KANSERE ÇARE BULUNDU: MUTLULUK! ! !

İddialı oldu biraz J.

Size belki de çok basit gözükebilen bu başlığın, ne denli öneme sahip olduğunu sürekli olarak yazılarımda görmeniz için çaba göstereceğim.  

Sizlere bir önceki yazımda pozitif psikolojiyi tanıtmaya çalışmıştım. Bugünde pozitif psikolojinin ilgilendiği konulardan bir tanesi ele almaya çalışacağım.

Günümüzde son teknoloji kullanılarak katrilyonlarca harcama yapan ilaç sektörü bu kadar iddialıyken, ileri boyutta ki kanserlere çare bulamazken, pardon ama bir kuruş harcama bile yapmadan kendimize bir şeyler katabileceğimiz, olumlu ve güçlü yönlerimizi öğrenerek işe başlayabileceğimiz bir alanı tanımaya başlayalım artık! Buyurunuz efendim: MUTLULUK.

Güler yüzlü, iyimser insanlar biriktirin.

Lütfen! Bugüne kadar mutlulukla ilgili okuduğunuz o güzelim kişilik gelişimi kitaplarını unutunuz efendim! Tek gaye ve amaç içindeyim; BİLİM. Söyleyeceğimiz her kavramın altını doldurmamız gerekir. Kabul edersiniz ki insan, güzel ve olumlu yönlerini pek ciddiye almaz. Onun içindir ki mutluluk: siz isterseniz olabilecek bir kavramdır.

Lütfen! Yazıyı okuduktan sonra yorumlar kısmına; SİZCE MUTLULUK NEDİR? Kısa bir tanımınızı benimle paylaşırsanız sevinirim… ( dilediğiniz şeklide tanımlamanız benim için çok önemli.)

MUTLULUK NEDİR?

KALICI BİR MUTLULUK MÜMKÜN MÜ?

MUTLULUK GENETİK MİDİR?

MUTLULUK ÇEVRESEL FAKTÖRLERE BAĞLI MIDIR? (PARA, ARABA, EV, KALİTELİ BİR İŞ …)

MUTLULUK BİREYSEL OLARAK GAYRET EDERSEK KENDİMİZE KATABİLECEĞİMİZ BİR KAVRAM MIDIR?

Mutluluk bilimi bir moda olmaktan daha fazlasını hak ediyor. Mutlu olmaya çalışmak ciddi meşru ve uğraşmaya değer bir amaç. Antik tarih, edebiyat ya da felsefe metinleri ne bakacak olursanız bu uğraşın sonsuz olduğunu görebilirsiniz. Birçoğumuz sıkıntı çekebilir, birçoğumuz kendini işe yaramaz ve tatminsiz hissedebilir ama kederlenip güvensiz hissetmek yerine neşeli huzurlu olabilmek çabası saygıdeğer bir amaçtır.

Mutluluk biliminin yaşamı yaşanılır kılmaya çalışan bir psikoloji harekâtı olan pozitif psikoloji alanının bir parçası olarak el almaktayız. Mutluluk insanların en mutlu ve kazançlı şekilde yaşamalarını sağlayacak pozitif bir kafa yapısına yönlendirmenin psikolojinin geleneksel odağı olan güçlükleri düzeltip hastalıkları iyileştirmek kadar önemli bir şey olduğu kanısından geliyor. Gelişme ve tatmine yönelmek akıllıca ve aşikâr bir tercih gibi görünebilir fakat psikoloji bilimi 20 yüzyılın ikinci yarısında hastalık, bozukluk ve yaşamın diğer negatif yönleri üzerinde odaklanmıştı.

Günümüz psikologlarının hedefleri ise çok daha büyük ve tutkulu. Geçtiğimiz 10 sene boyunca psikoloji bilimi depresyon tedavisi kendini kötü hisseden insanlara kendini iyi hisseder hale getirme yolunda ciddi ilerlemeler kaydetmenin yanında bu “iyi“ iyi “çok iyi“ ye taşıdı. Artık yeni bir döneme girdik, yapılan yeni yayınlarda her ay mutluluğa erişmenin ve sahip olmanın yollarını, yaşamı nasıl daha tatmin edici verimli ve zevkli hale getirdiğimiz okuyoruz. Maalesef bu yayınlar sadece bilim insanları tarafından okunuyor ya da sadece üniversitelerde raflarda birilerinin onları okumasını bekleyen akademik dergilerde basılıyor.

Lütfen şimdi bazı iddialı cümleleri sarf etmemi maruz görün. Mutluluk üzerine bugüne kadar birçok bilimsel araştırma yapılmıştır. Bu cümlede altını çizdiğim kelime bilimdir, üzerinde bu kadar çok durmamın sebebi; mutluluk denince ya da bir yazının konusu mutluluk, bir araştırmanın konusu mutluluk olunca, insanların dikkatini çekmemesi ya da önemsememeleridir. Tabi ki bu yazılarımda sizlere depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk, madde bağımlılığı gibi ruh hastalıklarından bahsedebilirdim. Eminim daha çok dikkat çekerdi. Olumlu yönlerimizi,   güçlü potansiyellerimizi tanımadıkça bunların farkına varmadıkça yukarıda bazı ismini söylediğim zihin hastalıklarına yakalanmak maalesef daha kolay oluyor. İşin özüne gelecek olursak güçlü yönlerinizi ve potansiyellerini bilmiyorsanız mutsuzsunuzdur. İşte tam bu noktada yapmak istediğimiz sizlere pozitif psikoloji tanıtmak ve bu özelliklerinizin farkında olmanıza bir nevi de olsa yardımcı olabilmektir.

UNUTMAYINIZ! Burada ruhsal hastalıkları görmezden gelmiyoruz, zaten böyle bir yaklaşım kabul edilebilir bir yaklaşım olamaz. Pozitif psikoloji alanında inceleyeceğimiz her kavram kesinlikle bilimsel deneyler yapılarak uzun yıllarca üzerinde düşünülerek ortaya atılmış çalışmalardır. Şimdi sizlere mutlulukla ilgili yapılmış çok sayıda bilimsel çalışma arasından en beğendiklerimden birini aktarmaya çalışacağım.

Sizlerle paylaşacağım bilimsel çalışmanın sahibi: SONJA LYUBOMİRSKY

Mutluluğumuzu kalıcı kılmak bu kadar ulaşılabilir, bu kadar kolaysa neden bu konuda bu kadar başarısızız? Neden bu kadar çok çabalamalarımıza rağmen sürekli yeniliyoruz? Bana göre bunun en büyük sebebi mutluluğu yanlış yerde arıyor oluşumuz. Psikologların dedikleri ikna edici kanıtlara göre bizi tatmin ve haz getirecek şeyler konusunda düzenli olarak yanılıyoruz, dolayısıyla aslında bizi mutlu etmeyecek şeyleri gerçekleştirmek için çaba harcayıp duruyoruz. Yaptığımız belki de en büyük hata, işyerindeki terfiler, temiz sağlık raporları, etkileyici randevular ve takımımızın ya da başbakan adayımızın zafer kazanması gibi pozitif olayların bizi gerçekte ettiğinden çok daha fazla mutlu edeceğine inanmamız. Materyalizm ile para ve mal mülk peşinde arayışımızı ele alalım. Paranın aslında bizi mutlu etmediğine inanmamız, neden bu kadar zor? Çünkü gerçek şu ki para bizi mutlu ediyor. Hatamız bir mutluluk araştırmacısının da anlamlı bir şekilde söylediği şu yanlış anlamdan kaynaklanıyor: “Paranın, uzun bir süreliğine bir sürü mutluluk getireceğine inanıyoruz. Oysaki sadece kısa bir süreliğine küçük bir mutluluk getiriyor.” Bu arada, yani çıkmaz sokaklarda mutluluğu ararken, bizi istediğimiz refaha ulaştıracak asıl sokaklara girmemiş oluyoruz.  Birçoğumuz için ana mutluluk kaynakları olan zenginlik, ün, güzellik gibi şeylerin aslında pek de bir önemi yok.

İçinde 100 kişi olan bir sinema salonu düşünün. Bu 100 kişinin tamamı mutluluğun bütününü oluşturuyor: bazıları oldukça mutlu, bazıları pek değil, bazıları ise oldukça mutsuz. Şemamız en büyük dilimi, insanların mutluluk seviyeleri arasındaki farkın %50 sinin genetik ayar noktaları tarafından belirlendiğini gösteriyor. Bu buluş tek ve çift yumurta ikizleri üzerinde yapılan ve hepimizin bize biyolojik anne ve babamızdan geçen, asla tam anlamıyla değişmeyecek, kendi çabamızla arttırırsak ya da mutsuzluğumuzla azaltsak da sonunda dönmek zorunda olduğumuz belli bir mutluluk seviyesi ile doğduğumuzu gösteren araştırmalar sonucunda elde edildi.

Yani sinemadaki herkese sihirli bir değnek darbesiyle genetik olarak klonlasak, mutluluk seviyelerinde hala farklılıklar olacaktır ama bu farkındalıklar sadece %50 ile sınırlı kalacaktır.

Mutluluk denge noktası kilo denge noktasına benzer. Bazıları yaratılıştan zayıftır, ne kadar yerlerse yesinler kilolarını korurlar. Bunun aksine, bazıları da kilolarını istedikleri düzeyde tutmak için çok uğraşmak zorunda kalırlar ve birazcık gevşeseler bile hemen kilo alırlar. Bu bulgunun mutluluk açısından anlamı şu: Zekâ veya kolesterolü belirleyen genler gibi, mutluluğun denge noktaları da yüksekse mesela (7 üzerinden 6), (düşükse 2) ya da (tam aradaysa 4) yaşamlarımız boyunca ne kadar mutlu olacağımızı büyük ölçüde etkisi altında tutar. Belki de genel kanıyla en çok çelişen sonuç, şemada görüldüğü gibi yaşam şartları ve çevresel koşullar -yani zenginlik yâda fakirlik, sağlık ya da hastalık güzellik ya da sıradanlık evlilik ya da boşanmış olmak vs.- mutluluk seviyelerimiz de yalnızca yüzde onluk bir farklılık yaratıyor. Yine bir sihirli değnek darbesiyle tüm bu yüz sinema izleyicisini aynı şartlar altına koyabilsek (aynı ev, aynı eş, aynı doğum tarihi, aynı gün, aynı ağrı ve acılar) mutluluk seviyeleri arasındaki farklar sadece %10 oranında azalacaktır.

Bilim bu sonucu büyük alanda destekliyor. Örneğin bir çalışmada yılda 10 milyon dolardan fazla kazanan Amerika'nın en zengin kişilerinin mutluluk seviyelerinin, yanlarında çalıştırdıkları ofis elemanları ya da memurlardan sadece çok az miktarda yüksek olduğunu ortaya koydu. Ayrıca evli insanlar bekârlara göre mutlu olsalar da aslında aradaki fark çok az: 16 ülkede yapılan bir araştırmada, evli insanların yüzde 25'i, bekârların yüzde 21'i kendilerini “oldukça mutlu” olarak tanımladılar. Yaşam şartlarının (evlilik ve zenginlik gibi) mutluluğumuz üzerinde çok da büyük bir pay olmadığını öğrenmek şaşırtıcı. Zenginlik, güzellik, sağlık gibi şeylerin mutluluk üzerinde yalnızca kısa süreli ve sınırlı bir etkisi olduğuna inanmak oldukça zor olabilir. Ancak yaşam şartlarının mutluluğa giden kapıyı açan anahtarlar olmadıklarını fark etmek bize mutluluk arayışında yeni bir güç katacak.

Şemamıza geri dönelim: Sinemadaki yüz izleyicinin her biri ikiz olsa ve eşit yaşam şartlarına sahip olsa da mutluluk seviyeleri yine farklı olacak. Genetik olarak belirlenmiş karakterlerimizi (yani kim olduğumuzu) ve yaşamlarımızı çevreleyen karmaşık şartları (yani nelerle karşılaşarak bugüne ulaştığımızı) göz önünde bulundurursak bize mutluluğumuzun yüzde 40'ı hala bir belirleyici den yoksun görünüyor. Bu %40’ı ne oluşturur genlerimiz ve yaşam şartları haricinde bir faktör daha var: davranışlarımız. Yani mutluluğun anahtarı genlerimizde (ki bu imkânsız) ya da çevremizi değiştirmemizde (zengin çekici başarılı olmaya çalışmak) değil, günlük davranışlarımızda gizli. Dolayısıyla, şemamız bizim kontrolümüzde olan ve günlük yaşantımızda yaptıklarımız ve düşündüklerimiz üzerinden mutluluğumuzu arttıran ya da azaltan fırsatlara ve manevra ya şans tanıyan %40’lık dilime işaret ediyor ki bu çok güzel bir haber!

1940 yılında mutluluk seviyelerini ölçmeleri istenen Amerikalılar 10 üzerinden 7,5 puan elde ederek kendilerini çok mutlu olarak tanımışlar. Fakat zaman değişti. Günümüzde sıradan bir evde su tesisatı iki ya da daha fazla banyo ve merkezi ısıtmanın bulunmasının yanı sıra evler o zamankinin iki katı büyüklüğünde, kişi başına ortalama iki oda düşüyor ve içleri bulaşık makinesi, mikrodalga fırın, renkli televizyon, DVD oynatıcı, ipod ve bilgisayar gibi aletlerle dolu. Ortalama aylık gelir ise 2 katına çıkmış durumda. Peki, Amerikalıların bugünkü ortalama mutluluk seviyeleri kaç? Cevap 7.2

Oysa her şey güzel gidiyordu değil mi?

Sonja lyubomirsky haklıydı. %50 genetik olarak bize miras kalabilen mutluluk, %10 oranında yaşam şartlarımızdan ( iyi bir iş, zenginlik vb.) etkileniyordu. %40’nın ise bizim elimizde olduğunu söyledi.

Bu güzel çalışmada Sonja Lyubomirsky gerçekten haklı mıydı? Kendince ve bence haklıydı, sadece aşmamız gereken bir soru geldi aklına:

Yeni bir telefon aldınız kırılmaması için her gün dikkatlice kullanmaya özen gösteriyorsunuz. Üzerinden biraz zaman geçince neden umursamazca kullanıyorsunuz? Önemli bir soruydu bu, bu soruyu mutlulukla bağdaştırdı, detaylı olarak inceleme altına aldı genelledi, çarptı, böldü ve topladı.  Yeni bir kavrama ulaştı: HEDONİK ADAPTASYON.

Bir sonraki yazımda ele almaya çalışacağım. HEDONİK ADAPTASYON.

Lütfen! Yazıyı okuduktan sonra yorumlar kısmına; SİZCE MUTLULUK NEDİR? Kısa bir tanımınızı benimle paylaşırsanız sevinirim… ( dilediğiniz şeklide tanımlamanız benim için çok önemli.)

Sağlıcakla kalın…

YORUM EKLE
YORUMLAR
Hasan Salih Korkut
Hasan Salih Korkut - 5 yıl Önce

Kalemine, yüreğine sağlık kıymetli hocam.
Mutluluk; gece yastığa başını koyduğunda pişmanlık, tedirginlik ve kendine kızgınlık duymaksızın uyuyabilmektir. Başını yastığa koyduğunda rahatça uyuyabilmektir. Yani düşünebilen bir insan için mutluluk; "Vicdani tatmindir:"

Ensar NAZIR
Ensar NAZIR @Hasan Salih Korkut - 5 yıl Önce

Öncelikle ilgine sonra sana ve mutluluk tanımına teşekkür ederim kardeşim.