İYİ Kİ DOĞDUN EFENDİM

Peygamberimizin dünyaya teşriflerinin seneyi devriyesine bu yıl da yetiştik. Mevlidi nebi programları ile peygamberimizin güzel ahlakını, insanlara önder oluşunu, sevgisini, merhametini bütün yönlerini tekrardan hatırlama fırsatı yakaladık. Dünya var olalı beri kimse bu kadar sevilmedi. Mevlidi Nebi programlarının sebebi, Peygamber Efendimiz (s.a.v) anmak ve anlamaya çalışmak. Aslına bakarsanız onu anmanın yolu onu anlamaktan ve yürüdüğü yoldan yürümekten, yaşadığı hali yaşamaktan geçiyor.
 
Mekke’nin Kureyş’inde yaşayamayız, açlık günlerinde ona eşlik edemeyiz, hüzün yılında gözyaşına ortak olamayız, Bedir’de sevincini paylaşamayız, yetimliğini, yurdundan sürülüşünü mücadelesini, hiç bitmeyen inancını onunla omuz omuza soluyamayız. Fakat bütün bunları yapamıyor oluşumuza rağmen ona ve sünneti seniyesine duyduğumuz ihtiyacı, sanki bugün yaşasa dünyayı kurtarıvereceğini hissederiz, biliriz. Onu gönlümüzde böylesine diri tutan aslında Rabbinden getirdiği risalete duyduğumuz ihtiyaçtandır. O şifayı taşıyan elçi, o fırtınalı denizin feneri, o kaybolduğumuz girdabın pusulasıdır. Ezilen, zulüm gören, acı içinde kıvranan insanlığın muhtaç olduğu merhamettir. Adalettir, şefkattir. O, Hz. Muhammed’dir. O, kızlarını gömen, tanrılarını yiyen bir toplumu asrısaadet toplumuna dönüştüren bir peygamberdir. Mekke’de İslam devleti kurulduğunda yani o müminlerin peygamberi ve devlet başkanı olduğunda yani dünyalık bütün yetki ve makamı elinde bulundurduğu halde bir kuru hasır üzerinde uyuyandır. Seni saraylarda yaşatalım diyen Hz. Ömer’e "İstemez misin ey Ömer, bu dünya onların, ahiret bizim olsun” diyendir. Kendisinden utanıp çekinen bir bedeviye, rahat ol kardeşim! Bende senin gibi kuru et yiyen bir kadının oğluyum diyendir. Davasından vazgeçmesi için mal ve mevki teklif edildiğinde gözyaşları çöl kumlarına süzülürken, "Bir elime güneşi bir elime ayı verseniz ben davamdan vazgeçmem” diyendir. O inançtır, kararlılıktır, mücadeledir. Ölmeden önce zaten az olan kişisel mal varlığının tümünü devlete bağışlamış, kendisine hediye edilen 70 ten fazla köleyi azad etmiş, yaşadığı müddetçe zengin ve fakir arasındaki uçurumu gidermek için uğraşmıştır. Utanç kabul edilen kız çocuklarına pozitif ayrımcılık yapmış ve sanki en çok kızlarını sevmiştir. Davası uğruna yaşadığı ve dünyada her şeyden çok sevdiğini söylediği Mekke’den ayrılmak zorunda kalmış, 63 yıllık hayatına yetimliği, öksüzlüğü, evladlarının acısını sığdırmıştır. Yaşadığı süre boyunca savunma savaşı dışında asla savaşmamış, o dönemde savaş esirlerine büyük işkenceler yapılırken o esirlerin ellerinin bağlanmasını dahi yasaklamıştır. Kadın erkek köle hür ayrımı yapmadan bütün Müslümanların okuma yazma öğrenmesini teşvik etmiş, adeta bir eğitim öğretim seferberliği ilan etmiştir. Tam 1500 yıl önce modern hukukun yeni kavuştuğu evrensel ilke ve yasakları veda hutbesinde ümmetine vasiyet etmiştir. Ve biliyor musunuz, bizleri çok merak ettiğini söylemiştir. Kendisini görmediği halde ona inanan kardeşlerini…
 
Peki, kardeşleri, görmedikleri halde ona inandıklarını söyleyen kardeşleri neler yapmıştır? Gerçekten Peygamberimizin merakına değecek midir halimiz? Evet, O kutlu peygamberin ümmeti neler yapmıştır? Her namazdan sonra kendisinden şefaat duasında bulunan ümmet ne kadar onun gibi yaşamıştır? Efendimizin merak ettiği o ümmet, vefatının ardından ihtilafa düşmüştür, birbirinin kanını akıtmıştır. Siyaset, ticaret ve türlü menfaatler için dini kullanmıştır. 
Parçalanmış, bölünmüş, ayrışmış, adaleti, hakkaniyeti, eşitliği, paylaşmayı, affetmeyi, merhamet etmeyi, kanaat etmeyi, kucaklamayı unutmuştur. Efendimiz zamanında savaş zamanlarında bile eğitim öğretim devam ederken Müslümanlar türlü rahatlık içindeyken okumaz ve bilim üretmez olmuştur. Çağının en önünde giden peygamberin ümmeti çağının gerisinde kalmıştır! Bugün dünyada akan masum kanından en az zalimler kadar peygamberini anlamayıp yaşamayan sözde masumlar da mesuldür. Peygamberimizin bize öğrettiklerini layığıyla temsil edemediğimiz için, yaşantımızda, demek ki Müslüman buymuş, İslam böyle güzel bir şeymiş, Hz. Muhammed’in yolundan gidenler bu güzel ve örnek insanlarmış dedirtemediğimiz için, mahcubiyet içindeyiz.
 
İnsanlığın hiç olmadığı kadar O kutlu elçinin getirdiği mesajı anlamaya ve yaşamaya ihtiyacı vardır. Onun reçetesi emsalsizdir zamansızdır. Onun reçetesi Kuran’dır. Kendisine sevgi ve saygıyla getirdiğimiz salâvatlar, çok güzeldir evet. Seven sevdiğini anar değil mi? Ama seven sevdiğini önce anlar kıymetli dostlar. Yoksa insanlık çıkamayacak karanlıktan. Resulallah’ın hayatında Kuran’ın nasıl hayat bulduğunu yani sünneti öğrenelim. Onun gibi yaşamaya en azından niyet edelim ki, seni sevdik ve anladık, getirdiklerine inandık, elimizden geleni yaptık demeye yüzümüz olsun. Açtığın yolda birkaç adımda biz attık demeye yüzümüz olsun. Her yıl onun mübarek doğum gününde iyi ki doğdun efendim demeye yüzümüz olsun. Hesap günü ve sonrasında, Ya Resulallah hani o merak ettiğin kardeşlerin vardı ya, ben onlardan biriyim demeye yüzümüz olsun.

YORUM EKLE
YORUMLAR
mesutamin
mesutamin - 5 yıl Önce

guzelabicimelineyureginesaki


yaresullahiancaseningibianlatilirinsAllaharabbimdenseningigilerinsayisinartimasivecokönemlibutungumushanelikardeslerimizehidayetnasipetsinamin