İHMALİN BEDELİ SOMA!

Dünyanın her yerinde trafik kazası, iş kazaları, doğal afetler meydana gelir ama sonuçları hiçbir zaman bizdeki kadar ağır ve tahrip edici olmaz. Çünkü bu ülkelerde tüm yatırım insan odaklıdır ve bu tür olaylar alınan tedbir ve önlemlerle hasarsız atlatılır. Bizim gibi, demokrasisi eksik, hukuk sistemi yaralı, emeğe, çalışan insanlara saygı gösterilmeyen ve hemen herkesin aşırı kar hırsıyla hareket ettiği ülkelerde , meydana gelen kaza ve felaketler  insanımıza ağır  bedeller  ödetir.

Hakikaten, Türkiye iş kazaları konusunda dünyada 2. Avrupa’da ise 1. Sıradadır. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın 2010 tarihli raporu. Raporda, milyon ton taş kömürü üretimi başına can kayıpları karşılaştırılmış. 2008 yılında bu sayı, büyük üreticiler olan ABD’de 0,02, Çin’de 1,27 iken Türkiye’de 7,22! Yani, insanlarının canına hemen hemen hiç kıymet vermeyen, işçi haklarının en sınırlı olduğu sanayi ülkelerinin başında gelen Çin’in bile 5 katı! O halde şapkamızı önümüze alıp düşünelim.                          

Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta Soma’da Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en büyük iş kazalarından biri yaşandı. Tabi ki, Türk Milleti olarak yine ağır bedeller ödedik. 301 vatandaşımızı kaybettik. Ülke olarak yandık, yıkıldık, kahrolduk. Kolay mı ihmal, tedbirsizlik, hata, kusur beraberinde 301 insanın hayatını götürüyordu. Savcılık bir haftalık incelemeleri neticesinde olayın kaza değil ihmal ve usulsüzlükler sonucu meydana geldiğini tespit etti ve maden şirketi üst düzey yöneticilerinden ve ihmal suçu bulunan diğer personellerden 30 gözaltı,8 tutuklamayı gerçekleştirdi.

Soruşturma ve gözaltılar devam ederken birtakım çevrelerde olup bitenleri kazayla ve kaderle ilişkilendirdiklerini, şehitler verdik diyerek geçiştirmeye çalıştıklarını gördük. Tabi ki kaza ve kader bizim dinimiz gereği inandığımız değerlerdir. Tüm yaşadıklarımızla ve yaşayacaklarımızla ilgisi vardır. Ama Soma farklı. Soma’daki acı, ihmal ve tedbirsizliklerle gelmiştir.

Sen maden ocağında neredeyse en basit önlemleri almayacaksın, masraftan kaçınacaksın, gariban işçileri köle gibi görüp çalıştıracaksın, sonra da faciayı “kadere” yüklemeye çalışacaksın; “şehit oldular” söylemiyle de acılı ailelerin yüreğindeki yangını söndürmeye çalışacaksın.  Bu nasıl şehitliktir? Hem bu şehitlik nasıl bir manevi üstünlükse; ne savaşta, ne maden ocaklarında, ne de AVM inşaatları ve benzer yerlerde; hiç ensesi kalınları, siyasetin önde gidenlerini yada onların çocuklarını bulmayacaksın. Hep şehit olanlar garip gurebanın çocukları!...Kadersiz olanlar; yoksulun, sahipsizin, garibanın evlatları olacak.

Peygamberimiz kafileyle bir şehre girecekken haber geliyor, şehirde ölet olduğu, bulaşıcı hastalığın herkesi etkilediği söyleniyor. Peygamberimiz kafileyi o şehre sokmuyor ve yönünü başka bir şehre çeviriyor. Kafiledekiler soruyorlar “Efendimiz o şehirde ölmek kaderimizde varsa ölürüz, kaderden kaçılır mı? Neden kaçıyoruz?” Peygamberimiz cevap veriyor “bir kaderden bir başka kaderimize kaçıyoruz.” der. Bu hadis aklı olanlara tedbirli olmanın sünnet olduğunu, tedbirsizliğinse  kader değil cinayet olduğunu anlatır mı acaba? O halde Soma’da yaşananlar bu haliyle nasıl adlandırılabilir?

Peki, tüm bunlar yaşanırken devlet neredeydi, ne yaptı? Baktığımızda olaydan hemen sonra devletimizin tüm üst düzey kadrolarıyla Soma’da toplandı. Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar, Siyasi Parti Başkanları ve milletvekilleri acıları paylaşmak için hemen bölgeye geldiler. Devletimiz krizin yönetilmesi, mağdurların kucaklaması ve sahip çıkılması aşamasındaki çalışmalarından dolayı Türk halkından tam not aldı. Özelliklede facianın hemen ardından  bölgeye gidip, devlet adına her şeyi kontrol etmeye çalışan, günlerce uykusuz kalmasına rağmen soğukkanlı duruşunu hiç bozmayan Enerji Bakanımız Taner Yıldız  da ayrıca kutlanmalı.

Sonuçta kaza, kader, şehit söylemlerinin arkasına sığınmadan devletimiz kazaya sebep olan gerek sistemden gelen, gerekse işletmeden kaynaklanan hususlar ivedilikle değerlendirmelidir.  Cumhuriyet Savcılığının yanında konu ile ilgili bakanlıklar, sendikalar, üniversiteler ve diğer tüm ilgili kuruluşlar büyük bir ciddiyet ve düzen içinde üzerlerine düşen görevleri yaparak bu büyük ulusal acıda ihmali, kusuru veya suçu olanları örnek bir şekilde cezalandırmalıdır.

Acılı ailelerin yüreğindeki yangın nasıl söner bilemem. Ama kamu vicdanının rahatlaması ve acılı ailelerin geleceği için devletimiz verdiği yardım sözlerini hemen yerine getirmelidir. Ölenlere Allah’tan rahmet dileyelim. Türk Milletinin başı sağolsun. Selam ve Sevgiler…
YORUM EKLE