Kendi Köyünüzü Kendiniz Yapın

"Vatanlarını yaşanmaz

bulanlar vatanlarını

yaşanmazlaştıranlardır."

Cemil MERİÇ

Cemil Meriç’ in vatan sevdası diğer yazarlara benzemez. Çünkü o dikeni de sever gülü de. Gocunmaz ayağına takılan taşlardan. Kızmaz karşısına çıkan çürük elmaya. Cemil Meriç vatanını olduğu gibi sever. Bu, belki de güzel ve doyumsuz bir sevdadır. Doğrusu da budur aslında. Memleketi karşılıksız sevmek. Memleketi olduğu gibi kabul etmek.

Bu küçük ve güzel şehr-i şahanemiz Gümüşhane’ de sizler de duyuyor musunuz “yaşanmaz bu memlekette, gidelim buralardan” laflarını? Yoksa siz de mi böyle düşünüyorsunuz? Mesela hangi kusurları buluyorsunuz memleketimde? Bir sinema olmayışını dertleniyor olabilirsiniz. Peki o vakit cevap verin; sineması olmayan şehirde bile çektikleri belgesel ve kısa filmlerle ödüller kazanan insanların, bu şehri nasıl da daha yaşanabilir kılmaya çalıştıklarını görmüyor musunuz? Şehirde yapılacak etkinlik yok diye yakınıyorsanız “Gümüşhane Dağcılık Kulübü” ve “Gümüşhane Kitap Kulübü” gibi kulüplerin yaptığı etkinliklerin herhangi birine hiç katıldınız mı? İnsan yaşadığı yerden kaçmak istiyorsa aslında kendinden kaçmak istiyordur. Oysa kalmayı istemek, onu her şeyiyle sevmek ve daha yaşanabilir kılmaya çalışmak çok daha onurlu bir mücadeledir. Bu mücadelede ise en büyük destekçilerimiz ve silahlarımız; kültürümüz, geleneklerimiz ve göreneklerimiz olacaktır. Ve bunlar biraz da şahsiyetimizin parçalarıdırlar.

Derler ki: Kızılderili Şef Mahko bir sabah üç torununu uyandırır. Zaman zaman “beyazların etkisinde kalmış, şahsiyetlerini unutmuş bunlar” dediği torunları çok geçmeden atlarını hazırlayıp dedeleri Şef Mahko’ nun yanına varırlar. Bereketli bir av yaparlar. Ancak av boyunca hiç konuşmayan dedeleri torunların dikkatini çekmiştir. Tam dönecekleri sırada dedeleri bir ırmağa doğru sürer atını. Atından inip ellerini suya sokan Şef Mahko bir süre öylece bekler. Sonra ellerini torunlarına uzatarak sorar: “Ellerime bakın ve ne gördüğünüzü söyleyin!”

Torunlar şaşırırlar. Önce en büyükleri konuşur: “Bir çift ıslak el görüyorum.” Şef Mahko başını ortanca torununa çevirir. O da, “buruşuk bir çift el.” der. Aldığı cevaplardan memnun kalmayan Şef Mahko yüzünü en küçük torununa çevirir. O da, “Bilge bir dedenin elleri.” der. Bir süre daha ellerini havada bırakan Şef Mahko üç torununa ayrı ayrı bakar ve tekrar sorar: “ Ellerime iyice bakın ve söyleyin ne görüyorsunuz?” Bir süre suskun kalan torunlardan en küçük olanı sessizliği böler: “Dede, en iyisini sen bilirsin.” Bunun üzerine Şef Mahko konuşmaya başlar:

“Az önce ellerimde ırmak vardı.” der Şef Mahko.“Az önce ellerimde ırmak vardı!” diye tekrarlar. “Ama siz ırmağı değil; ellerimi gördünüz ve ellerimdeki ırmak kızgın güneşin altında kurudu gitti, işte şahsiyet de bu ırmak gibidir, bir defa içinden çıktınız mı bir daha sizi kimse görmez, görseler bile varlığınız güneşin insafına kalmıştır.”

Şahsiyetimizi korumak için önce kültürümüze sahip çıkmalıyız. Gelenek ve göreneklerimize sahip çıkmalıyız. Nerede o eski bayramlar sözlerini duydukça içiniz sızlamıyor mu? Kaçıp gitmek çok da zor olmasa gerek; ama nereye gidersek gidelim oraya bizi biz yapan ne varsa onu da götüreceğiz. Bizi mutsuz yapan ya da memnun olmadığımız ne varsa o da bizimle gelecek. Ben diyorum ki insan kendi köyünü kendisi yapmalı. Kendi köyünde insanları mutsuz yapan her ne varsa onunla savaşmalı. Orada insanların neye ihtiyacı varsa bunun için çabalamalı.

YORUM EKLE