KAYBEDEN ÜLKELER

İsviçreli yazar Rolf EDBERG derki; ‘Yanlışlık şuradadır, olasılıkla biz kendimizi büyük ve bölünmez bütünün bir parçası olarak görmeyi başaramadık. Uzun zaman yaşamlarımızı –Tanrı bizi, denizdeki balıklara, havadaki kuşlara ve dünya üzerinde hareket eden her canlıya hâkim kılmıştır -düşüncesine bağlı olarak yönlendirdik. Dünyamızın bize ait olmadığı, aksine bizim ona ait olduğumuzu anlamayı bir türlü başaramadık.’ 

Bu  hafta ki yazımda son zamanlarda bir hayli popüler olan bir konuya, ' küresel ısınmaya' ve 'iklim değişikliklerine'  dikkat çekmek istiyorum. Dürüst olmak gerekirse, benim de yakın zamana kadar pekte  umursamadığım, medyadan takip ettiğim kadarıyla yetindiğim ama işin ciddiyetiyle yüzleşmeye başlayınca önemini anlamaya başladığım bir konuydu bu.

Küresel ısınma için yapılan en genel tanım için; atmosferde ve okyanuslarda yaşanan 'ısı artışı' ve bunun yol açtığı iklim değişiklikleridir diyebiliyoruz. Özellikle fosil yakıtların (kömür) çok kullanılması, ormanların yok edilmesi, karbondioksit,  su buharı , ozon ,ve metan gazı gibi  gazlarının atmosferdeki miktarı ısınmayı tetikliyormuş. 

Dünyamız , "Küresel ısınma" kavramıyla günümüzden yaklaşık  yüz sene önce tanıştığı söyleniyor. Yani, ortalama eğitim almış herkes, az yada çok   "küresel ısınma" ve "iklim değişikliği" kavramlarından haberdarlar. Artık insanlar sıcaklık artışları, aşırı yağmurlar, seller ve beklenmedik hava değişimlerinin küresel ısınmadan kaynaklandığını biliyorlar. 

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının "Çevre ve Şehir Dergisi"nde yayımlanan makalesinde, 220 bilim adamı tarafından 2 yılda tamamlanan "Aşırı Hava Koşulları Özel Raporu"na göre, 21. yüzyılda aşırı soğukların görülme sıklığında azalma, aşırı sıcaklıkların görülme sıklığında ise yüzde 99 olasılıkla bir artış yaşanacakmış. 

Yine bir başka araştırmaya göre bilim adamları kirlenen bu dünyada Türkiye'nin 'kaybeden ülkeler' arasında yer alacağını söylüyorlar. Atmosfere karbondioksit miktarı bırakma konusunda da Türkiye'nin dünya ülkeleri arasında hiç de iyi bir sırada olmadığını vurguluyorlar. 

Küresel ısınma hızı böyle devam ederse 2050  Türkiye'sinin  büyük bir kısmı oldukça kuru  sıcak bir iklimin etkisine girecek, sıcaklıklar kışın 4, yazın ise 6 derece  artacak, tüm nehirlerin taşıdığı su  miktarı düşecekmiş. İklimdeki bu düzensizlikler şiddetli yağışlar , seller, heyelan ve erozyonu artıracak.  Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde  en büyük sorun deniz seviyelerindeki yükselmeler olacak. Turistik plajlar ve yat limanları, yükselen deniz suyu ile kullanılamaz hale gelebilecek. 

Dahası az kar yağacak ve çabuk erimeden dolayı, Zigana, Palandöken, Uludağ  gibi kış spor merkezlerinden daha kısa sürelerde yararlanılacak ya da bu merkezler hiç kullanılamayacak. Kar erimelerine bağlı olarak çığ sayısında artışlar görülebilecek.  Fındık ve çay yetişmeyecek, arılar bal yapmayıp ölecek, hamsi tükenecek, ülkemiz için önemli olan  balık yetiştiriciliği artık  ekonomik olamayacak, hayvanlarımızında süt ve et verimi düşecekmiş. 

Tehlikenin büyük ve ürkütücü olduğu kesin. Dünya bir bütün halinde sorumluluk alarak çeşitli çareler ve önlemler almalıdır.  Bu konuda öncelikle Kyoto Protokolü tüm ülkelerce imzalanıp gereği yerine getirilmelidir. Bu kapsamda bireyler, yerel yönetimler, hükümetler ve çevre konularında çalışan sivil toplum örgütlerinin her birine ayrı ayrı önemli görevler düşmektedir. Ortak amaç sera gazını azaltacak genel ve özel önlemler almak olmalıdır. Unutmayalım ki başka dünya yok. Selam ve Sevgiler.

YORUM EKLE