşimden de özür diliyorum. Faik’i öpüyor ikinci sözü sana veriyorum. Haklarınızı helal edin kardeşlerim.
Ama en çok ta nasıl yazacağımı bilemediğim Bina Kara ablamdan özür diliyorum. Ellerinden öpüyorum, hakkını helal et. Cezamız neyse razıyız…

Ve kendileri ile görüşemediğimiz birçok arkadaş ve dostlarımdan özür diliyorum. Gezme maksatlı olarak gelmedik. Vaktimiz kısıtlı idi, dönmek durumunda kaldık.Bir dahaki sefere inşallah diyoruz.Allah ‘a ısmarladık…

Hoşcakal Kuzeyin Gülü…

Sevgi ve Saygılar…
YORUM EKLE